Vefatının 3. yılında Şair ve Yazar Ekrem Kılıç ağabey

Değerli insan, şair, yazar, mütefekkir merhum Ekrem Kılıç hocamın bugün (14 Şubat) vefatının 3. yıldönümü. Maksadım onu anmayı vesile ederek anlamaya ve gelecek kuşaklara aktarmaya çalışmak. Aramızdan ayrılalı üç yıl oldu, günler ne çabuk gelip geçiyor, ömür sermayesi bir buhar gibi elimizden uçup gidiyor. Neticede her nefis ölümü er veya geç bir gün tadacak ve vatan-i aslisine irtihal edecektir.

Merhum Ekrem hocam yazılarına 1970’li yılların başlarından itibaren o zamanki Yeni Asya gazetesi ve onun eki olan haftalık yayımlanan Elif mecmuasında, kaleme aldığı şiir ve yazılarını aktaramaya başlar. Değişik fasılalarla şiir ve yazılarına 2014’e kadar aynı yerde devam eder. 2009-2014 yılları arasında Risale Haber sitesinde, son olarak ise 2015-2017 yılının sonlarına kadar da Nurdan Haber sitesinde şiir ve yazıları yayımlanır. Merhum Ekrem Kılıç hocam yazılarının bir kısmını bazen farklı zamanlarda değişik mahlaslar ile Seyfeddin Yağmur, Abdulkadir Bilgici, Abdullah Kurudere imzası ile yayımlar. Kendisi, “her üç–beş yılda bir, dilden davranışa, anlayıştan yaşayışa her şeyin değişip durduğu ülkemizde, hiç olmazsa yarım yüzyıl öncesinin duyuş, söyleyiş, yazışı, bir çok emsâlinde olduğu gibi, okunmaz ve anlaşılmaz yapacak. Ne gam! Dünyâyı düzeltmek şâir ve yazarlara mı kaldı? Biz, yaratılışta verilen kàbiliyetlerimizin ürünlerini topluma sunmakla görevliyiz, gerisi gücümüzün çok üstünde” diyerek şiir ve yazılarındaki maksadını ve tevazuunu dile getirir.

Kendisi gibi aynı çatıda şiirler yazan merhum Eyüp Otman ağabey, Allah uzun ömürler versin, Sefer Akgül ağabey ile isimleri şu an hatırıma gelmeyen şairlerimizi zevk ve heyecanla, günün anlamına uygun şiirleri dört gözle bekler, okur ve takip ederdik. Yayımlanan şiir ve yazılarında kalem erbapları ve arkadaşları yazıya yapılan yorumlar üzerinden birbirine şevk, ilham verirlerdi. Bu bağlamda merhum Ekrem Kılıç hocamızın gerek hayatta iken ve gerekse vefatı sonrasında köşesine aktarılan birkaç yorumu siz değerli okuyucularımla paylaşmak istiyorum: 

-“Kendisiyle tanışmamız yazları kendisinin kalmış olduğu köy evinde nasip oldu kısa aralıklarla bir kaç kez karşılaştık gerçekten etkileyici bir kişiliği şuurlu bir duruşu vardı, gerçek bir Müslüman siması vardı, tebessüm o kadar simasına yakışırdı ki adeta sadaka dağıtırdı, çünkü ruhları okşardı İsmailce bir teslimiyet Müslümanca bir ölüm, mekânı Cennet, yoldaşı Pegamberimiz (sav) ve onun dostları olsun inşallah”.

-“Bu zamanda bu toplulukta çok insan tanıdım, fakat çok azını örnek aldım kendime, hürmete layık, inandığı gibi yaşayan ve görünen, nüktedan hoş görülü, âlim, kendini sevdiren, muhabbet ve ciddiyet muvazenesine gıpta edilen az bulunur bir abimizi kaybettik. Allah bizi de onun gibi takdire mazhar ve baki' ye müteveccih yaşayıp gitmeyi nasip eylesin”.

-“Dünya gözü ile mülâki olamadığım bu aziz ağabeyimizi, şiirimizin belki de bu son büyük temsilcisini, kitap ebadında tetkiklerle anlatmak, şiirlerini behemehâl edebiyat ve düşünce dünyamıza kitap olarak kazandırmak, sevenleri için gerçek bir vecibedir.”

-Damadı olduğuna bu güzel yazı ile muttali olduğum Edip kardeşim, hissiyatımın tercümanı olmuş. Allah'tan Ekrem Ağabeyimize bu vesile ile tekrar gani gani rahmet niyaz ederken, Edip kardeşime teşekkür ediyor, taziyelerimi arz ediyorum. Gitmek için sırasını bekleyen akrabaları ve sevenlerine sabırlar niyaz ediyorum.

-“Onu tanıma şerefine nail olmuş biri olarak ayrılığın acısını kalbimizde hissetsek te, öbür tarafta bizi bekleyen değerli ağabeylerimizin olmasının heyecanını kalbimde yaşıyorum.”

-“Bu sabah dersinde Lemaat'ta okuduğum bölümde geçen "Meziyetin varsa hafa turabında kalsın" başlığı altındaki "Ger perde-i hafanın altında kalırsan, ihvanına verirsin ihsan ve bereketi" beytini okumamız tevafuk oldu, demek bu yazıyı okumak tevafuk edecekmiş. Ta 1970 li yıllardan beri şiirleriyle gıyaben biliyordum. Şanlıurfa da bir derste ismen cismen tanışma fırsatım oldu. Allah rahmet eylesin mekânı Cennet olsun. Saff-ı evvel âlim ağabeylerden sayılır. Nur talebelerine rol model numune-i imtisal bir şahsiyettir. Tevazuundan dolayı bilemediğimiz bu gizli hüsün hasletlerin de paylaşılması çok iyi olmuş Son yılların güncel deyimiyle nur talebeleri fabrika ayarlarına dönebilmesi için bu yazıyı okumalı. Taziyetlerimizi sunar aile ve akaribine sabr-ı cemil niyaz ederim.

-“Şiir günlük konuşma diliyle oluşturulabilirse hem etkili olur, hem de sanatsal değer taşır.
İşte Ekrem Ağabeyin şiirlerinde konuşma dili oluşturduğu için mana ve anlam itibariyle değer kazanmaktadır.”

-“Tarihimizde yer alan bu harika şiir sanatı, tarih boyunca tebrik ve takdirle yâd edilecektir.
Tebrikler, Ekrem ağabey..!

-“Her meselede gönlünüzden geçenler dilinizde ve kaleminizde nasıl manzum şekil alıyor, maşaallah. Ağzınız hiç bozulmasın, Cenab-ı Hak geçmişlerimize rahmet eylesin, musibetlerin iç yüzünü görmeyi cümlemize nasip eylesin. Amin.”

-“Şairlerde sezgi kuvvetlidir, sevgili şairimiz Ekrem Kılıç içinde yaşadığımız zaman diliminde toplumun bir kesiminde meydana gelen feci halleri şiirle mahirane ifade etmiş ve şiirin ilk beytinde felâket yakın demiş. Evet içinde bulunduğumuz günah deryasından çıkmaz, sakınmaz isek felâket yakındır. Rabbim gaflet uykusundan uyandırsın ve felaketlerden muhafaza etsin...”

-“Allah razı olsun, ne güzel tesbih tanesi gibi dizmiş 40 beyitte: İman, ibadet, itaat, edeb, sabır, sebat dan almış ta Hakka hizmet, faaliyet, şevk, hukuk, himmet, yeis, gaye, meyl-i tefavvuk, heva-i nefs, metanet, musibet, tahammül, himmet-i millet, li-veccillah, li-eccillah, acuziyet, tenperverlik, fütur ve olmazsa olmaz ihlasa kadar götürmüş. Bu nasihat öncelikle kendi nefsime ve tüm Nur talebesiyim diyenlere ve de tüm Müslümanlara.”

-“Allah razı olsun ; sabahın bu güzel saatinde ruhumu ve kalbimi okşayan, titreten, göz pınarlarımı açan bu şiire binler tebrikler olsun, mesleğimizin esaslarını şiirlerle konuşturmuş; şahs-i manevi dile gelse bunları terennüm edecek. Hizmet’e hizmet etmek yaraşır bize, gençlere örnek olalım, kenetlenelim birbirimize.”

-“Maşallah hocam yazdıkça daha yeni şeyler keşfediyor. Çünkü çok şükür Nurlardan istifade ediyor. Böyle değerli abilere teşekkür bizim hakkımız, zaten onlar adeta Cennet bahçesine girip o güzelim güllerden birer gül takdim ediyorlar, sayın hocam ve hocam gibi eli kalem tutan ve nurlardan aldıkları o güzelim gülleri bize sunanlara şükranlarımızı arz ediyoruz.”

-“Ekrem Kılıç ağabey senden ricam arada birde olsa yazılarınla ve şiirlerinle bizi yalnız bırakma, zaten Eyüp Otman ağabey şiirleri olmasa idi hepten mahrum kalacaktık, Allah’a emanet, herkese selam ve hürmetler, sizi özledik.”

-“Aziz hocam, hoş geldiniz safalar getirdiniz, Allah kabiliyet vermişse hocam onu kullanmak ve yerinde istihdam ettiğini bizden iyi biliyorsunuz. Malumunuz, Üstadımız: Hayırlı işlerin çok muzır manileri olur, diyor. Güzelim şiir ve nesirlerinizden bizi mahrum etmeyin, dualarınız, yazılarınız olsun, dualarımız sizin bu güzelim davada istihdamımız için olur. Tekrar tekrar hoş geldiniz diyor, Nurlardan aldığınız o güzelim Nur feyizlerini bizlerle paylaşırsanız ne güzel olur. Hem de size dua ederiz.

-“Bu ülkede adam gibi yazı yazan, yazıya rûhunu katan kaç kişi kaldı ki? Muhterem Ekrem ağabey, beyni ve rûhuyla yazan ender kalemlerdendir, bu vesile ile selâm ve hürmetlerimi sunarım.”

-“Muhterem şair ağabey tevazu gösterdikçe yücelmene vesile olan öyle güzel hususlara şiirinde değinmişsin ki gönlüne ve kalemine sağlık. Hem yenilerin, hem de eskimezlerin alacağı çok hisse var. Bildiğiniz gibi belagat de burada bazen üstü kapalı mecazi kavramlarla az sözle çok mana ifade etme sanatı değil mi? Çok hürmet ettiğim gönül ve hizmet adamı Eyüp ağabeyle birlikte şiirlerinizi okumak, duygulanmak ve hisseder olmak ne bahtiyarlık, hakikaten dostlara kavuşmanın, teşvik, tevhit ve uhuvvetin ehemmiyetini mısralarında kafiyeli ve didaktik olarak çok güzel dile getirmişsin. Allah razı olsun, hizmete vesile olan dizelerinin devamı dileğimle.”

Ekrem Kılıç hocamın kendi kaleminden birkaç hatırasını tebessüm edebilmek adına sizlere aktarmak istiyorum:

12 Mart muhtırası günlerinde, bâzı arkadaşlarımızı ders esnâsında der-dest edip, askerî nezârete aldılar. Mahkeme safhasında ziyâretlerine gittik. Tutuklulara vermek üzere, Şâfiî İlmihalini ortadan ikiye ayırdık. Arasına aynı boydaki “İmân ve Küfür Muvazeneleri” isimli kitabı kapaksız olarak koyup ciltledik. Onbaşı sordu:
-: Bu ne?
-: İlmihal, dîni kitap.
Üzerimizi yoklayan onbaşı, cebimdeki misvakı tutarak, yine:
-: Bu ne?
Benim mûzipliğim üstümde:
-: Teokratik diş fırçası…
-: ???

***

1980 ihtilâli sonrası, Vilâyet binasının önünde sık sık karşılama törenleri yapılır. Vilâyet erkânı, dâire müdürleri sıra olup gelen bakan, komutan vesâir zevâtla tanışır. Bu arada İl’e yeni tâyin edilen bir dâire müdürüne yanaşıp koluna giriyorum. Gizlice, dedikodusunu yapıyormuş gibi bir tavırla, sağ tarafımda duran müdürü işâret ederek:
-Şu adamda hiç iş yok…
Bu tavrımı yadırgadığı, yüz ifâdelerinden anlaşılan muhâtabımı, çekiştirdiğimi sandığı müdüre doğru yöneltip:
-Tanıştırayım, sayın müdürüm, arkadaşımız İş ve İşçi Bulma Kurumu Müdürü falan Beydir.

***

Yine bir karşılama töreninde, henüz tanıştığımız, göreve yeni başlayan diğer bir müdüre, bir arkadaşı işâret ederek:
-: Şu müdür de havadan, civadan para kazanıyor.
Muhatabım şaşkın, “Yeni tanıştığım bu dedikoducu adam da neyin nesi?” dercesine yüzüme baktı. Devâm ettim:
-: Tanıştırayım, sayın müdürüm, bu arkadaşımız Meteoroloji Müdürüdür.

***

İnsanları ikna’ etmenin; belli konularda anlaşmanın, uyuşmanın zorluklarından bahsediliyor. Moda tâbirle konsensüs sağlamak gerektiği ifâde ediliyor. Ben atıldım:
-: İki türlü uzlaşma vardır. Biri konsensüs, diğeri [masaya bir yumruk indirerek] lan sen sus!!!

***

Derste “Tohumlarını saçma gibi fırlatan Ebû Cehil karpuzu” bahsi geçti. Hoca, Ziraatçılara sordu:
-: Bu bitkinin Latince adı ne acabâ?
Bir sessizlik oldu; hâtırlayan çıkmayınca, ben:
-: Melonus mel’unus…

***

Bir müddet önce elli dokuz bin liraya aldığım bir malı, aynı satıcıya soruyorum:
-: Kaça?
-: Altmış bin.
Ben nükte olsun diye, artışı vurgulayarak:
-: Artmış bin!
Altmış kelimesini telaffuz edemediğimi sanarak:
-: Yok, hocam, altmış bin…

***

Berberden yeni gelmiştim. Kısa bir zaman önce tâyin edilen öğretmen arkadaş, tıraş fiatları hakkında bir fikir sâhibi olmak için, [Orta Anadolu şîvesi ile] sordu:
-: Hocam, berbere gaç lira viriyon?
-: İki bin beş yüz lira.
Bir an, hayli seyrelmiş saçlarıma baktı; sonra mûzipçe:
-: Hııı; gıl başına bin kâat!

Son olarak sizlere merhum Ekrem Kılıç hocamın kendisi için kaleme aldığı akrostişle yazıma nokta koymak istiyorum.

TEŞVÎH (AKROSTİŞ)
(Bu akrostişte her blok yukarıdan aşağıya doğru okunduğunda mısra’ların aynısı olmaktadır)

Ey nefis! Kanma; bu dünyâ seni hep aldatacak.
Kalmaz âhir sana, evlâd ü iyâl, mâl, ev, ocak...
Renkli rü’yâları, hülyâları terkeyle, bırak!
En nihâyet, biliyorsun ki, nasîbin toprak...
Mâdemâ böyle; neden gaflete dalmak, uyumak?

Kurtuluş yok; ölümün pençesi bir gün erişir!
Iztırâbın sonu yokdur, çekeceksin bir bir.
Levmedersin.. kime lâkin? Yine hep kendinedir.
Işık istersin o kabrinde ya, nerden yetişir?
Çâresiz! Her yola son merhale, son nokta kabir!...
(22 Mart 1973)

Muhterem Ekrem Kılıç hocama bir kez daha Allah’tan rahmet ve mağfiret diliyorum, mekânı Cennet olsun inşallah, her kul gibi bizimde varacağımız yer ve durak kabir kapısıdır. Mevlâm bizleri son nefesimize kadar iman ve Kur’an’dan ayırmasın, emanetini kabzetmek anına kadar emanetinde emin kılsın inşallah. Allah’a emanet olunuz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum