Himmet UÇ
Uzun cümle
Dünya edebiyatında uzun cümle kuran edebiyatçılar büyük edebiyatçılardır. Uzun cümlenin üstadı Balzac olarak kabul edilir. Bir sahife devam eden cümleleri vardır. Anlatılan bir şeyin ardı arası kesilmeden anlatılması onu yazan zihnin muhayyile, takip, ifade, resmetme ve daha benzer ustalıkları göstermesi gerekir. İnsanlar umumiyetle kısa cümleler kurarlar, çünkü uzun cümle kurmak ustalık meselesidir.
Mantık, felsefe yapmak, muakele, gözlem, sonuçlar çıkarmak üzerine kurulmuştur Bediüzzaman’ın metinleri. Balzac’ın cümleleri düz anlatımlardır, Bediüzzaman’ın metinleri ise felsefe tarihi değil bir konunun felsefesini yapmak yani sarih hale getirmektir.
Romancı anlatımı ile bu anlatımlar kıyaslanmaz. Türk edebiyatında böyle kısmen müphem bir konuyu bu kadar uzun bir cümle ile birbiri içinde vecihlerle, birbirine açılan kapılarla birbirini izah eden bir tarzda anlatmak yok.
Abdülhak Hamit‘in felsefe ağırlıklı metinleri Makber, Külbe-i iştiyak ve Kürsi-yi İstiğrak manzumelerine bakın kelime ve cümleler Tanpınar’ın dediği gibi kıymet itibariyle denklik göstermez.
Bediüzzaman’da bütün metin baştan sona hiç dolgu cümlesi olmayan hakikatlerin mantıki akışlarıdır, felsefi izahlarıdır. Cümle ilk kısmından itibaren birbirini aklen takib eden sıra cümlelerden oluşur. Buradaki bahsin içinden kelimeyi değiştiremezsin, yerine yeni bir şey koyamazsın. Çünkü Bediüzzaman hem anlatmış hem de ıstılahlar ortaya koymuştur.
Uluhiyyyetin en büyük, hakikatlerinden biridir, öyle ıtlak ve ihata her din adamanın anlayıp anlatacağı bir bahis değildir. Bulalım kıyas edelim. Yazarlık faaliyeti gündelik hakikatleri değil semada bahisleri netleştirmek Allah’ı anlatmak olan bir insanın tam tersi şekilde ifade etmek bühtandır. Üstelik yazar gibi görünen insanların bühtanı. Bütün kalem hayatında benzeri bir cümle olmayan bir konuda konuşmak yakışık almaz.
Türkiye’deki gelenekte uluhiyyet bahislerini anlatmak, olaylara bağlı olarak Allah’ı anlatmak tarzı yok. Bediüzzaman Allah’ı olay ve yaratımları görerek anlatır. Tasavvuftaki gibi dahili alemi değil, iç alemi değil, harici dünyadan hareketle anlatır.
Kibriya ve Azamet hakikatını anlatır, uzun bir cümle ile. Bediüzzaman uzun cümlelerin ustasıdır, uzun cümle uzun mesafeli fikir koşuları gibidir. Fikri, gözlemi, mantığı, hayali, ifadeyi, aşkı, sürekliliği koruyarak yazılır uzun cümleler. Kibriya ve azamet konusu, çok sıradan bir konu değil. Bu konuda çok şey söylenmiş değil. Balzac ve benzerleri gibi arzi nesneleri veya olayları anlatmamış, ıtlak ve ihata geometrisi zor bir bahistir.
Bediüzzaman dünyada uluhiyet bahislerini sistematize etmiştir.
Allah-uluhiyyet
Vahid-vahidiyet
Ehad-ehadiyet
Samed-samediyet
Şu dört kelime için sayfalar dolusu izahlarda bulunur. Allah’ın varlığını eşya ve olaylarda okuyacak hale getirir. Soyutluktan kurtarır. Vahitteki birlik ile ehattaki birlik, lise ortaokul, üniversite, üniversite hocası ve alim kişilere hepsine birden sunulur. Herkes bu izahlarla Allah’ını daha iyi tanır.
Yanlış bilgi insanın varmadığı bir yerden olursa kısmen mazurdur insan. Peygamberimiz (asm) Taif’de taşlanırken “bilselerdi yapmazlardı” der. Ama sen arkadaşım bile bile yanlış yapıyorsun, sen mazur olamazsın. Kırk yıl sadece tevhid mücadelesi vermiş, hayvanlara bile yapılamayacak muamelelere maruz kalmış bir insanın eserini suçlamak inanılmaz zühuldür.
Bahse dönelim;
“İzah edildiğinden burada bu kadar deriz ki… Binlerce sene birbirinden uzak mesafede bulunan yıldızları, aynı anda, aynı tarzda icad edip tasarruf eden…
Zeminin şark ve garp ve cenup ve şimalinde bulunan aynı çiçeğin hadsiz efradını, bir zamanda ve bir surette halkedip tasvir eden...
Hem Hüvellezi halakassemavatı velard fi sitteti eyyam, yani gökleri ve zemini altı günde yaratmak gibi, geçmiş ve gaybi ve çok acib bir hadiseyi hazır ve göz önünde bir hadise isbat etmek…
Ve onun gibi acip bir tanzir olarak zeminin yüzünde bahar mevsiminde, haşr-i azamın yüzbinden ziyade misallerini gösterir gibi, ikiyüzbinden ziyade nebatat taifelerini ve hayvanat kabilelerini beş altı haftada inşa edip kemal-i intizam ve mizan ile
iltibassız, noksansız, yanlışsız, beraber, birbiri içinde idare ve terbiye, iaşe, temyiz ve tezyin eden…
Bir fiile dokuz yönden bakmak, dokuz değişik kelime ile ifade etmek. Bir nesneye bir olaya bir yönden bile bakamayan insan. Her gün yolunun üstündeki ağacın farkında olmadan yaşayan insanlar. Bir insan bir olaya dokuz değişik noktadan bakıyor ve ifade ediyor. Kuru sevgiden değil, böyle bir insan yok. Yok yok da bazılarında kapalı kapılar arkasında izan yok. Bu güzellikleri tam tersi ifade etmek estetikteki çirkinin dahi içine alamayacağı bir çirkinlik. Biz bakamıyoruz ki başkaları da baksın, baktığın anda sus, oku oku anlarsın. (Otuz yıldır okudum ben yeni anladım Himmet abi…) Kendini izah edemezsen başkaları seni başka türlü izah eder.
Hem, yülicülleyle finnehari ve yülicülnehare filleyl, ayetinin sarahatiyle zemini döndürüp, gece gündüz sahifelerini yapan ve çeviren ve yevmiye hadisatiyle yazan, değiştiren aynı zat, aynı anda, en gizli, en cüzi olan kalplerin hatıralarını dahi bilir ve iradesiyle idare eder.
Ve mezkur fiillerin herbiri birtek fiil olduğundan, zaruri olarak onların faili dahi birtek vahid ve kadir olan fail-i zülcelallerinin, bedahetle öyle bir Kibriya ve azameti var ki,
Hiçbir yerde, hiçbir şeyde, hiçbir cihetle, hiçbir şirkin hiçbir imkanını, hiçbir ihtimalini bırakmıyor, köküyle kesiyor.
Madem böyle bir Kibriya ve azamet-i kudret var ve madem o Kibriya nihayet nihayet kemaldedir ve ihata ediyor. Elbette o kudrete acz veya ihtiyaç ve o kibriyaya kusur ve o kemale noksaniyet ve o ihataya kayd ve o nihayetsizliğe nihayet veren bir şirke meydan vermesi ve müsaade etmesi, hiçbir vecihle mümkün değildir. Fıtratını bozmayan hiçbir akıl kabul etmez. (Şualar 131)
Yukardaki cümlelerde hangi kelime kötü ve fena gibi, o kelimeler lügatlerdeki yerinden kalkıp buraya gelip senin keyfin için konuşmazlar, lügatleri yersiz kullanmanın kelimelere bühtan etmenin hatası büyüktür.
Kadir-i Mutlak ne demek, bunu şekillendiriyor Bediüzzaman. Mutlak kadir olanı anlatırken zaman ve mekanı içine dahil edip anlatıyor. Amerika’daki papatya ile Isparta’daki papatya aynı kanunla ıtlak ihata, ya cennetteki efali ile dünyadeki efali, ya yedi kat semadaki efaliyle, buradaki efali, bunları bilerek bir Kadir-i Mutlak demek. Yukarıdaki satırlarda zaman ve mekan bir de maverai zaman. Aslında bu zaman tarifinin dışında, bahislerle anlatmak, ne diyeyim ben. Ben bu bahsi anlatmakta küçücük ihatamla kalıyorum ne yapayım.
Bediüzzaman’ın Türkçe uzun cümleleri ile Dünya edebiyatında uzun cümleleri mukayeseli anlatmak bir kitabın hacmini aşar. Burada bu kadarcık ile iktifa…
Ahmet Mithat Naci, Akif, Abdulhak Hamid gibi muhafazakar insanlar kalkıp gelsin baksınlar. Necip Fazıl, Bediüzzaman’ın ziyaretine gelmiş, o kabına sığmayan melankolik, karizmatik adam onu ziyarete gelmiş bunun ne anlamı var bir düşün. Yüz eser yazmış bir adam.
“Zübeyir yorganımı sat Necip Fazıl Büyük Doğu’yu çıkarsın.” Bunu duyan deha “arkasını döner ve ağlar, Hoca Efendi gerçekten büyük adammış” der. Çünkü dinin aşağılandığı o günün Türkiye’sinde Bediüzzaman’ın nasıl bir dergi ile mücadele edip küfre nefes aldırmadığını görür, sürekli takib eder. Kadir bilmek budur, karizmatik adamlar.
Olur mu böyle olur mu kardeş kardeşi vurur mu.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.