Van depremini Risale-i Nur’la yorumlarsam

Van depremini Risale-i Nur’la yorumlarsam

Huyut, depremin manevi boyutunu ifade ederken, provokasyona da dikkat çekti

Nurettin Huyut’un haberi:

RİSALEHABER-33 yıldır Van’da bir Risale-i Nur gönüllüsü olarak hizmet eden Celal Huyut depremden sonra kendisi için çıkardığı dersleri içeren bir mektup gönderdi.

Huyut, mektubunda depremin manevi boyutunu ifade ederken, deprem sonrası oluşan barış havasının Uludere’deki provokasyonla bozulmaya çalışıldığına dikkat çekti.

Bu mektubu 2011 yılı Aralık ayının dokuzunda yazdım.
Bismihi Subhanehu... Esselamu Aleyküm ve Rahmetullahi ve Berakatuhu… Evvela binler selam ve hürmetlerimi arz eder, 1433 hicri sene-i mübarekelerini tebrik eder, rızasına muvafık amel ve hizmetlerle en kâmil manada değerlendirmemizi Rahmet-i İlahiyeden niyaz ederim.

Saniyen: Van vilayetinde Ekim ve Kasım aylarında meydana gelen ve el’an devam eden altı bin civarında sarsıntısı olan depremin hikmetlerini soruyorsun.

Elcevap: Cenab-ı Hak Hakim-i Mutlak olduğu için her hadisede hadsiz hikmetler murat etmiştir. Her hadisenin hadsiz hikmetleri vardır. Bu deprem sebebiyle aklıma gelen hadsiz hikmetlerden yalnız birkaç cihetini nazarınıza arz etmek istiyorum.

Bu deprem sebebiyle Van’da yaşayan nüfusun üçte ikisi muhacir olmuştur. Hz. Üstadımızın ifadesiyle deprem, bir afet ve musibeti semaviyedir. Yani semaviye dediğinden kasıt, emir oradan geliyor. Bununla beraber deprem, hataların neticesi, saadetlerin mukaddemesi ve kefaretüzzünuptur. Ehl-i imanı sarsıyor, uyandırıyor ve ikaz ediyor. Başta Van’da ikamet edenler olmak üzere derecesine göre herkesin nefisleriyle murakabe edip, görmedikleri ve görmek istemedikleri hata ve kusurlarını görüp, ciddi bir nedamet, bir iltica, tövbe ve istiğfara davet ediyor.

Mesela Risale-i Nur’da Emirdağ Lahikası 1. ciltte yazılan bir mektubun bir parçasında; “Yağmursuzluk bir musibettir. Ceza-i amel bir azaptır. Buna karşı ağlamakla, hüzünle, hazinane yalvarmakla, pek ciddi nedamet, tövbe ve istiğfarla karşılamak, Sünnet-i Seniyye dairesinde bid’alar karışmadan, şeraitin tayin ettiği tarzda dergâhı ilahiyeye iltica etmek ve bu hale mahsus ubudiyetle mukabele etmektir. Hem böyle umumi musibetler ekser nasın hatasından ileri geldiği cihetle, bu insanların ekseri, kısmı azamı tövbe ve istiğfarla, tövbe ve nedamet etmekle def olur” diyor.

Diğer yandan 18. Sözde, 13. Lem’anın 13. İşaretinin ikinci noktasında buna dair bölümde, “Şeytanın mühim bir desisesi insana kusurunu itiraf ettirmemektir. Tâ ki istiğfar ve istiâze yolunu kapasın. Hem nefs-i insaniyenin enâniyetini tahrik edip, tâ ki nefis kendini avukat gibi müdafaa etsin, adeta taksirattan takdis etsin” der. Hatvelerde dört hatveden birinci hatve ile üçüncü hatve olmak üzere nefisle mücahede, kusurları kendine alma, nefsi itham etmekle alakalı çok tafsilatlı dersler vardır.

HANGİ HATAMIZ OLDU DA BÖYLE BİR MUSİBET BİZE ULAŞTI?

Bu mana münasebetiyle, “Van’da yaşayan bir fert olarak, depremin gelmesinde benim hissem nedir?” diye düşündüm. Çünkü “Rüyada hitabe” diye bir bahis var Tarihçe-i Hayat’ta.

Üstadımız orada namazda ihmalimizin, oruçta ihmalimizin, zekâtta ihmalimizin olduğunu ve Cenab-ı Hak’kın bunları müterakim bir şekilde birikmiş bir şekilde “Amel cinsi cezadır, ceza cinsi ameldir. Hadis teselli verdi” dediği gibi bunlar büyük kefaretüzzünup oluyor. Çekilen meşakkatler, musibetler hatalara kefaret oluyor.
Bu hataların neticesinde bizim hissemiz nedir? diye düşününce kendi nefsimde, ubudiyet ve hizmette hadsiz kusurlar, ihmaller ve eksiklerin mevcut olduğunu görüyorum. Bu hataları en kısa zamanda fiilen telafi etmeye çalışmak, ikmal etmek, fiili tövbe ederek Rahmet-i İlahiyenin celbine gayret edip, bu depremlerin, sükûnet bulmasına, mağfiretimize müncel olması için Rabbi Rahimimizden tevfik ve niyaz ediyorum. Tövbe ve istiğfara beni sevk eden kusuratımızdan numune olarak dikkat çeken bazı mühim noktaları nazarınıza arz ediyorum.

1-Şahsi ubudiyet… Münacaat, evrat, ezkar, takva, Nurların kıraati gibi hususlardaki ihmallerim ve terklerim…
2-Risale-i Nur hizmetinde temel esaslar olan rızayı ilahiyi gaye-i maksat yapmak. ihlâs, uhuvvet, hakiki tesanüt, Nurlardaki düsturlara sadakat, hizmette gayret, Nurların neşrinde gayret göstermek, şahsı maneviye destek vermek, havz-ı müşterekte erimek gibi hususlardaki ihmallerim…
3-Cemaatimin fertleri başta olmak üzere sair ehl-i imanla müfritane irtibat, sılayı rahim, arayıp sormak, gönül almak, daha mühimmi tam helalleşmek, birbirine gücenmemek gibi hususlardaki ihmallerim…

4-Cemiyet içinde Nurlara ayine olmak, perde olmamak hususundaki ihmallerim… Çünkü herkes bizi Risale-i Nur talebesi olarak biliyor. Acaba Risale-i Nurla ilgili kudsi, ulvi bir hakikate ayine olabiliyor muyum? Kusurlarımla buna perde olup, başkalarının uzak kalmasına sebebiyet veriyor muyum?
5-Hizmetlerimizi maddi cihette imar, inşa ve maddi inkişaflara medar ederken, işte çeşitli organizeler yapılıyor, toplantılar oluyor, binalar inşa ediliyor… Bunlar olsun ama bunlar olurken hizmetin asıl ruhu ve gayesi olan Nurlardaki kudsi hakikatlerin, manaların, bizzat okunması, yaşanması, çevreye neşri gibi faaliyetlerde Hz. Üstadımızda ve muazzez ağabeylerimizde bulunan kuvvetli maneviyat ve kuvve-i kutsiyetin devam etmesi gibi hususlardaki ihmallerimi gördüm. Ve hakeza…

NEDEN VAN?

Bir de halktaki kusurlar ve eksikler nelerdir? Neden Van şehrine geldi böyle bir musibet?

Bu konuda bir şey söylemeyeyim. Çünkü bu, yazdığım mektuba da ters düşer. Mektubumda kendi kusurumu görüp itiraf etmek var. Yalnız Van için şunu söyleyeyim. 33 senedir Van’dayım. Türkiye’nin başına bazen böyle musibetler gelirken, Cenab-ı Hak umuma değil, bir yere veriyor azabı… Bu da kurban oluyor ve hatalara kefaret oluyor. Kaza, bela, büyük musibetlerin def’ine vesile oluyor. Van kurban olarak seçildi. Van hakikaten göze batıyordu. Şarkın incisiydi. Manen ve maddeten çok ciddi hizmetler inkişaf ediyordu.

Van’ın fıtratında da bir fedakârlık var... Diğergam olan bir milleti vardı. Yani o fedakâr olan fıtratından ötürü Van seçildi. Ve bu manevi sille bir nevi Van’a vuruldu. Ama bu Van hepsinden kötüydü diye değil, kurbanlıkta en iyisi seçilir diye düşünüyorum. Çünkü Van, daha önce de böyle fedakârlıklarda bulundu. 

Üstadımız zamanında da böyle bir hatıra var. Tatvan’da rahmetli Kadri Kalenderoğlu’ndan dinlemiştim. 1967 senesinde Van’da ilk defa mevlit olduğu zaman Kastamonu’da sekiz sene Üstadımızın hizmetinde bulunan Çaycı Emin ağabey o gün Van-Çoravanis’de mevlit sırasında cemaate üç dört defa, “Bu cemaate gelecek herhangi bir kaza, bela, musibet varsa bana ver. Bana gelsin” diye dua ettirmiş. Cemaat de şaşırmış. “Neden belaları, böyle kendi şahsına alıyor?” diye. Ertesi gün bir arkadaşla beraber Özalp’in bir köyüne giderken, bindikleri cipin üstüne yıldırım düşüyor. Ve yanarak vefat ediyorlar. Cenazeleri yıkanmadan defnedilmiş. Yani o şekil kötü yanmışlar. Çaycı Emin ağabeyin bu hali de Van için bir örnektir, kendisini feda etmeye hazır olduğunu gösteriyor. Cenab-ı Hak orayı seçti. İnşallah bu büyük musibet neticesinde büyük mükâfatlar olur.

Üstadımızın Van için çok muratları var. Mesela Medresetüzzehra manası, İstikbalde İslam merkezi Bitlis, Van, Diyarbakır olması, fen ve din ilimlerinin bir arada okutulacağı ilim müessesesinin kurulması gibi… Üstadımız bunları istemiş. Allahualem bu deprem, Van için bu yüksek istikbalin mukaddimesi olur. İnşallah çok daha saadetli bir istikbal gelir.

35 GENCİMİZ ÖLDÜRÜLMESİ ŞER GÜÇLERİN BİR OYUNU

Bir de, depremin ardından bu söylediğime delil olarak, şunu gözlemledim. Güney vilayetlerini gezdim. Hakkâri, Şırnak, Mardin, Urfa, Diyarbakır, Batman, Siirt… Bunların hepsini ve çoğunun ilçelerini de gezme fırsatım oldu. Bitlis’e yeni geldim. Gördüğüm kadarıyla her tarafta bir sükunet, bir asayiş, bir huzur var.
Geçtiğimiz günlerde 35 gencimiz öldürüldü ya, ben onun için de şer güçlerin bir oyunu olduğunu düşünüyorum. Bilerek böyle bir hatayı yaptırdılar, bu gençleri vurdurdular ki, bu müspet havayı tekrar bozmaya çalışıyorlar.

Dikkatinizi çekmiştir. Bu depremin etkisiyle her tarafta bir sükunet, bir asayiş varken, herkes Allah’ın kudret ve azameti altında kendini toplamaya çalışırken, birdenbire tekrar her tarafta olaylar çıktı ve hadiseler baş gösterdi. Nedir bu? Belli ki etraftaki huzur Türkiye’yi bölmek isteyenlerin işine gelmiyor. Bu asayişin bozulması için tekrar böyle bir hata işlettirdiler. Yanlış yaptırarak bu gençleri masum yere vurdurdular, ta ki insanlar galeyana gelsin. Fakat inşallah emellerine muvaffak olamayacaklar.
Yani Van’da da her bölge gibi ufak tefek şeyler oluyordu. Ama böyle büyük bir musibet ve hadise sadece Van’a değil, Van şahsında herkese verilen bir dersti. Çünkü sadece Van kasıt olunsaydı bu kadar çok meydana gelen altı bin depremle beraber -Allah onlara rahmet eylesin- vefat edenlerin sayısı böyle az olmayacaktı. Bu noktalar bize gösteriyor ki, bu musibetin ardından çok daha başka hikmetler, dersler, ikazlar var.