Yusuf KAPLAN
Ümmîleşme süreci-2: Kavramların 'yer/sizliğ/i'
Ümmîleşme sürecinde 'halletmemiz' gereken hayatî, "varoluşsal" bir mesele var: Kavramlar meselesi...
Evet, kavram/lar, ne işe yarar? Kavramlarla neyi, nereye kadar halledebiliriz? Kavramlar, bizim eşyayı, hakikati ve hayatı bir bütün olarak idrak etme yolculuğumuzda bizi nereye kadar götürebilir; hatta bizi nereye götürür acaba? Salt kavramlarla yapılacak yolculuk, aslında büsbütün yanlış bir yolculuk, hatta 'yoldan çıkma' biçimi olmasın sakın?
* * *
Kavramlar, hakikati resmeder sadece, indirger: Bir tablo sunar bize: İyi de, bu tablo, hakikatin neresine düşer? Hakikati nereye kadar ihata edebilir acaba? Hakikat, kavramın indirgediği, sınırladığı, soyutladığı şey midir? Olabilir mi böyle bir şey?
Asla! Olamaz. Nedir bu peki, o hâlde? En fazla, hakikatin bir refleksiyonudur; yansıması, tecellîsi, izdüşümü: O anki ve oradaki tecellîsi / izdüşümü. Ama 'resmeden'in çapı / kemâli, bu tecellîden bizi başka bir menzile, daha yüksek bir mertebeye taşıyabilecek kıvamdaysa, işte o zaman, kavramlarla resmedilen tablo, hakikat yolculuğumuzun -sonraki safhalarının- önünü açabilir: İzini sürmeye başlayabiliriz hakikatin dalga dalga, sayha sayha, o andan itibaren, 'bu tablo'dan çıkarak...
* * *
Kavramların yaptığı şey, isimlendirmektir. Sonraki aşama, isimleri tavsif edebilmekse, kavramlarla isimlendirme bir 'iş görüyor' diyebiliriz. Mesela, isimlendirdiğimiz "varlık", "Tanrı" olsun: Düşünme, dolayısıyla varoluş yolculuğunda mesafe katetme, asıl bundan sonra başlar: "Celâl ve Cemâl Sahibi Yüce Yaratıcı", diye tavsif edebildiğimiz zaman, kavramlarla başlayan yolculuğun, bir mesafe katetmemize imkan tanıdığını 'görebiliriz'.
Ümmîleşme sürecinde kavramların nereye kadar "işimize yarayacağı"na dâir daha çarpıcı bir örnek verelim: Mesela bilgi teorisinden sözettiğimizi varsayalım: Müslümanların bilgi teorisi nedir acaba? İzini süreceğimiz soru bu olsun...
Önce şu farkı iyi farkedebilmeliyiz: "Bilgi" sözcüğü, bizi ümmîleşme sürecinde hiç bir yere götürmez. Ama 'ilim' sözcüğü üzerinden bir yere gidebiliriz. Bunun yolu, ilim tasavvurunu, âlem tasavvuruyla irtibatlayarak inkişaf ettirebilmektir. Çünkü âlem tasavvurundan bağımsız bir ilim tasavvuru düşünemez Müslüman...
* * *
Peki, âlem tasavvuru nedir bizim için? Üç temel "şeydir": Ulûhiyet, nübüvvet ve uhreviyet hakikatleridir.
Şimdi, metamorfoz yiyen, çağ körleşmesiyle malul, semantik intiharın eşiğindeki bir kafa, şöyle soracak burada: Ne alaka?
Müslümanlar, âlem tasavvurlarını, Yaratıcı tasavvurundan, Yaratıcı'nın yarattığı hakikatlerin izini nasıl süreceğimizden ve bu yolculuğu nasıl yapacağımızdan mesul bir peygamber tasavvurundan ve nihayet, âlem sürecinin bu dünya aşamasında yaşanan hayatın ne anlam ifade ettiğinden bağımsız düşündükleri zaman, aslâ müslümanca bir âlem tasavvuruna da, ilim / bilgi tasavvuruna da, sanat tasavvuruna da, dünya tasavvuruna da ulaşamazlar; ve ne yazık ki, ulaşamayacaklarını da bilmiyorlar! Alaka bu, işte!
* * *
İşte ümmîleşme süreci, tam da böylesi çok katmanlı bir varoluşsal yolculuğun gerçekleştirilmesi çağrısı ve çabasıdır.
Kavramlar, yol açar; yola işaret eder yalnızca; fakat yolculuğun kendisine dönüştüğü an, araçsallaşırlar (yani "her şey" / 'zât" katına yükselirler) ve yolculuğu hem anlamsızlaştırır, tıkar ve dondururlar; hem de kaçınılmaz olarak ruhsuzlaştırır ve bitirirler.
Dolayısıyla bilgi, varlıktan, varlığın bütününden, bütün görünür-görünmez, geçmiş-gelecek varlıklar âleminden koparıldığı zaman, varlığı da bilinemez kılar ve bitirir; bilgilenme sürecini de, oluş ve varoluş süreçlerini de.
* * *
O hâlde, ne salt kavramla, ne de kavramsız... Ama aslolan süreç'tir, hâl'dir, seyr ve sülûk hâlinde olmaktır. Kavramlara indirgenen bir yolculuk, yolu da şaşır/t/ır sonuçta.
Amaç, tevhid'e ulaşılmasıdır: Önce, tenzih / aşkınlaşma / soyutlama, dolayısıyla nisbî, izafî varlıklar olarak insanın ve bütün mevcûdâtın Vâcibü'l-Vücud'a, yani Yaratıcı'ya nisbet'le yer'inin tarifi ve tayini, böylelikle ilâhî ve beşerî mesafe'nin ve tenasüb'ün tesisi (selbî sıfatların idraki / mekke süreci); sonra, teşbih / içkinleştirme / somutlaştırma, dolayısıyla insanın Yaratıcı'ya intisab'ının gereklerinin yerine getirilmesi ve O'nunla münasebet'lerinin hayata geçirilmesi (sübûtî sıfatların tesisi / medine süreci)...
Özetle... Dil varsa, kavram da olacak elbette. Ama 'bu iş' salt kavramla olmayacak: Kavramlar, yol feneri vazifesi görebilirler ama yolculuğun kendisi olamazlar. Batılıların çuvalladıkları yer burası... Entelektüellerin bizi getirip tık/a/dıkları çıkmaz sokak da: O yüzden yapılan şey, bize etki etmiyor, ruh üflemiyor ve harekete geçirmiyor bizi...
Yeni Şafak
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.