Prof. Dr. Yasin ÇİÇEK

Prof. Dr. Yasin ÇİÇEK

Risale-i Nur'dan İstifade, İstifâza ve İstianemizi Nasıl Artırabiliriz?-4

"Risale-i Nur, sair kitaplara muhalif olarak başta perdeli gidiyor; gittikçe inkişaf eder. Hususan bu risalede "Birinci Mertebe" çok kıymettar bir hakikat olmakla beraber çok ince ve derindir. Hem bu birinci mertebe, bana mahsus gayet ehemmiyetli bir muhakeme-i hissî ve gayet ruhlu bir muamele-i imanî ve gayet gizli bir mükâleme-i kalbî suretinde mütenevvi ve derin dertlerime şifa olarak tebarüz etmiş. Bana tam tevafuk eden tam hissedebilir, yoksa tam zevk edemez." (Şualar/61)

Özellikle büyük alimlerin kendilerine ait bir üslubu vardır. Bu yazdığı esere de yansır. İnsan her an imtihanda olduğu için bu imtihan maneviyat aleminde de geçerlidir. Bir okuyuşta Risale-i Nur külliyatına hayran olanlar veya anlayanlar biraz azınlık teşkil eder. Ortaokul yıllarında Besmele risalesini okuduğum da çok ağır gelmişti adete hiçbir şey anlamamıştım ama birileri okuyup biraz da izah ettiğinde çok hoşuma gitmeye başlamıştı. Risaleler okuyucuyu adeta bir denemeden geçiriyor. Sabır istiyor. Niçin okuyor? Amacı ne? Kusur mu arıyor? Buna göre de perdeler artıyor. Perdelere takılmadan aça aça sabırla okumak gerekir.

Ayetül Kübra risalesinin mukaddimeden önce yazılan aşağıdaki ifadeler bu risalenin neden zor anlaşıldığını anlatmaktadır. Üstad buna benzer bazı risalelerin başına böyle ihtarlar eklemiştir.

"Mühim bir ihtar ve bir ifade-i meram

Bu risalenin fehmini işkâl eden beş sebep var:

Birincisi: Ben kendi müşahedatımı kendi fehmime göre ve kendim için yazdım. Sair kitaplar gibi başkalarının fehmine ve telakkisine göre yazmadım.

İkincisi: İsm-i a'zam cilvesiyle tevhid-i hakiki a'zamî bir surette yazıldığından, meseleleri hem gayet geniş hem gayet derin ve bazen çok uzun olduğundan herkes birden ihata edemez.

Üçüncüsü: Her bir mesele büyük ve uzun bir hakikat olması sebebiyle, hakikati parçalamamak için bazen bir sahife veya bir yaprak bir tek cümle olur. Bir tek delil hükmünde çok mukaddimat bulunur.

Dördüncüsü: Ekser meselelerinin her birisinin pek çok delilleri ve hüccetleri bulunduğundan bazen on, bazen yirmi delili bir tek bürhan yapmak cihetiyle mesele uzunlaşır; kısa fehimler kavramaz.

Beşincisi: Ben ramazanın feyziyle bu risalenin nurlarına mazhar olmaklığımla beraber, birkaç cihette halim perişan ve birkaç hastalıkla vücudum sarsıldığı bir zamanda acele yazılıp birinci müsvedde ile iktifa edildi. Hem yazdığım vakit, irade ve ihtiyarım ile olmadığını kendi fikrimle tanzim veya ıslah etmeyi muvafık görmediğim için bir parça fehmi işkâl edecek bir vaziyet aldı. Hem Arabî fıkralar içine çok girdi. Hattâ Birinci Makam baştan başa Arabî olduğundan içinden çıkarıldı, müstakil yazıldı." (Şualar/98-99)

"Yalnız, kader ve cüz‑ü ihtiyarîye ait Yirmi Altıncı Söz hatırıma gelmemişti, size söylememiştim, ona da bakınız fakat gazete gibi okumayınız. Eczacı Efendinin o Sözler'i mütalaa etmesini havale ettiğimin sırrı şudur ki:..." (Mektubat/43)

Gazete gibi okumayınızı Risale-i Nur Külliyatını okuyan hemen herkes duymuş ya da bilir. Gazete gibi okumak nedir? Herkesin gazete okuması da farklıdır. Bununla ilgili sanki Zübeyir ağabeyin de bir açıklaması var. Bu dinlenebilir.

"Bütün Risaletü'n-Nur ve Mektubatü'n-Nur, ihtiyac-ı zamana göre her sınıf erbab-ı din ve hattâ müfrit muannid olmamak şartıyla, dinsizleri bile ilzam ve ikna edecek derecededirler. Fakat (dünya bu) sevk-i menfaat, hırs-ı câh, küfür ve inat, gaflet ve kesel, şirk ve dalal gibi ilaçsız hastalıklara tutulanlar için bu Nurlara karşı göz yummak, görse bile kabul etmemek, gördüğünü inkâr etmek, hak ve hakikati reddetmek gibi divanelikler istib'ad edilemez." (Barla Lâhikası/37)

İlaçsız hastalıklardan yani şeytani vasıflardan tecerrüt etmek elzemdir.

"Hem Risaletü'n-Nur, en evvel tercümanının nefsini iknaya çalışır, sonra başkalara bakar. Elbette nefs-i emmaresini tam ikna eden ve vesvesesini tamamen izale eden bir ders, gayet kuvvetli ve hâlistir ki bu zamanda cemaat şekline girmiş dehşetli bir şahs-ı manevî-i dalalet karşısında tek başıyla galibane mukabele eder." (Kastamonu Lâhikası/17)

Aslında bütün mesele nefsimize hitap eder tarzda okumaktır. Nefsimizi ikna ve ilzam ettik mi tüm kapılar ve sırlar açılmaya başlayacaktır inşallah. Niçin okuyoruz ve kimin için okuyoruz?

Peygamber Efendimiz (asm) dava ettiği meseleyi en evvel kendi bizzat tam mükemmel uygulamıştır. Uygulamalı eğitim metodu.

"Hem Risaletü'n-Nur, sair ulemanın eserleri gibi yalnız aklın ayağı ve nazarıyla ders vermiyor ve evliya misillü yalnız kalbin keşif ve zevkiyle hareket etmiyor; belki aklın ve kalbin ittihat ve imtizacı ve ruh vesair letaifin teavünü ayağıyla hareket ederek evc-i a'lâya uçar; taarruz eden felsefenin değil ayağı, belki gözü yetişemediği yerlere çıkar; hakaik-i imaniyeyi kör gözüne de gösterir." (Sikke-i Tasdik-i Gaybî/186)

Risale-i Nurlar sadece akla hitap eden bir ders değildir. Kur'an'ın i'cazına ayine olduğu için tüm latifeler de hissesini alabilir. Bazen nefsin rağmına olarak akıl hissesiz de kalsa yine okumalı. Mektubat'ta Üstad, Kur'an'ın lafızlarını vücuttaki cilde benzetiyor. İhlas Risalesini yüzlerce defa okurken aklın bir derece usandığını belirtiyor ama insanın bazı latifelerinin hisse aldığını, zevk aldığını anlatıyor. Özellikle Münacaat gibi bazı risalelerde bu özellik var.

"Risale-i Nur, şimdiye kadar hiçbir ilim adamının tam bir vuzuhla ispat edemediği en muğlak meseleleri gayet basit bir şekilde en âmî avam tabakasından tut tâ en âlî havas tabakasına kadar herkesin istidadı nisbetinde anlayabileceği bir tarzda, şüphesiz ikna edici ve yakînî bir şekilde izah ve ispat etmesidir. Bu hususiyet, hemen hemen hiçbir ilim adamının eserinde yoktur." (Sikke-i Tasdik-i Gaybî/246)

Hatemül evliya olan Üstad bütün evliyalardan adeta bir özellik taşımaktadır. (Hülasatül evliya) Allah'ın inayetiyle bu özellik külliyata da aksetmiştir.

"Daha bu beş misal gibi pek çok misaller var. Onlar gösteriyorlar ki: Ulûm-u imaniye, hususan doğrudan doğruya ihtiyaca binaen ve yaralarına devaen Kur'an-ı Hakîm'in esrarından manevî ilâçlar alınsa ve tecrübe edilse; elbette o ulûm-u imaniye ve o edviye-i ruhaniye, ihtiyacını hissedenlere ve ciddî ihlas ile istimal edenlere yeter, kâfi gelir. Onları satan ve gösteren eczacı ve dellâl ne halde bulunursa bulunsun; âdi olsun, müflis olsun, zengin olsun, makam sahibi olsun, hizmetkâr olsun çok fark yoktur." (Mektubat-358)

İhtiyacını hissetmek. Acıkan ve iştihası olan yer. Günlerce aç kalan bir insanın yemeği nasıl yiyeceğini tasavvur edelim. Aynen bunun gibi şedit derecede ihtiyaç duymak. Muzaaf ihtiyaç ve iştiyak hissetmek.

"Sefirlerin kafası siyasetle meşgul olduğundan ve Risale-i Nur siyasetle alâkası olmadığından, siyasî bir kafa çabuk takdir edemiyor. Hem Risale-i Nur, müşterileri aramaz; müşteriler onu aramalı, yalvarmalı." (Emirdağ-1 - 223)

"Fakat hakaik-i imaniye ve esasat-ı Kur'aniye, resmî bir şekilde ve ücret mukabilinde dünya muamelâtı suretine sokulmaz; belki bir mevhibe-i İlahiye olan o esrar, hâlis bir niyet ile ve dünyadan ve huzuzat-ı nefsaniyeden tecerrüd etmek vesilesiyle o feyizler gelebilir." (Mektubat-70)

En dağınık kafa siyaset kafasıdır. Siyaset ve yönetimden uzak durmak.

Dünyevi, afaki ve nefsani huzuzattan uzak durduğumuz nisbette maneyatta terakkimiz artacaktır.

"Bununla beraber Risale-i Nur gibi akla, kalbe ve hissiyata ders veren eserlerden daha iyi istifade edebilmek için, hitabetin güzelliği ile beraber muhatabda da gereken bazı hususiyetler vardır. O hususiyetler ise: Kur'andan alınan o manevî ilaçlara ihtiyacını hissetmek ve kendi manevî hastalıklarının farkında olup izalesini istemek ve bekadan başka hiçbir şeye razı olmayan ve vicdanın derinlerinde bulunan fıtrî aşk-ı bekanın faniyat âleminin boğucu dalgaları içinde vaveylalarını işiterek manevî imdad aramak haletlerinde olmak gibi şartlardır." (Esasat-ı Nuriye)

"Evet evet.. acz ve tevekkül ile, fakr ve iltica ile nur kapısı açılır, zulmetler dağılır." (Mektubat/26)

"Cenab-ı Hakk'a vâsıl olacak tarîkler pek çoktur. Bütün hak tarîkler Kur'an'dan alınmıştır. Fakat tarîkatların bazısı, bazısından daha kısa, daha selâmetli, daha umumiyetli oluyor. O tarîkler içinde, kāsır fehmimle Kur'an'dan istifade ettiğim acz ve fakr ve şefkat ve tefekkür tarîkıdır." (Sözler-521)

Anladıkça anlamadığımı anladım,
Okudukça ve anladıkça cahilliğimi anladım,
Öğrendikçe bilmediğimi anladım.

İlmin bir amacı da meğer İmam-ı Gazali'nin dediği gibi cahilliğimizi anlamak içinmiş.

Oldum deme, olduğun gün öldüğün gündür.
Dünyevi bütün hedefler bitmeye mahkumdur.
Hedefine vardığını sananlar bitmeye mahkumdur.

"Az gittik uz gittik dere tepe düz gittik altı ay bir güz gittik, döndük bir de arkamıza baktık ki bir arpa boyu yol gitmişiz.”

Aslında dönüp dolaşıp kendimize dönüyoruz.

Biz aslında kendimizi arıyoruz. Allah kendini bulmayı bizim içimize koymuş. Dön dolaş yine kendine gel.

Bütün dünya bizim etrafımızda dönüyor, biz kimin etrafında dönüyoruz?

İşin özü ve özeti yolumuz acz, fakr, şefkat ve tefekkür yoludur. Bu dört merdiveni yerinde kullanırsak Risale-i Nur külliyatından istifade, istifâza ve istianemiz artacaktır. Reçete açık ve net yazılmıştır. Hastalığını kabul eden kullanır. Allah dozunda kullanmayı nasip etsin.

Sonuç olarak:

Zihni safileştirmek, üstattan dinliyor gibi dinlemek.

"Yâ İlahî ve yâ Rabbî! Ben, imanın gözüyle ve Kur'an'ın talimiyle ve nuruyla ve Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın dersiyle ve ism-i Hakîm'in" rehberliğinde okuyacağım, yazacağım, anlamaya çalışacağım, anlatacağım, yaşayacağım ve yaşatacağım inşallah.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum