Mehmet Ali ERDEM
‘Üstad’a göre Hızır'a gelen yorumlar
Bizler; Risale Haber’de yazanlar, okuyanlar ve yorum yapanlar, hepimiz Medresetüzzehra’nın (MZ) öğrencileriyiz. Hep birlikte öğreniyoruz, bu yüzden de birbirimizi eleştirmeye şiddetle ihtiyacımız var.
O MZ ki fen ilimleriyle din ilimlerinin birlikte okutulduğu bir üniversitedir; gerçeğin ve hakikatin üzerindeki perdelerin kaldırılarak tek-bir varlığın rengârenk ve parlak olan yansımalarını ortaya çıkarmaya ve O’nu görmeye yönelen bir yöntem biliminin uygulandığı yegâne eğitim ocağıdır.
Bediüzzaman’ın yeni medeniyet kurgulamasında merkezi bir rol alan MZ da öğrenci olmak için doğrudan Risale-i Nur talebesi olmaya gerek yoktur, hatta Müslüman olmak bile gerekmez.[1]
Böyle bir evrensel akademinin öğrencisi olarak “Üstad’a göre Hızır” başlıklı yazıya[2] arkadaşlarımızdan gelen eleştirileri değerlendirelim:
1-Üstad Hazretlerini normal bir zat ya da şeyh olarak görmediğimi, Bediüzzaman olduğunu kabul ettiğimi belirtmek isterim. Ancak bu durum Üstadın Hızır’dan daha üst konumda (olabilir de ama) olmasını da gerektirmez.
Kehf Suresinin 60-82 arasındaki ayetlerde Cenâb-ı Hakkın kullarından bir kul (“Derken ikisi kullarımızdan bir kul buldular ki, biz ona katımızdan bir rahmet vermiş, kendisine tarafımızdan ledünni (gizli) ilmimizden bir ilim öğretmiştik”, Kehf 65) ile Hz. Musa’nın buluşması anlatılırken birinin diğerine üstünlüğüne ilişkin (bilgi olarak O kulun daha fazla bildiği kesin olmakla beraber) bir ifade yer almamaktadır.
Şöyle ki; Peygamberler de Allah’ın dinlerinin yenileyicisi, müceddididirler ama Hz. Musa örneğinde olduğu gibi bilmediklerini Allah’ın gönderdiği bir kuldan öğrenmektedirler.
Öyleyse son dinin müceddidlerinin de Hızır’dan (as) öğrenebilecekleri şeyler olabileceği gibi, daha üstün olmaları gibi bir gereklilik yoktur.
Sevgimiz ve duygularımız bize aksini söylese de, biz öyle kabul etsek bile, başkalarının da bu şekilde kabul etmesini isteyemeyiz; kendi gönül âlemimizde bu olguyu bu şekilde yaşasak bile bunu zahire dökersek; bazı tasavvuf erbabının düşmüş olduğu hataya düşülmüş olunur.
2-Ahmed Ağa’nın müşahedatının Ahmed Ağayı bağladığı, onun müşahedatı ile Üstad için bağlayıcı bir yoruma gitmenin doğru olmayacağı izahına katılıyorum. Kendi tezimizi doğrulayıcı olarak gördüğümüz başka bilgi ve görüşlerin noksan ya da farklı yönlerini de fark edebilmeli ve analizlerimizde belirtilmeliyiz. Bir usul hatası olduğunu kabul ediyorum.
29. Mektubun 9. Kısmının ve Arabi Hz.leri ile ilgili bahislerin ayrıca ve uzunca ele alınmaları gerekecektir sanırım.
3-Velayet makamlarını hafife almak/almamız mümkün değil. Vasıl olamasak da o hallerin, manevi iltifatların aleyhine tavır geliştirmekten Allah’a sığınırım. Ancak şu var ki; Üstad’ın da belirttiği gibi bu yolun yolcularında, veliliğe giden yollarda bazı tuzaklar vardır ki, bu imtihanın gereğidir ama bunlara da dikkat etmek gerekir. Bir sonraki çalışmada Telvihat Risalesini (Velilik Yollarını) çalışmaya başlayalım inşallah.
İltifatlar gayretimizi artırırken eleştiriler de eksiklerimizi görmemizi sağlıyor ve sadece bizim değil bütün okuyucuların aydınlanmasına katkıda bulunuyor, bizim hatalarımızdan ötürü takip edenlerin yanlış yönlenmesinin önüne geçiyor. Bu yüzden tüm yorum(cu)lara müteşekkirim.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.