Mehmet Ali ERDEM
Velâyet Din için bir delildir
3. Açıklama: Velâyet Peygamberlik, tarikat da şeriat için bir delildir. Ârifler kendilerini âlimlerden daha iyi korurlar
Çünkü velâyet Peygamberin bildirdiği iman hakikatlerini bir çeşit kalbî müşahede ve ruhanî zevk ile aynelyakîn derecesinde görür, tasdik eder. Onun onayı, Peygamberliğin doğruluğuna kesin bir delildir. Tarikat zevkiyle, keşfiyle ve sağladığı istifade ve feyizlenme ile şeriatın ders verdiği hükümlerin hak ve gerçek olduğuna ve haktan geldiğine apaçık bir delil oluşturur.
1. Velâyet ve tarikat, risalet ve şeriatın kanıtı ve delili
2. İslâmiyetin mükemmel bir sırrı ve nurların vesilesi
3. İnsaniyetin, İslâmiyet sırrıyla ilerlemesine kaynak olan bir feyiz kaynağıdır.
Üstadın açıkladığı bu müşahedeyi Niyazi Mısrî “Derman Arardım” şiirinde dizelere döker[1]:
Derman arardım derdime derdim bana derman imiş
Burhan arardım aslıma aslım bana burhan imiş
Sağ u solum gözler idim dost yüzünü görsem deyu
Ben taşrada arar idim ol can içinde can imiş
Öyle sanırdım ayriyem, dost gayridir ben gayriyem
Benden görüp işideni bildim ki ol canan imiş
Peygamberlik ve dinin hükümlerinin müşahede ile tasdik edildiği bu manevi yolculuktaki gizemli sır son derece önemli olmasına rağmen inkâr edenler:
1. Hak yoldan sapmış bazı gruplar kendilerinin mahrum kaldıkları o nurlardan başkalarının da yoksun kalmasına sebep olmuşlardır.
2. En fazla teessüfe neden olan Ehl-i Sünnet ve Cemaatin bir kısım:
a. Zâhirî uleması ve
b. Gaflet içindeki politikacılardır.
Tarikatı inkâr edenlerin gerekçeleri:
1. Tarikat mensupları arasında görülen bazı kötüye kullanımları ve bir kısım hata ve kusurları bahane ederek, o büyük hazineyi kapatmak, belki tahrip etmek ve bir çeşit hayat suyu dağıtan o cennet suyu kaynağını kurutmak için çalışıyorlar.
2. Hâlbuki eşyada kusursuz ve her yönü hayırlı şeyler, meşrepler, meslekler az bulunur. Her durumda, ister istemez bazı kusurlar ve sûiistimâller olacak. Çünkü ehil olmayanlar bir işe girseler, elbette sûiistimal ederler.
3. Takvâ dairesinin dışında kalan, belki İslâmiyet dairesinin dahi dışında kalan bazı meşreplerin, hareket tarzı ve metotların, yolların; hiç de hakları olmadığı halde kendilerine tarikat adı vererek yaptıkları yanlışlıklarla tarikat mahkûm edilemez.
Tarikatın olumlu etkilerinin olumsuz etkilerine üstünlüğü
1. Cenâb-ı Hak, âhirette yapılan işlerden hesaba çekme kuralıyla, idare ve terbiye eden adaletiyle, hasenât (hayırlar, iyilik ve güzellikler, sevaplar) ve seyyiâtı (kötülükler, günahlar) tartarak karşılaştırmasıyla gösteriyor. Yani, hasenat üstün ve ağır gelse mükâfatlandırır, kabul eder; seyyiat üstün gelse cezalandırır, reddeder. İyiliklerin ve kötülüklerin ölçülmesi niceliğe değil niteliğe bakar. Bazı olur, tek bir iyilik bin kötülüğe üstün gelir, affettirir.
2. Madem İlâhi adalet böyle hükmeder ve hakikat dahi bunu hak görür. Tarikat, yani Sünnet-i Seniyye dairesinde tarikatın hasenâtı seyyiâtına kesinlikle üstün olduğuna delil, tarikat ehlinin, doğru ve hak yoldan sapmış inançsız kimselerin, dalâlet ehlinin hücumu zamanında imanlarını muhafaza etmesidir.
3. Sıradan samimî bir tarikat ehli, sûrî[2] ve zâhirî bir fen âliminden daha ziyade kendini muhafaza eder. O tasavvuf dairesindeki manevi lezzet ve zevkin vasıtasıyla ve o evliyaya/mürşide olan muhabbeti nedeniyle imanını kurtarır. Büyük günahlarla günahkâr olur ama kâfir olmaz, kolaylıkla dinsizliğe/inançsızlığa sokulmaz. Kuvvetli ve şiddetli bir muhabbet ve sevgiye, sağlam bir itikatla büyük velilerinden zamanın en büyük mürşidi olan kimse – kutup (aktab) kabul ettiği bir Şeyhler Silsilesini (silsile-i meşâyihi), onun nazarında hiçbir kuvvet çürütemez. Çürütmediği için, onlardan itimadını kesemez. Onlardan itimadı kesilmezse, inançsızlığa düşemez. Tarikatta hissesi olmayan ve kalbi harekete gelmeyen, gerçekleri araştıran ve delilleriyle bilen bir âlim zat da olsa, şimdiki inançsızların desiselerine, hile ve aldatmalarına karşı kendini tam koruması, muhafaza etmesi güçleşmiştir.
Tarikatın dinî ve uhrevî ve ruhanî çok mühim ve ulvî neticeleri:
1. Tarikatlar İslâm âlemi içindeki kudsî bir rabıta olan kardeşliğin gelişmesine ve genişlemesine, yayılmasına en fazla, tesirli ve hararetli vasıtadır.
2. Küfür âleminin ve Hıristiyanlık siyasetinin, İslâmiyetin nurunu söndürmek için müthiş hücumlarına karşı dahi, üç mühim ve sarsılmaz İslâm kalesinden birisidir.
3. Halifelik makamının bulunduğu yer olan İstanbul’u beş yüz elli sene bütün Hıristiyan âlemi karşısında muhafaza ettirmiştir.
4. İstanbul’da beş yüz yerde fışkıran envâr-ı tevhid (Allah’ın nurlarını gösteren tevhid) ve o İslâm merkezindeki iman ehlinin mühim bir dayanak noktasıdır.
Yukarıdaki dinî, uhrevî, ruhanî ve ulvî neticeleri doğuran; O büyük camilerin arkalarındaki tekkelerde Allah Allah diyenlerin kuvvetli imanları ve Allah’ı bilmek ve tanımaktan (marifet-i İlâhiyeden) gelen ve ruhani bir muhabbet ile coşmalarıdır.
İşte, ey akılsız fedakârlık taslayanlar ve sahtekâr milliyetperverler!
Tarikatın, sosyal hayatınızdaki bu iyiliklerini çürütecek hangi günahlarıdır, söyleyiniz.
[1] http://www.halveti.tc/niyazi_misri_divani.php
[2] Sûrî: (Arapça sıfat) 1-Görünüşte olan, gösterişte, şeklî. 2-İçten ve hakikî olmayan.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.