Mustafa ORAL
Van Kalesinden Bakınca Dünya
Van MedresetüzzehraSempozyumuna Doğru-2
Risale Akademi ekibi olarak Üstadın geçmişine doğru yola çıkıyoruz.
Van hava alanında Üstadımızı gören son şahitlerinden Selahaddin Akyıl ve Van Mevlidini organize eden ŞahabettinÖztürkçü ağabey bizi karşılıyor. Kısa süre süre Atâ Abi de bize katılıyor.
Üstad Hazretleri Van’da Medresetüzzehre Üniversitesini kurmak istemişti. Fakat bu hayalini gerçekleştiremeden vefat etti. Üstadın hayalini gerçekleştirmek için bir çok kurum, kuruluş ve sivil toplum örgütü yoğun bir faaliyet içinde. Bu minvalde Van Valiliği, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörlüğü, Risale Akademi ve Akademik Araştırmalar Vakfı tarafından 12-14 Ekim 2012 tarihleri arasında, MEDRESETÜZZEHRA SEMPOZYUMU düzenleniyor. Sempozyumda Said Nursi’nin eğitim felsefesi konuşulacak.
Yol boyunca Selahaddin, Şahabettin ve Atâ ağabeyler Üstadı, Üstad için Van’ın önemini ve Medresettüzehra projesini anlatıyorlar.
Selahaddin Akyıl her hali ile Üstadın Van’ın şahsında bütün nur şakirtlerine emanet ettiği abidevi bir şahsiyet olarak gözümüzde sürekli büyüyor. Üstad ve Risale hizmeti ile ilgili anlattığı hatıralar bizleri heyecanlandırıyor. O da her defasında ebedi hakikatin bir başka tarafına nüfuz etmenin heyecanıyla sonsuz bir rüyayı anlatır gibi anlatıyor, anlatıyor… Selahaddin Akyıl’a bakıldığında bir parça Üstad, bir parça Tahiri, bir parça Sungur görünüyor. Bu kareler bir resimde topladığında karşımıza Risale-i Nurun şahs-ı manevisi çıkıyor.
Doğu, bağrında bir çok yıldıza yataklık eden güneşin doğduğu yer. Şark ve İşrak… Şarkın seması gönül dünyamızın yıldızlarıyla dopdoludur. İşrak, aydınlanma, güneşin doğuşu demek. Güneş doğudan doğuyor, batıdan batıyor. Güneş doğudan doğduğu için şark ve işrak önemli. “İşrak” zamanı 1153-1191 yılları arasında yaşayan “Nur Heykelleri” isimli kitabın yazarı Şehabeddin Sühreverdi gibi bir dâhiyi doğurmuş. Sühreverdi bir çok konudaki geniş bilgisi nedeniyle şihâb yıldızından esinlenerek Şahabeddin veya Şihâbeddin olarak anılan alim. Asırlardır dünyayı şarkın göğünde yansıyan şihâblar, yıldızlar aydınlatıyor. Şehabettin Öztürkçü ağabey Van’da Nur’un bir şihâbı, yıldızı.
Mesleği Ömerriyye olan Üstadın kandilinden ışığını alan bu yıldızlar şihâb yıldızları misali yıllardır Bediüzzman Mevlidi dolayısıyla Van’da Hz. Ömer Camiinin kubbesinde buluşup, yeryüzünü aydınlatıyor. Şehabettin ağabey bu kandilin nuru ile aydınlanıyor, aydınlatıyor. Nefes nefese Üstadı anlatıyor. Tek başına bir ordu. Telefonu hiç susmuyor. Bediüzzaman Mevlidi ile ilgili arayanlara bıkmadan, usanmadan cevap veriyor. Sürekli hareket halinde. Üstad onu görseydi, “İşte dünyayı fethetmeye gideceğim zaman yanıma alacağım Ubeyd gibi 50 adamdan biri” derdi herhalde.
Atâ abi… Atâ abinin bir tarafı fıtrat-ı cemi aşk olan Molla Cami’yi, bir tarafı da Van’ın hafızası Molla Said’i hatırlatıyor. Molla Cami gibi kalbinden aşk ve merhamet, Molla Said gibi aklından ilim ve hakikat süzülüyor. Geniş bir ilme sahip olmasına rağmen tevazuu asla elden bırakmıyor. Yüzünde kah bir Geylani, kah bir Hz Ali dalgalanıyor. Üstad onu görseydi, “İşte dünyayı fethetmeye gideceğim zaman yanıma alacağım Hulusi Yahyagil gibi 50 adamdan biri” derdi herhalde.
Selahaddin Akyıl, Şahabettin Öztürkçü ve Atâ ağabeyler ben de bitmek tükenmek bilmeyen bir destanı hatırlatıyor:
Ey üç yüz seneden sonraki yüksek asrın arkasında gizlenmiş ve sakitane Nurun sözünü dinleyen ve bir nazar-ı hafî-i gaybî ile bizi temaşa eden Said'ler, Hamza'lar, Ömer'ler, Osman'lar, Tahir'ler, Yûsuf'lar, Ahmed'ler, vesaireler!.. Sizlere hitap ediyorum. Başlarınızı kaldırınız, "Sadakte" deyiniz. Ve böyle demek sizlere borç olsun. Şu muasırlarım, varsın beni dinlemesinler. Tarih denilen mazi derelerinden sizin yüksek istikbalinize uzanan telsiz telgrafla sizin ile konuşuyorum. Ne yapayım, acele ettim, kışta geldim; sizler cennetasa bir baharda geleceksiniz. Şimdi ekilen nur tohumları, zemininizde çiçek açacaktır. Biz, hizmetimizin ücreti olarak sizden şunu bekliyoruz ki: Mazi kıt'asına geçmek için geldiğiniz vakit, mezarımıza uğrayınız; o bahar hediyelerinden birkaç tanesini medresemin mezar taşı denilen ve kemiklerimizi misafir eden ve Horhor toprağının kapıcısı olan kalenin başına takınız. Kapıcıya tenbih edeceğiz; bizi çağırınız. Mezarımızdan * sadasını işiteceksiniz...
Şu zamanın memesinden bizimle süt emmeyen ve gözleri arkada maziye bakan ve tasavvuratları kendileri gibi hakîkatsiz ve ayrılmış olan bu çocuklar, varsınlar Şu kitabın hakaikını hayal tevehhüm etsinler. Zîra, ben biliyorum ki; Şu kitabın mesaili, hakîkat olarak sizde tahakkuk edecektir.
Selahaddin Akyıl, Şahabettin Öztürkçü ve Atâ ağabeylere baktıkça Saidler, Hamzalar, Ömerler, Osmanlar, Tahirler, Yûsuflar, Ahmedler aklıma geliyor. Şimdilerde Van’da cennetâsa bir bahar hükmediyor. Üç yüz sene sonra beklenen Saidler, Hamzalar, Ömerler, Osmanlar, Tahir'ler, Yûsuflar, Ahmedler Selahaddinler, Şahabettinler ve Atâlar olarak dünyaya gelmiş.
Mekan, içinde yaşayanlarla anlamlı. Mekanlar insanlara değer katmaz, insanlar mekanlara değer katar.
Şehirlerin giydirdiği insanlar vardır. İnsanların giydirdiği şehirler vardır. Şehir vardır bir insan ile anılır. İnsan vardır bir şehir ile alınır. Şehabeddin Sühreverdi olmasa kim bilecek Sühreverd şehrini. Geylani olmasa kim bilecek Geylan köyünü.
Van Üstadın hem mekânı, hem makamı. Dağıyla, taşıyla, ekmeğiyle, suyuyla Van yekpare Bediüzzaman. Her yanda Nur menzilleri: Van Kalesi, Horhor, Tahir Paşa Konağı, Zeve, Norşin Camii, Çoravanis Köyü, Erek Dağı…
Van bir saray, Van Kalesi, Horhor, Erek Dağı… onun birer penceresi. O pencerelerden bakmış dünyaya Üstad. Yüzsene sonra şimdi o pencerelerden Saidler, Hamzalar, Ömerler, Osmanlar, Tahir'ler, Yûsuflar, Ahmedler Selahaddinler, Şahabettinler ve Atâlar bakıyor dünyaya. Van’dan bakınca dünya bir başka güzel…
(Devam edelim)
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.