Yaşzedeler ile hasbihal

28 Şubat 1997 Postmodern darbe sürecinde binlerce asker ordudan atıldı. Bu insanlar çok sevdikleri mesleklerinden ayrıldıkları gibi bir de maişet derdi için hiç yapmadığı işlere girişmek zorunda kaldılar.

Bu arada kurmuş oldukları dernekler vasıtası ile hak arayışına da yöneldiler.

Nitekim yıllar sonra 12 Eylül 2010 anayasa referandumunda kendi lehlerine bir karar alınmasına muvaffak da oldular. Yüksek Askeri Şura Kararlarının yargı denetimine alınması sonucunda çıkan bir kanun ile emsalleri gibi olan askerlerin emeklilik hakkından yararlanma imkanı buldular.

Emeklilik süresi dolmayanlar ise benim gibi “araştırmacı” unvanı ile kamu kurumlarında göreve başladı.  

Çıkan kanun maalesef ordudan atılan askerlerin tamamına şamil değildi. Maalesef sadece Yüksek Askeri Şura kararları ile ordudan atılanları kapsıyordu. Dindar oldukları ve eşleri başörtülü olduğu için mağdur edilen bu insanlara hiçbir tazminat verilmedi. Hatta askeri okulda geçen sürelerden dolayı alınan paralar dahi geri iade edilmedi.

İşte bu askerler Yaşzedeler Derneği adı altında yeni bir dernek kurup hak arama mücadelesine girdiler. Derneğin en önemli amaçlarından birisi ordudan inançları nedeni ile atılan insanların haklarını almaları için çalışmalar yapmak. Bu çalışmalar esnasında bazı sorular soruluyor. Ortak bir düşünce birliği meydana getirmek maksadı ile aşağıdaki yazı kaleme alınmıştır…

Hem bir Yaşzede hem de 28 Şubat davasına müdahil birisi olarak aşağıdaki sözleri söylemek lüzumu doğdu. Çünkü bazı arkadaşlarım hükümeti eleştiren ve maksadını aşan yazılar yazdılar. Onların düşüncelerine saygı duymakla birlikte kendi düşüncelerimi de paylaşmak istiyorum. Bunlardan bir tanesi "Maalesef AKP 28 Şubat davasını bitirdi" denilerek hükümet hakkında olumsuz bir düşünce doğmaya başlamıştır. Bu sözün gerçekleri yansıtmadığını ve bazı güncel olaylar hakkındaki düşüncelerimi madde madde ifade etmek isterim. Şöyle ki;

1.       Hükümet yargı makamında değildir, 28 Şubat sanıklarını yargılama yetkisi yoktur. Kuvvetler ayrılığı prensibine göre yürütme kurumu yargıya müdahale edemez. Yasama kurumu yani Meclis kanun çıkararak yargı üzerinde baskı meydana getirebilir. Lakin mahkemeler yine de bağımsızdır... 

2.       Bu güne kadar AKP milletvekilleri veya sözcüleri tarafından 28 Şubat devamlı surette lanetlenmiş darbeci generaller hakkında layık oldukları aşağılama ifadeleri kullanmaktan siyasetçiler, hiçbir zaman çekinmemişlerdir. Nitekim son 28 Şubat 2015 açıklamaları da aynı paralel de olmuştur.

3.       Sayın Davutoğlu henüz Başbakan olduğu için belki 28 Şubat ile ilgili çok sözünü hatırlayamıyor olabiliriz lakin 28 Şubat günü Başbakan olarak neler söylediğini gördük.  Darbeler bütün hükümet hatta muhalefet partileri tarafından dahi lanetlendi…

4.       Cumhurbaşkanı da keza yargı mercii değildir. Her iki kızının 28 Şubat davasında müşteki- müdahil olması onun da bu konuda taraf olduğunun en açık göstergesidir. Yargılama devam ettiği için "yargılamaya müdahale etti" suçlamasına maruz kalmamak için direkt olarak konuşmamasını anlayışla karşılamak gerekir. Burada dikkat edilmesi gereken husus "28 Şubatçı generaller hakkında olumlu bir söz söyledi mi?" olmalıdır. Ben bu güne kadar böyle bir şey duymadım. Fakat aksi yönde yüzlerce beyanatını duydum ve biliyorum. Balyoz davası ile ilgili olarak Harp Akademilerinde söylemiş olduğu hususlar "Ordu içinde kurulan bir kumpasın" deşifre edilmesi ve bu yolla biz Yaşzedeler gibi haksızlığa uğrayarak mağdur edilen askerlere yönelik açıklamalardır. Maalesef  içinde benim sınıf arkadaşlarımın da bulunduğu bir çok subay iftira ve sahte delillerle suçlanmış hapse atılmış ve yükselmelerine engel olunmuştur. Bu kumpası meydana getiren paralel yapı şimdi mahkemelerde hesap vermektedir.

5.       28 Şubat davasına müdahil olmayan arkadaşlarımızı suçlayarak onları rencide edecek sözlerden kaçınmak gerekir. Zira her insanın içinde bulunduğu ortam farklıdır. Kimse kimsenin derdini bilemez. 28 Şubat davasına benim gibi müdahil olanlar alkışlanmalı, vakit ayırarak mahkemelere giden ve darbecilere karşı direnen arkadaşlarımızı teşvik etmeliyiz. Lakin "niçin müdahil olmadın?" diyerek kendi kendimize tokat atmaya benzeyen suçlamalardan kaçınmalıyız.

6.       Hak arama davasının en sıcak bir şekilde devam ettiği bu günlerde Hükümetin aleyhinde olabilecek söz ve davranışlardan kaçınmak, akıllıca bir davranıştır. Kimse hükümetin her icraatını desteklemek durumunda değildir. Beğendiğimiz beğenmediğimiz yönleri olabilir. Bununla birlikte % 52'lik bir kesimin desteğini alarak seçilen Cumhurbaşkanımız ve büyük bir oy farkı ile mecliste çoğunluğu oluşturan Hükümet aleyhinde konuşurken itinalı bir dil kullanmalıdır. İki insandan birisinin desteğini almış kişileri değerlendirirken saygılı olmak onları sevenleri rencide edecek söz, tutum ve davranışlardan kaçınmak zorundayız.

7.       Özellikle Yaşzedeler çatısı altında bulunan arkadaşlarımızın daha itinalı bir dil kullanması gerekir. En azından hükümete bir zaman tanımak zorunluluğu vardır. Farkında olmadan Hükümeti ve Cumhurbaşkanını ağır dille eleştirirken ben ve benim gibi düşünen arkadaşlarımın hakkına tecavüz ettiklerini unutmasınlar. Eğer siyasete çok meraklı iseler buyursun gidip istedikleri partide siyaset yapsınlar. Fakat benim gibi Hükümeti ve Cumhurbaşkanını seven ve onların haklarımızı tazmin etme konusunda umut besleyen arkadaşlarımızın hatırı için en azından bu dernekte ve mail grubunda aşırı eleştiriler yapmamaya dikkat etmeleri saygı ve nezaket icabıdır.

8.       Zaman en büyük müfessirdir. Yani zaman geçtikçe her şeyin doğrusu daha açık ve net biçimde ortaya çıkacaktır. Atalarımızın "doğmamış çocuğa don biçmek" şeklinde söylediği gibi mahkeme kararları çıkmadan, haklarımızın tazmin edildiği kanun ve yönetmelikler düzenlenmeden sonucu söylemek doğru değildir. Bizim vazifemiz haklarımızı almak için gayret ve çaba sarf etmek, dua etmektir. Cenab-ı Allah dilerse fiili (emek, gayret göstererek yapılan işler) ve kavli (sözlü) dualarımıza bu dünyada da cevap verir. Bütün zorlukları aşmamızı sağlar. Rabbimizin hikmetinden sual edilmez…

9.       Yaşzedeler olarak bizler haklıyız. Haklı olduğumuz içinde hamd olsun güçlüyüz. Allah'ın izni ile hiç bir güç, haklı davamızda bizi durduramaz. Belki kısa bir müddet için engel olabilirler lakin sonuçta mağlup olacaklarından hiç kimse şüphe etmesin. "La taknetü min Rahmetillah- Benim rahmetimden ümidinizi kesmeyin"  ayeti sonuna kadar ümitli olmayı gerektirir. Varsın Allah'a inanmayanlar karamsar ve bedbin olsun. Biz onlardan değiliz, elhamdülillah…

10.   Allah'ın izni ile haklarımızı aldığımız takdirde sayısı onbinleri bulan öğretmen ve memur kardeşlerimizin de yolu açılacak onlarda tazminat alma hakkı edinecekler. Tabii dindarlara zulmetmiş insanlar da kahırlarından daha cehenneme gitmeden dünyada dahi cehennem azabını yaşayacaklar. Zarara kendi rızası ile girenlerin lehinde bakılmaz. Sizde bunlara acımayın...

11.   27 Mayıs 1960 darbesi sonrasında 6000 subay ve 250 general darbeciler tarafından ordudan tasfiye edildiler. Bu insanlar EMİNSU (EMekli İNkılap SUbayları) adı altında dernek kurdular ve 4 ayrı kanun maddesi ile 25 senelik bir süreçte bütün haklarını tazmin ettiler. Bu örnek bizi sabırla gayretle ve çalışma konusunda motive edebilir, şevkimizi arttırabilir. Her ne ise...

12.   "28 Şubat davasında biç bir şey olmaz" diyen kardeşlerim. Durun bakalım, asıl bundan sonra dava başlıyor. Eğer bizler hemen yenilgiyi kabullenip pes edecek olursak gayretsizlik ile suçlanacağız. Bazı arkadaşlarımızı bu karamsarlığa sevk eden hangi nedenlerdir, bilemiyorum. Lakin şu hususun bilinmesini isterim ki; "leyselil insane illa ma'sa- insana ancak çalıştığının karşılığı vardır" ayeti gereğince Allah emek veren gayret eden ve çalışan insanları muvaffak eder. Siyonistlerin, Amerikalıların ve bilumum İslam düşmanlarının desteklediği darbecilerin hemencecik pes edip teslimi silah edeceklerini mi zannettiniz, yoksa. Eğer bu düşüncede iseniz yanıldığınızı peşinen söyleyeyim. Yok, eğer bazı korkak ve bunamış şahısların "şikayetçi olmaktan " vaz geçmiş olmaları sizi karamsarlığa sevk ediyor ise "la taknetü min Rahmetillah- Benim rahmetimden ümidinizi kaybetmeyiniz" ayetini hatırlatmak isterim. "Ümidinizi kaybetmeyin" Allah'ın emridir, Ona iman eden bizler her daim ümit beslemek zorundayız...

13.   Benim "Bahriyede 15 Yıl", Kemal Şahin'in "Yargılanmak İstiyorum", Rahmi Erdem'in " Mahzun Madalya" ve Mustafa Hacımustafaoğulları'nın "Ben Disiplinsiz değilim" (ve daha nice kitap...) 28 Şubatçılarına ve askeri darbe yaparak Siyonistlere uşaklık yapan generallerin yargılanması için yazıldı. Dindarlığı suç sayan zihniyet bugün YARGILANIYOR. Aslında bugün bizim için nevruz gibi bir bayramdır. Karamsarlık nereden çıkıyor ve nedendir? Mücadeleci ve gayretli kardeşlerimize bu tavrı yakıştıramadığımı bilmelerini isterim.

14.   Eğer her işi sadece hükümete, Başbakan'a ve Cumhurbaşkanına bırakacak olursak elde edilen haklarımızın hiçbirini göremezdik. Bir atasözümüz vardır "Ağlamayana meme vermezler". Biz ağlamıyor sadece devletimizi darbeler ile yıkmaya çalışan canilerin hesap vermesini istiyoruz. Bu Çevik bir, Çetin Doğan gibi darbeci generaller o kadar inkarcı insanlardır ki açıkça yalan söylemekten çekinmiyorlar. Biz dindarları ordudan atmadık, kimseye zulmetmedik diyerek utanmadan hayasızca yaptıklarını inkâr ediyorlar. Başörtüsü ile ilgili binlerce emir ve yasağı, ıslak imzalar açıkça önlerinde durduğu halde inkar ediyorlar.  Bu zavallı dürüstlükten yoksun kişiler darbeci Kenan Evren'e bakıp utansınlar. Evren, yaptığı darbeden dolayı asla inkâr ve yalana sapmadı. Erkekçe "darbe yaptım" dedi. Bu yalancılıkla kendilerini kurtaracağını zanneden insanlar ise söylediklerini inkar etmekten zerre kadar sıkılmayıp inkâr etmeyi kendilerince akıllıca buluyorlar.  Yazıklar olsun...

15.   Şimdi meydanı medyadaki darbe yalakalarına mı bırakacağız? Bu millet bu devlet, hâkimler ve savcılar o kadar düştü mü? Bu kadar yalana inanacaklarını mı zannediyorsunuz?

16.   Bu gelişmeler ve inkar, bizlerin en güçlü motivasyon kaynağıdır. Bu yalanları işitmek karamsarlığı değil bilakis gayrete ve şevke gelmeyi gerektirir.

17.   Bazı dostlarım "Müteaddit defalar YAŞ mağdurlarının (diğer yollarla atılan mağdurlar dahil) hak arama mücadelesinde DİN VE SİYASET konularına girmemeleri, taraf belirtmemeleri, ima da dahi bulunmamaları gerektiğini, bu hususların BÖLÜNMEYE sebep olacağını” söylüyorlar. Bu şekilde düşünen arkadaşlarıma katılmıyorum, sebeplerini ve kendi düşüncelerimi ifade edeyim:

a)      Ben ve benim gibi binden fazla insan dini düşünceleri nedeniyle ordudan atıldık. Her ne kadar evraklarımızda "disiplinsizlik" denilse de neredeyse arkadaşlarımızın tamamı disiplinli ve askerlik görevini başarı ile yapan kıymetli insanlardır. Eşlerimizin baş örtüsü, içki içmeme, namaz kılma ve oruç tutma  gibi nedenlerle defterimize kendi akıllarınca kara çalıp bizi disiplinsiz göstermeye çalıştılar. Hamd olsun, Yaşzede olarak tanımlanan binlerce insan bazı darbeci ve Siyonist uşaklara satılmış generallere karşı direndi ve mücadelesini sürdürdü. Halende hem haklarımızı almak hem de askeriyenin köşe başlarını tutmuş bu fena insanların emellerini kursaklarında bırakmak için mücadelemize devam ediyoruz. Şimdi durum bu minvalde iken kalkıp "dini konulara girmeyelim" ne demektir? Dini konular bizi bölmeye mi yoksa birleştirmeye mi sebeptir?

b)       "Siyasi konulara da girmeyelim" sözüne de katılmıyorum. Çünkü haklarımızı siyasetçiler vasıtası ile alabiliriz. Eğer bürokratlara ve yargı kurumlarına müracaat edelim diyor iseniz zaten o kapıyı defalarca çaldık hepsinde de "kapıyı yüzümüze çarptılar". Hatta Avrupa İnsan hakları Mahkemesi, Anayasa Mahkemesi vs. kurumlara da müracaat ettik. Hepsinde "başka kapıya" denilerek müracaatlarımız reddedildi. Bu durumda siyasetçilerden başka yol var mı? Özellikle hükümetin daha önceki hükümetler gibi "mağdurlara haklarının iade edilmesi" konusunda baskı yapmaktan gayrı ne yapabiliriz? Eğer "ben hakkımı ru-i mahşerde arayacağım bunlarla işim yok" diyor iseniz, amenna bizde bunu soracağız lakin dünyada dahi bir gayret ve cehd (mücadele) göstermek zorunda değil miyiz?

c)       Hükümetimiz ve Cumhurbaşkanımız yıllarca sesimizi duymasa da sonunda anayasa ve kanun değişiklikleri yaparak bir kısım haklarımızın alınmasında yardım etti. Hükümet içinde ve milletvekilleri arasında bizim bu haklı davamızda destek olup emek veren yüzlerce insan vardır. Şimdi yeniden seçime gidiyoruz. Haziran ayına kadar bu insanlar ile birlikte olup onları güzel çalışmalarda desteklemek zorunluluğu vardır. Bunu yaparken hükümetten başka bir siyasi partiye sempati duyan arkadaşlarımız olabilir. Bunun biz zararı yoktur lakin icraatın başında bulunan hükümet ile sevsek de sevmesek de iyi ilişkiler kurmak gerekiyor. Burada dikkat edilecek en önemli husus siyasetçileri rencide edecek söz, tutum ve davranışlardan kaçınmak gerektiğidir.

d)      Ben başta Cumhurbaşkanımız Erdoğan olmak üzere Davutoğlu'nu çok seven birisiyim. 5 Vakit namazımda muvaffakiyetleri için dua ediyorum. Onların bu durumu haklarımızı alana kadar onlara baskı yapmamızı engellemez. Yıllarca gazete ve dergilerde "ordudan atılan askerlere yapılan zulümlere ortak oluyorsunuz" diye eleştiri dozu bir hayli yüksek yazılar yazdım. Bu durum siyasetçiler nezdinde pek iyi karşılanmasa da zira onlar her ahvalde kendilerine destek olmasını isterler, eleştirilere kulaklarını tıkayamadılar. Anayasa değişiklikleri ve kanunlar bu ve bunun gibi yazılar sayesinde oldu. Eğer siyasetçileri kendi haline bırakırsanız kılını dahi kıpırdatmazlar.

e)      28 Şubat konusu bizim en önemli motivasyon kaynağımızdır. Zira bu dönemde yapılan zulüm ve haksızlıklar arşa ulaşmıştır. Zaten ordudan atılan arkadaşlarımızın çok büyük bir bölümü bu dönemde sırf dindar oldukları için "yapacağımız darbede bize ayak bağı olurlar" gerekçesi çok sevdikleri ordumuzdan atılmışlardır. Yoksa namaz kılmak, içki içmemek ve eşinin başının örtülü olması bahanesi ile ordudan atmak inandırıcı değil kısaca "deli saçmalığıdır". Dinsiz bir insan dahi böyle bir suç olduğuna inanmaz. Şimdi 28 Şubat gibi bir darbe olayını eleştirmemek, darbecileri yaptıkları edepsizlikler yüzünden suçlamak ve bunu basın bildirisi ile yapmak hatalı mıdır? Ben sizin aksinize olarak 28 Şubat konusunda darbecileri eleştiren basın bildirilerine yürekten desteğimi sunuyor onlara bu gayretlerinden dolayı dua ediyorum.

f)       Bizimle beraber hareket eden bütün dernek ve kuruluşlarla işbirliği yapmak onların olumlu ve güzel faaliyetlerini alkışlamak doğru bir davranıştır. Bir kaç yıl önce ASDER'den bir fikir ayrılığı nedeni ile (eyalet sistemine karşı olmaktan dolayı) ayrılmama rağmen bu derneğin faaliyetlerine elimden geldiğince katılmaya çalışıyorum. Benim veya başka arkadaşlarımın bunun gibi dernek yöneticileri ile olan sorunları yüzünden bu ve benzeri derneklerle kavgalı ve küs olmak akıllıca bir davranış değildir.

g)      Uzun bir eleştiri oldu lakin nice zamandır söylemek istediğim fakat zamanı değil diye ertelediğim düşüncelerimi paylaşmak için fırsat oldu. Arkadaşlarımdan eleştirilerimi kabul etmeseler dahi düşüncelerime saygı ile yaklaşmalarını rica ederim. Rabbim, tüm haksızlıklar için uğraşıp didinen emek verip uğraşan arkadaşlarımdan razı olsun...  

Son söz olarak şu hususu belirtmek isterim ki burada veya mail grubundaki yazılarımızda bize güç ve moral olacak hususlara yer verelim. Birbirimizi kırıp incitecek davranışlardan elden geldiğince kaçınalım. Olur ki bu gösterdiğimiz ahlaklı ve faziletli davranış Allah'ın rızasını kazanmaya vesile olur. Onun rızasını kazanmaktan daha büyük bir mükâfat yoktur ve olamaz, vesselam...

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
4 Yorum