Mustafa ULUSOY
Üniversite öğrencileriyle hasbihâl-II
"Bu öğrendiklerim hayatta ne işime yarayacak ki?" diye sormayan öğrenci yok gibidir. Sin2+cos2'nin bire eşit olduğunu öğrenince ne olacak?
Bir üçgenin iç açılarının toplamının yüz seksen, dış açıları toplamının üç yüz altmış derece olduğunu bilmek bize ne katacak? Az sayıdaki meslek grubu dışında bunları kimse hayatta birebir kullanmaz, doğru. Peki, boşuna mı dirsek çürütüyoruz? Hayır!
Bir matematik problemini çözmek aslında bir sorunu çözmenin yol ve yordamını öğrenme talimidir. Matematik problemlerini çözerken muhakememiz işler, gelişir. Hayatta birebir işe yarar görünmeyen matematik, fizik gibi bilimler düşünme, sorun çözme alışkanlığı edinmemize vesile olur. Terapistliğimde matematik ve fizikten edindiğim "problem çözme" teknik ve yaklaşımlarından ve onlar yoluyla geliştiğine inandığım "sezgiler"imden çokça faydalandığımı düşünür, iyi ki lisede bu iki derse ağırlık vermişim derim. Yine örneklendirmem gerekirse; matematik ve fizik dışında hepimizin en önemli meselesi olan sonsuzluktan bahseden başka hangi disiplin vardır? Müfredatın içeriği tartışılabilir ama tarih ve coğrafya derslerini önemsemediğime hâlâ hayıflanır ve eksikliğini hissederim.
Matematik gibi her bilim disiplininin bize katkıda bulunacağı kavramlar, bakış açıları, bilgi edinme, düşünme, muhakeme usul ve yöntemleri vardır. "Bunlar hayatta ne işime yarar?" düşüncesi faydacı bir bakış açısının eseri olsa da fayda getiren bir bakış değildir. Bazen bir bilginin bizzat kendisinin birebir faydası olmayabilir ama o, faydalı başka bilgilerin temel taşı olması bakımından dolaylı olarak fayda sağlayabilir. Örneğin bir hücrenin ayrıntılı yapısını bilmek, hücrenin içinde mitokondrilerin, ribozomun, endoplazmik retikulumun olduğunu öğrenmek başkaca bilgileri öğrenmek için elzemdir.
Bazı öğrenciler de takıntılı biçimde az şey öğrendiklerini düşünürler. Bilmemiz gerekenlerin ancak bir kısmını üniversitede öğreniriz. Daha ileri düzeyde bilgi edinimi, master ve doktora programlarında mümkündür. Kendi kendine öğrenmenin önemi de hiç inkâr edilemez.
Bilgi edinmenin yanı sıra üniversite hayatının yaşam disiplini elde etmek için değerlendirilmesi gerektiğine çok inanıyorum. Burada askerî disiplinden değil, katılıktan, olmazsa olmazdan uzak, mutlaklaştırılmayan bir iç disiplinden söz ediyorum. İç disiplinimizin oluşumuna; sorumluluk duygumuzu geliştirmek, kendimizi aşan bir ideal belirlemek, nasıl öğrenileceğini öğrenmek önemli katkıda bulunacaktır. Her öğrenme süreci nihayetinde kendi kendine öğrenmeye dönüşecektir veya dönüşmelidir. Bugün az sayıda üniversitede az sayıda üniversite hocası (ne yazık ki) öğrencilerine nasıl öğreneceğini öğretmektedir.
Ülkemizde üniversitelerin bazıları mesleki eğitim veren birer kurs mesabesinde bir içeriğe sahiptir. Ancak "Bir şey tümüyle elde edilemiyorsa tümüyle de terk edilmez." sırrınca; sinek kanadından yağ çıkarmayı hedefleyip, şartlara ah vah etmeden üniversitemizin imkânlarını sonuna dek değerlendirmeyi bilmek bir sanattır. Hangi derste hangi konuların anlatılacağı belliyse derse hazırlanarak gitmek verimliliği ileri derecede artırır. Kendine hedef belirleyen, ideali olan öğrencilerin motivasyonu daha iyidir.
Üniversite hayatını eğlence ve sefahat fırsatı görüp böyle değerlendiren öğrenci sayısı hiç de az değildir. Özellikle baskıcı ailelerde büyüyen gençler için, bir de artık ailelerinden ayrı yaşıyorlarsa, bu yeni ve bağımsız hayat baştan çıkarıcıdır. Artık kaçta geldin, kaçta gittin diyen, karışan yoktur. Önemli olan hayat üniversitesi deyip kafeleri mesken tutanlara önerim; en azından oraları ders çalışma, kitap okuma mekânı haline getirmeleridir. Bir itirafta bulunayım: Son romanım "Giderken Bana Bir Şeyler Söyle"nin üçte birini bir kafede yazdım!
Derslerinde başarısız olan öğrencilerin yaptığı önemli bir hata bunu ailelerinden saklamalarıdır. Dördüncü senelerinde olup da çok az sayıda ders geçtikleri halde ailelerine başarılı olduklarını söyleyen gençlerin mumu birkaç sene içinde söner. Dersleri geçememenin üzerine yalan söylemenin mahcubiyeti eklenir. Ayrıca aileler, başarısızlıktan çok kandırılmış olmalarına içerlerler. Böyle durumdaki gençlere durumu aileleriyle paylaşıp onların yardımını istemelerini şiddetle öneririm.
Ders çalışma motivasyonu az olan öğrenciler için kütüphane bazen çok işe yarar. Kütüphanelerin esrarlı bir sosyal grup psikolojisi vardır. Bundan yararlanmak gerekir. Ayrıca derslere ne kadar sıkıcı da bulunsa da devam etmek, sosyal faaliyetlere, arkadaş sohbetlerine katılmak, imkân varsa yurtdışına gitmek, yurtdışındaki üniversiteleri ziyaret etmek veya dönemlik bile olsa oralarda okumak, ilgi sahamızdaki başarılı insanlarla tanışmak önerilebilecek diğer hususlardır.
Hepinize hayırlı bir eğitim yılı diliyorum.
Zaman
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.