Üç sabır ve Van

Bizlere hava gibi, gıda gibi elzem olan hakikatler silsilesinde var olması mutlak lâzım olan sabırdır. Bütün hadisat-ı âleme baktığımızda karşımızdaki problemlerin başı sabırsızlık, çıkış yolu ise sabırdır. Tımarhanelerde, cezaevlerinin beton palas odalarında, hatta yaşadığımız işkence odalarında ve bunların dışında hayatın bütün safhalarında ve son olarak şehitler durağında ve Van-Erciş depreminde bir daha sabrın ne kadar bizlere lâzım olduğunu hissettim ve başka haller aldığını müşahede ettim.

Bunun için büyük sultanlarımızdan Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri ne güzel tarif eder:
“Hak şerleri hayr eyler, zannetme ki gayr eyler.
Ârif anı seyreyler. Mevlâ görelim neyler, neylerse güzel eyler.
Deme niçindir şu şöyle, ol yerincedir o öyle,
Bak sonuna sabreyle. Mevlâ görelim neyler neylerse güzel eyler..”

Hz. Bediüzzaman, içtimâî hayatımızın vâkî duraklarından olan “musîbetler, masiyetler ve ibadetler” üzerinde yaptığı tesbitleri, Kur’ân-ı Hakim’in hayatımızın bu üç âlemine bakan âyetleri ile perçinliyor.

“Cenâb-ı Hakk’ın inâyet ve tevfiki, sabırlı adamlarla beraberdir. Çünkü sabır üçtür:
Biri: Mâsiyetten [günahlardan] kendini çekip sabretmektir. Şu sabır takvâdır; ‘Allah takvâ sahipleriyle beraberdir.’ (1) sırrına mazhar eder.

İkincisi: Musîbetlere karşı sabırdır ki, tevekkül ve teslimdir. ‘Muhakkak ki Allah tevekkül edenleri sever.’ (2) ‘Muhakkak ki Allah sabredenleri sever.’ (3) şerefine mazhar ediyor. Ve sabırsızlık ise Allah’tan şikâyeti tazammun eder. Ve ef’âlini tenkit ve rahmetini itham ve hikmetini beğenmemek çıkar. Evet, musîbetin darbesine karşı şekvâ suretiyle elbette âciz ve zayıf insan ağlar. Fakat şekvâ O'na olmalı; O'ndan olmamalı. Hazret-i Yakup Aleyhisselâmın ‘Ben derdimi de, üzüntümü de ancak Allah’a şikâyet ederim’ (4) demesi gibi olmalı. Yani, musîbeti Allah’a şekvâ etmeli; yoksa Allah’ı insanlara şekvâ eder gibi ‘Eyvah! Of!’ deyip ‘Ben ne ettim ki bu başıma geldi?’ diyerek âciz insanların rikkatini tahrik etmek zarardır, mânâsızdır.

“Üçüncü sabır: İbadet üzerine sabırdır ki, şu sabır onu makam-ı mahbubiyete kadar çıkarıyor, en büyük makam olan ubudiyet-i kâmile cânibine sevk ediyor.” (5)

Yine Hz. Bediüzzaman (ruhu şâd olsun) Sözler eserinde bu üç sabrı başka bir libasla bizim gibi fenadan bekaya giden yolculara takdim edip diyor ki: “İşte, ey sabırsız nefsim! Sen üç sabırla mükellefsin. Birisi, taat üstünde sabırdır. Birisi, mâsiyetten sabırdır. Diğeri, musîbete karşı sabırdır. Aklın varsa, şu Üçüncü İkazdaki temsilde görünen hakikati rehber tut, merdâne ‘Yâ Sabûr’ de, üç sabrı omuzuna al. Cenâb-ı Hakk’ın sana verdiği sabır kuvvetini eğer yanlış yolda dağıtmazsan, her meşakkate ve her musîbete kâfi gelebilir; ve o kuvvetle dayan.” (6)

Bunları biz fakire yazdıran elbette gözümüzü dünyaya açtığımız aziz Van’ımızdaki depremdir. Kâinatın sahibinden gelenlere sabırdan ve tevekkülden başka ne yapacağız? Ancak yapılan hatalar sabrın içinde olamaz. Hataları çıkarları için yapanları, devletin yetkili savcıları mutlaka bulup ve kısasa kısas şeklinde cezalandırmaları lâzımdır. Geçmişi kadere verip sabredebiliriz. Fakat gelecek irademizin içindedir. Yetkililerden hesap sormak vicdanların hukukudur. Hukuku çiğneyen her şeyi çiğner. Yetimler, dullar, garibanlar ve çoklar ağlar.

Dipnotlar: 1- Bakara Sûresi, 2:194. 2- Âl-i İmrân Sûresi, 3:159. 3- Âl-i İmrân Sûresi, 3:159. 4- Yusuf Sûresi 86. âyet. 5- Mektubat, 23. Mektub. 6- Sözler, 21. Söz.

Yeni Asya

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.