Ülfet perdesini kaldıran keşif yolculuğu

Ülfet, alışkanlık, uyumluluk anlamına gelir. Hayatı kolaylaştıran faydalı yönleri vardır. Diğer taraftan her türlü gelişimin önünde önde perde olmasından dolayı zararları daha fazladır.

İnsanları psikolojik zaaflarının ve eksikliklerinin farkında olmayışı ülfettendir.

Onun için Bediüzzaman’ın, “Ülfet” konusunda sert ve dikkati çekici izahları vardır.

“İnsanların arza ait malümat ve müsellemat-ı bedihiyatları, ülfete mebnidir. Ülfet ise, cehl-i mürekkep üstüne serilmiş bir perdedir. Hakikate bakılırsa, zannettikleri ilim, cehildir. Bu sırra binaendir ki, Kur'an, ayetleriyle insanların nazarını melüfatları olan şeylere çeviriyor. Âyetler, necimler gibi ülfet perdesini deler, atar. İnsanın kulağından tutar, başını eğdirir. O ülfetin altındaki havariku'l-adat mucizeleri o adiyat içerisinde gösterir.”(Mesnevi-i Nuriye)

Başka bir değerlendirmelerinde;

“Fakat cehl-i mürekkebin hemşiresi ve nazar-ı sathînin annesi olan ülfet, mübalâğacıların gözlerini kapatmıştır. Böyle gözleri açmak içindir: Me'lûf olan âfâk ve enfüste dikkat-i nazara, Kitab-ı Hakîm emreder.

Evet, gözleri açan, yalnız nücûm-u Kur'âniyedir. Öyle nücum-u sâkıbedirler ki, cehlin zulmünü ve nazar-ı sathînin zulümatını def ettikleri gibi; âyât-ı beyyinat, yed-i beyzâyla, ülfet ve sathiyetin hicaplarını ve zahirperestliğin perdesini parça parça ederek, ukulü, âfâk ve enfüsün hakaikine tevcih edip irşad etmişlerdir.(Muhakemat)

ÜLFET, İLİM İLE CEHLİ AYIRT EDİCİ BİR TURNUSOLDUR

İlmin ne olduğu hususunda kavram ve anlam birliği olması gerekir ülfetin cehaletten ayrıştırabilmek için.

Astronomi alanında Evrenin derinliklerinde, bilmem kaç milyar ışık yılı uzaklıktaki yıldızların keyfiyetinde malûmat sahibi olan zamanın bilim adamları, inceledikleri muazzam sistemin idare edenini merak edip göremeyişleri cehl-i mürekkep perdesini kaldırmayı becermemiş oluyor.

Biyoloji dalında genetik şifreleri keşfeden, trilyonlarca canlının genetiğinde birkaç farklı maddenin farklı dizilişinin yaratılıştan bu güne gelinceye kadar her canlının ayrı şifreye sahip olmasını “mânây-ı harfi” gözlüğünde yaratıcının idare ve tedbirini görememişse ülfet perdesinin ne kadar kalın olduğunu anlamak bile zor.

İşte, Kur’anın mânevi bir mucizesi olan Risale-i Nur, vaka-i adiyeden (sıradan olay) gibi görülen hadiselerin önünde, arkasında, içinde, dışında her cihette farklı bir bakış tekniği kazandırıyor. Üç boyutlu filmleri izlemek için sinemalarda özel bir gözlük takılıyor.

Risale-i Nur, üç boyutlu değil belki çok boyutlu bir gözlüktür ki, gözle görünen görülmeyen her nesnenin, maddi veya maddi olmayan mahlukatın keyfiyetlerinin farkına varılmasını temin ediyor.

FARKINDALIK ZEKÂ GÖSTERGESİDİR

Bilindiği gibi farkındalık şuuru güncel bir deyimle zekâ göstergesidir.

Sıradan ortalama bir zekâya sahip olan insan ile zeki sınıfına giren insanların farkı belirlenirken aslında farkındalık derecesi ölçülüyor. Kavrama, intikal, feraset, basiret, tahmin gücü, matematik, analitik, analiz, sentez, keşif ruhu ve benzeri hususlarda zekâ belli olur.

İşaratül İ’caz’da “Kuvve-i akliye”nin ifrat mertebesinde cerbezenin ve yoğurdu siyah gösterebilen bir zekânın yönüne dikkat çekiyor.

Akıl ve zekânın vasat mertebesi “hikmet” ise aklın inanç ve değerler istikametinde kullanılmasıdır. Asli deyimiyle Kur’an ve Sünneti esas alan aklın gücünün üst derecesi zararlı değildir. Asıl olan hangi maksada yönelik kullanıldığı önemlidir. Değerlerin, referansların Kur’an’ın ölçüleri esas alırsa hikmet orada gerçek anlamını bulmuş olur.

Bilimsel ve akademik disiplinler şüphesiz zekâ gelişiminin önemli araçlarıdır.

Ülfetten arındırılabilmesi, ülfet perdesini kaldırabilmenin yolu, sürekli yenilik ve keşif peşinde koşmaktır. Rutin tekrar meleke kazanımıdır ama diğer yandan ülfet perdesinin ilmeklerini dokumaktır. Gelişimin durmasıdır.

Sürekli yenilik ve arayış içinde olmak insan beynini, aklını, zihnini zinde ve canlı kalmasına vesile olur.

Risale-i Nur’un bütün meseleleri, soruları, cevapları, cümleleri kelimeleri baştan sona keşiftir. Farklıdır. Orijinaldir. Farkındalık şuuru en yüksek olanlar Risale-i Nur okuyanlardır.

Nasıl okuyanlardır?

Uzaydan gelmiş, etrafını çok dikkatli inceleyen, satırları, cümleleri, kelimeleri ilk defa duymuş, ne anlama geldiğini çok şiddetli merak eder gibi okumak.

İlk okul mezunu bir nur talebesi çok üniversite mezunlarını irşat edip intibahına vesile oluşu bu sırdan olsa gerek.

İnsan beynini geliştiren en etkili yöntem soru sormaktır. “Bu niye böyle” sorusu hayatın her saniyesinde soru sormak.

Soru sormak merak etmek demektir. “Merak ilmin hocasıdır.” Merak etmeyen insan yaşamıyordur. “Mezar-ı müteharrik bedbahttır.”

RİSALE OKUYANLARDA ÜLFET OLMAZ MI?

Ülfet hastalığının ilacı öğrenme sürecinin sürekliliği kesintisizliğidir. Kendini yeterli gören o saniye ölmüş, cenaze merasimini bekliyordur.

Risale okuyanlar hatta uzun yıllar okuyanlar için de  ülfet marazı söz konusu olabilir. Farkında bile olmayabilirler. Risale-i Nur’u defalarca hatmedip, her okuduğunda aynı meseleyi aynı derecede anlayıp yorumlayanlar ülfet perdesinin üzerini kapladığını fark edemeyenlerdir.

Ölçü şudur:

Risale-i Nur’un hangi meselesi olursa olsun tekrar okunduğunda yeni bir keşif, yeni bir çıkarım yoksa okunmuş sayılmaz. Ülfet perdesinin altında kalmış demektir. Kendini yeterli gören, kendini beğenen, ilmi enaniyet marazına yakalandığının farkına varmayan cansız ruhsuz bedenlerdir. Zaten bu ruhlar hizmet içi çatışmaların baş aktörleri olmaktadırlar. Öteden beri gelen kronik bir meseledir.

Farkındalık şuuru sürekli öğrenme açlığı hissetmek, kusurunu bilmek, sürekli okumak ve her okuduğunda yeni bir keşif arayışı içinde olmaktır. Çok zevklidir. Tekrar okuma şevki kazandırır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.