Nuran ŞAHİN
Vefâ fıtratına geri dönmektir
Üstadım Bediüzzaman Yirmi Altıncı Lem’a’nın On Birinci Ricasında derki:
“Esaretten geldikten sonra, İstanbul'da Çamlıca tepesinde bir köşkte, merhum biraderzadem Abdurrahman ile beraber oturuyorduk. Bu hayatım, hayat-ı dünyeviye cihetinde bizim gibilere en mes'ûdâne bir hayat sayılabilirdi. Çünkü esaretten kurtulmuştum; Darü'l-Hikmette, meslek-i ilmiyeme münasip, en âli bir tarzda neşr-i ilme muvaffakiyet vardı. Bana teveccüh eden haysiyet ve şeref, haddimden çok fazla idi. Mevkice İstanbul'un en güzel yeri olan Çamlıca'da oturuyordum. Hem herşeyim mükemmeldi. Merhum biraderzadem Abdurrahman gibi gayet zekî, fedakâr, hem bir talebe, hem hizmetkâr, hem kâtip, hem evlâd-ı mâneviyem beraberdi. Dünyada herkesten ziyade kendimi mes'ut bilirken, âyineye baktım, saçımda, sakalımda beyaz kılları gördüm.
Birden, esarette, Kosturma'daki camideki intibah-ı ruhî yine başladı. Onun eseri olarak, kalben merbut olduğum ve medar-ı saadet-i dünyeviye zannettiğim hâlâtı, esbabı tetkike başladım. Hangisini tetkik ettimse, baktım ki, çürüktür, alâkaya değmiyor, aldatıyor. O sıralarda, en sadakatli zannettiğim bir arkadaşımda, umulmadık bir sadakatsizlik ve hatıra gelmez bir vefasızlık gördüm. Hayat-ı dünyeviyeden bir ürkmek geldi. Kalbime dedim: "Acaba ben bütün bütün aldanmış mıyım? Görüyorum ki, hakikat noktasında acınacak halimize, pek çok insanlar gıptayla bakıyorlar. Bütün bu insanlar divane mi olmuşlar? Yoksa şimdi ben divane mi oluyorum ki, bu dünyaperest insanları divane görüyorum?"
Satırları okuduğumda bir çok tahliller yaptığını görüyorum. Kendi mevcut durumunu, hem geçmişteki ruhi intibahları, hem toplumun yapısı, hem insan davranışlarını, hem en sadakatli zannettiği arkadaşlarından gördüğü sadakatsizlik ve vefasızlık örneği. Herbirimiz yaşadığımız bu ahirzamanda Üstadımın yaptığı gibi kendi mevcut durumumuzu, bir nefis muhasebesi süzgecinden geçirmemiz geliyor. Burada en dikkatimi çeken “en sadakatli zannettiğim bir arkadaşımda, umulmadık bir sadakatsizlik ve hatıra gelmez bir vefasızlık gördüm. Hayat-ı dünyeviyeden bir ürkmek geldi” sözü. Neden hayatı dünyeviyeden ürküyor? Neden dünyaperest insanları divane görüyor? Neden hakikat noktasında acınacak halimize insanlar gıpta ile bakıyor? Acınacak halimiz nedir? En sadakatli zannettiği vefasızlık nereden geliyor?
Bunların cevabını Muhâkemat’taki “غَارَ الْوَفَاءُ وَفَاضَ الْغَدْرُ وَانْفَرَجَتْ مَسَافَةُ الْخُلْفِ بَيْنَ الْقَوْلِ وَالْعَمَلِ
Yani, “Vefa, gavr-ı in'idama çekildi. Tûfan-ı gadir feverana başladı. Kavl ve amel ortasında uzun bir mesafe açıldı." Demek ki; vefa yokluk çukuruna çekilince, hainlik, merhametsizlik, haksızlık ve zulüm feveran etmeye başlıyor. Vicdanımızla muhasebe ettiğimizde hangi şeylere vefasızlık ettik ki, başımıza gelen merhametsizlik, hainlik, haksızlıklar ve zulümler oldu. İslam ümmeti olarak, kitap ve sünneti seniyyeden ayrıldık ki kaderi ilahi vefasızlıkla bizi imtihan ediyor.
Vefa; Arapça kökenli olup, TDK’ya göre sevgiyi sürdürme, sevgi, dostluk bağlılığı anlamlarına gelmektedir.
En büyük vefa, her halde ezelde bezm-i eleste Rabbimize verdiğimiz söze ve misaka bağlılık gelmektedir. Yani fıtratımıza geri dönmektir. Bir ayette Cenab-ı Allah (cc) şöyle buyuruyor: “Bana verdiğiniz sözde durunuz ki, size verdiğim sözde durayım.” (Bakara 2/40). Yapılan akitlere verilen sözlere bağlılığın bulunmadığı toplumlarda güvensizlik doğar ve sosyal çözülmeler meydana gelir. Kavl ve amel ortasındaki uzun mesafelerin olması da vefanın toplumdan kalmasıyla olmaktadır. Öyle ki, Ahlaki davranışın en zirvesi ve temeli “Vefa” kelimesinde saklı.
Hz. Peygamberin (asm) hayatı vefa örnekleriyle doludur. Bir örneği, Peygamber Efendimiz, ihtiyar bir kadına ikramda bulundu. Sebebini soranlara, “Bu kadın, Hatice hayatta iken bize gelir giderdi. Ahde vefa, dindendir” buyurdu. Vefanın gereğindendir ki, insan sevdiği arkadaşının dostlarını, akrabalarını da sevip haklarını gözetmelidir!
Vefalı davrananlara vefakâr denir. Bediüzzaman talebelerine yazdığı mektuplarında; “Sizin gibi kahraman ve vefadar; Aziz, sıdık, fedakar ve vefakâr kardeşlerim” hitaplarıyla güzel ahlaka teşvik etmiştir.
Ya Rabbi! Cümlemizi Sana, Rasûl’üne, Kur’an’a, Peygamberlerine, Arif ve Alimlerine, Bediüzzaman’a, Risale-i Nur’a, Ana-babaya, Akrabaya, Risale-i Nur talebelerine, dost ve kardeşlere, bütün ehl-i imana, vatana, millete, tarihimize ve köklerimize, her türlü emanete karşı vefakâr eyle. İki cihanda da rızayı şerifin ikliminde yaşat. Amin.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.