Emir Fatih KARAŞAHAN
Unutulmuş Bir Ölüm
Bir yaprağın dalından kopup yere süzülerek düşmesi kadar kısaydı ömrümüz. Tam yere düşecekken; gözümüz, bizi yeniden havalandıracak bir rüzgar arayıp duruyordu. Ve yere düştüğümüz anda bile aklımız dalda oluyordu.
Hayatın kısacık bir zaman dilimi olduğunu anlıyorduk ve ölüm hep başkalarına yapılan kötü bir şaka gibiydi. Bizden uzakta, bizden bağımsız.
Uçsuz bucaksız bir denizde aniden oturduğumuz bir kara gibiydi ölüm. Karaydı üstelik, karanlığına, bilinmezliğine aldanıp yanılıyorduk.
Bahsetmiyorduk, adını anmıyorduk. Dışlayıp, o yokmuş gibi davranıyorduk.
Soğuk bir ceset olup, soğuk bir taşın üzerine uzatılıvereceğimizi kavrayamıyorduk. Herkes anlaşmış gibi cümleleri onsuz kuruyordu.
Ölmeyecekmiş gibi sarılıyorduk hayata. Ucu bucağı olmayan hayallere yakışan planlar yapıyorduk. Yeni tecrübeler arıyorduk ceplerimizde biriktireceğimiz, anlattıkça övündüğümüz ve bilmiyorduk, ölüm anlatamayacağımız tek tecrübe oluyordu.
Susuyorduk ve o sessizlikle kaçıyorduk. Karanlık ve dar alanlar bir mezarın yalnızlığını hatırlatıyordu. Bazen ezan, bazen sela rahatsız ediyordu kulaklarımızı...
Uzun bir geleceğin fragmanı gibiydi hayatımız ve biz fragmanı, kısa film tadında yaşamayı tercih ediyorduk.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.