Erdem AKÇA
Üretim, tüketim ve varlık âlemi
Tüketim çılgınlığına dair bir tahlil-2
Kâinatta ve canlılar dünyasında esas olan, üretimdir. Kapitalist zihniyetin aşıladığı tüketimin doğru hali ise, “istifade”dir. Yani fayda sağlama… Fayda maksimizasyonu, iktisad biliminin mikro iktisad sahasının temel bir konusudur.
İstifade ile tüketim bir birine zıttır. Çünkü faydalanma, yapıcı; tüketim ise, yıkıcı ve yok edicidir. İnsanların bitki ve hayvanlardan elde ettiği faydalar temelde hayatlarını devam ettirme, hastalıklarına şifa bulma gibi aslî unsurlara dayanır. Tali manada keyif, konfor ve bir birinin ihtiyaçlarını giderme gibi boyutlar içerir. Ki bunların hepsinin fıtrat düzeninde yeri bulunmaktadır. Bunlar ekolojik dünyanın temelleridir. Bu yönüyle bakıldığında istifade, üretim amaçlıdır. Neslin devamı, hayatın bekası, insanlar arası kaynaşmayı sağlama gibi… Tüketim ise geçici zevkler, hevesler ve bazen sadece satın alma tutkusuna dayanır. Alır ama kullanmaz. Zayi eder.
İnsanın istifade çapını belirleyen ise, ihtiyaçlardır. İhtiyaç şiddetlendikçe, alınan lezzet ve istifade artar. Çöldeki insanın suya ihtiyacı gibi… İhtiyaç yoğunlaştıkça insan, elindeki imkânları en verimli, en etkili şekilde kullanma yolları arar. Hiçbir unsurunu israf etmez. Mesela Güneydoğu halkı karpuzun içini gıda olarak yediği gibi, çekirdeğini kurutup keyif ve eğlence unsuru olarak kullanır. Karpuzun kabuklarını ise, ya beslediği hayvanlara yem yapar veya parçalayıp torf şeklinde gübre haline getirir.
Üretimin insan fıtratı için önemini ve insanın mutluluk kapısı olduğunu Kur’an şu âyetle ifade eder: “Leyse li’l-insani illa ma saa”[1] (İnsan için peşinde koşturduğu şeyden başka bir karşılık yoktur.) Yani insanın değerini, ürettiği şey gösterir. Daha ötede, insan ürettiğinden ibarettir. Daha da derinde, insan fıtratında kodlanmış mahsulü üretmek için yaratılmıştır. Onu üretmeden de mutlu olamaz, kendi manasını ifade edemez.
Kapitalizmin, tüketimi putlaştırmasına bir tepki olarak Sosyalizm, üretimi putlaştırır. Üretim, istifade içindir. Aşırı üretim, kapitalizmin anasıdır. Bu manada zıddı olmasına rağmen Sosyalizm, Kapitalizmi destekleyen bir iddia haline gelir. İnsanın dünya imkânlarını kullanması ve faydalanması bir sarkaç gibi sağa ve sola gider, gelir. Denge nokta olan “istifade için üretim”e doğru ilerler. Ki bu algı, dinin öngördüğü insan-mal ilişkisi modelidir.
Bu konudaki paradoksu din 2 şekilde hallediyor:
- İdealist sosyalizmin ve komünizmin hedefi olan servetin bütün dünya halklarına yayılmasını zekât, sadaka, infak, hibe, vakfetme, karz-ı hasen gibi yöntemlerle sağlamak…[2] Bu şekilde dünya genelinde umumi bir refah yükselişi sağlayarak “şükür” hakikati ekseninde sonsuz üretim ve lükse doğru ilerlemek… Umumi sulhu ve İslâmiyetin ruhu olan evrensel selamet hakikatini kutsallık ile temin etmek…
- Aşırı üretimi engellemek, ihtiyaç kadar üretim yapmak… Çünkü Osmanlı iktisadçıları aşırı üretimin ekonomi bünyesinde bir kanser hücresi gibi zarar verici yapısını fark ettikleri için Osmanlı ekonomisinde temel bir unsur “İhtiyaç kadar üretim” dir. Osmanlı İdaresi, Esnaf Birlikleri ile aşırı üretimi ve işsizliği önleyici tedbirler almıştır.[3]
Tüketim Çılgınlığının Alt Yapısı
Tüketim çılgınlığının temelinde birçok unsur bulunuyor. Bunlardan en önemli olanlarını maddeler halinde sıralayıp izah etmek istiyorum:
- Zahmetsiz kazanç: Kumar ve rüşvet gibi gayr-ı meşru yollarla veya miras ve ekonomik fırsatlar gibi meşru sebeplerle kolay elde edilen kazançlar rahat harcanır. Hazıra dağ dayanmaz sırrınca tüketim çılgınlığına kurban gider.
- Reklamların etkisi: Medya, sosyal medya, radyo, televizyon v.b. kaynaklardaki reklamlar, bir “zikir” gibi tekrarlanan yapılarıyla, insanlara telkin yapar. İnsanlara ihtiyaç olmayan şeyleri ihtiyaç olarak gösterir. Vapurlarda “Her eve lazım” diyerek limon sıkacağı satan seyyar satıcılar gibi… Alışverişi stres atma gibi gösteren reklamların gün boyu etkisi altında kalan, mağazaların duyguları coşturucu hareketli müziklerinin ve bazılarında müzikler altına gizlenmiş subliminal mesajların etkisi altına giren kişilerin çılgıncasına alışveriş yapması tüketim çılgınlığının can damarıdır.
- Kredi kartlarının büyüsü: Kredi kartları, elde olmayan paraları el altında gibi göstererek kişiye geniş bir harcama çerçevesi sunar. Kişi cebindeki paranın azaldığını göz ile görmediği için rahatlıkla harcama yapar. Gelecek ayların gelirini şimdiden bitirir. Sonraki aylarda ise, daha sonraki ayların harcamalarını yapar. Bu şekilde kısır bir döngüye girer. Kartları vadesinde ödeyemediğinde ise, faize bulaşıp borç batağına girer.
- Hevesler: Tüketim çılgınlığının ana unsuru ileride veya bir gün kullanırım arzusuyla yapılan harcamalardır. Bunların temeli ise, insanın gelip geçici arzularıdır. Terminolojide buna heves adı veriliyor. Oysa ekonomik akıl, ihtiyaçlarını en zaruriden en önemsize doğru sıralar. Tüketim çılgınlığında ise yalancı bir iştahla kişi heveslerinin esiri olur.
- Madde aşkı: Tüketime çılgınlığına insanı sevk eden temel unsurlardan birisi sahip olma arzusudur. Bunun temelinde ise, madde aşkı ve tatmini bulunur. Sahip olunan şeylerle kişi kendini güçlü hisseder. Bu ise daha çok alışveriş daha çok sahiplik, daha çok sahiplik daha çok kuvvet şeklinde bir algı sapmasını yol açar. Mal birikir fakat kişi kullanamadan ölür. Bibliyofillerde olduğu gibi… Alır ama faydalanamaz.
- Ayniyet psikolojisi: Bu psikolojide kişi kendini mal ile ve sahip olduğu şeylerle özdeşleştirir. “İnsan, kendisi ve sahip olduklarından ibarettir” der. Sahip olunan nesneler, dayanıklı ve ölümsüz ise, his yanılgısıyla, kişi kendini de ölümsüzleşmiş hisseder. Bu açıdan daha çok sahip olunan nesne daha bir ölümsüzlük şeklinde bozuk bir algı doğar. Hümeze suresi bu algıyı şöyle ifade eder: “İnsanların kusurlarını araştırıp diline dolayan ve yüzünü-gözünü hareket ettirerek insanlarla alay edenlere yazıklar olsun! Onlar ki, mal biriktirir ve onları sürekli sayar. Zanneder ki, o mal onu ölümsüzleştiriyor. Asla!”
- Gösteriş tutkusu: Tüketim çılgınlığının temel bir sebebi insandaki riya damarıdır. Said Nursi riyanın bütün insanlarda oluşu hakkında şöyle der: “Fıtratta, güzel ve mükemmeli gösterme meyli var. Âlim, ilmiyle; ehl-i servet, yapacağı imar faaliyetleriyle; güçlüler, kuvvetleriyle hatta âcizler, muhalefet ve yıkımlarıyla riya yapar, kendilerini göstermek isterler.”[4]
- Cinlerin etkisi: Cinlerin çoğunluğu, inançsız ve ahlaksızdır. Cinler, düşünceleri hakikatsiz insanları düşünce boyutundan, imanı zayıf kişileri duyguları noktasından etkileri altına alırlar. Özellikle öfke ve şehvet duyguarı, habis ruhları ve etkisini çekici ve aktarıcıdır.[5] Bu şekilde insanlara bulaşan cinler onları fark ettirmeden yönlendirir, idare ederler. İnsanlardaki sağırcasına ve körmüşçesine tavırlar onlara cinlerin hükmettiğini gösterir. Çılgınlık tabirinin, Arapça karşılığının “cünun” olması, bu kelimenin ise “cinn” lafzı ile aynı kökten gelmesi de bu meseleyi destekler.
- Madde düşmanlığı: Alın teriyle servet kazanan kişilerde istisna kişilerde görünen çılgıncasına tüketim ve lüks harcamalar ise, madde düşmanlığından gelir. Çünkü fıtrat nazarında elde edilen şeyin değeri düşer. Fıtrat elde edilemeyenin âşığıdır. O aşk, fıtratı elde eder fakat kendisi elde edilmez. Bu cihetten insan fıtratı kendisine hakiki aşkı tattırmayan, dolayısıyla onu tatmin etmeyen maddeye düşman kesilir. Onu düşmancasına harcamak ve tüketmekle nefretini gösterir.
Bunlara toplumun algısı, kültürel yapı, doymak bilmeyen kişisel hırslar, aile fertlerinin beklentisi, hayat hakikatine deccal gibi tek dünyalı olarak bakma, dünyevi imkânların kolay ulaşılabilirliği, her bütçeye uygun üretimin bol miktarda yapılması, AVM gibi yapıların ve marketlerin küçük bir bölgede birkaç tane olacak şekilde çoğalması, aldatıcı kampanyalar, dünyanın hadisteki tabirle “tekarüb-ü mekan”[6] (mekanın yakınlaşması) sırrıyla küresel bir köy haline gelmesi gibi diğer unsurlar tüketim çılgınlığını destekleyen durumlardır.
Bu çılgınlıktan kurtulmanın tek yolu ise şükür hakikatiyle, mülkün Mâlik-i Hakikisine iman etmek; iktisad hakikatiyle, Onun mülkünde rızası dairesinde tasarruf etmektir.
[1] Necm suresi, 39.
[2] Kur’an’a göre ateist, deist, gayr-ı Müslim veya herhangi başka bir din mensubu olan bir kişi “ müellefe-i kulub ” ( kalpleri İslam’a ısındırılacak kişiler ) kategorisinde zekata müstehaktır. ( Tevbe suresi, 60 )
[3] Ahmet Tabakoğlu, Türk İktisat Tarihi, 281-283.
[4] Ta’likat.
[5] Bediüzzaman Said Nursi, Lem’alar, 13. Lem’a, 5. İşaret.
[6] “Zaman öyle yaklaşır/peş peşe gelir/hızlanır ki, bir sene bir ay, bir ay bir hafta, bir hafta bir gün, bir gün bir saat, bir saat bir ateş kıvılcımı kadar olur.” (bk. Tirmizi, Zühd,24) Yani uzun sürede yapılacak işler, daha kısa sürede yapılır. Uzaklar, yakın olur. Dünya, küçülür.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.