Hilal ÇORBACIOĞLU
Yavaşlamak ve sadeleşmek
Son zamanlarda kendinizi nasıl hissediyorsunuz? Yorgunluk ve bıkkınlık mı, heyecan ve merak mı? Omuzlarınıza aldığınız ağırlıkların altında kaç sabah huzurla uyanıyorsunuz? Hep bir yerlere yetişme telaşı veya geç kalmışlık kaygısı kaçınızı rahatsız etmiyor? Sahi en son ne zaman dinlendiniz? Beyninizdeki kalabalıktan kaçıp kendinizi dinlediniz? Günlük trafiğinizden sıyrılıp çocuğunuza sakince en son ne zaman uzun uzun baktınız? Ne zaman kendinizi ona bırakabilerek, saatlerce oynadınız, kıkırdadınız? Ne zaman eşinizle göz göze geldiniz? Hani gerçekten herkesin uzmanmış gibi bilgi bombardımanına tuttuğu annelik notlarından sıyrılıp, sadece iç sesinizi, vicdanınızı, duygularınızı dinleyerek doğal anneliğinizle ne zaman yüzleştiniz? Çocuğunuzla, eşinizle yağmurun nasıl rahmetle indiğini hissettiniz, hissettirdiniz? Durup, bir taşı çatlatan narin yapraklı bir çiçekte esmayı temaşa ettiniz, farkettirdiniz?
Birçok insan belli ölçüde geçerliliği olduğunu düşündüğü mazeretlere sığınarak sürekli koşturur. Peki koştururken etrafındakilere dikkatli bakmak, detayları farketmek, olağan gibi görünen olağanüstü hallere hayret etmek mümkün mü? Büyük bir gürültünün içinde derin düşüncelere kim rahatlıkla dalabilir? Etrafındaki, kafasındaki, kalbindeki kalabalıklar içerisinde iç sesini yahut çevresindeki mühim kişileri kaç kişi duymayı başarabilir? Sevdiklerinize ayırdığınız zaman dilimleri nasıl; koşturmaca içinde mi yoksa tadını her saniye çıkarabildiği sakinlikte mi?
Maalesef metropol hayatı, çalan telefonlar, cevaplanması gereken mailler, durmadan bir yerlere yetişme zorunluluğu, takip etmek zorunda hissedilen sosyal medya hesapları… Çoğunlukla hepimiz her sabah çalan alarmın sesiyle güne başlar bu koşuşturmacanın içinde kendini kaybeder. Sosyal medya denilen illette sunulan mükemmel (!) hayatlar, anneler, sofralar, aile ilişkileri… Ve bir yarış pistindeymiş gibi birbirine yetişmeye çalışan yorgun yürekli izleyici kitlesi oluşur. Ulaşamamanın veya ulaşmaya çalışmanın stresiyle tat kaçar ve huzursuzluk girdapları da beraberinde gelir.
Bu koşturmacada elbette birçok rolümüz zarar görür. Fakat etkileşim içinde olduğumuz öyle önemli bir rol daha var ki zarar gören o başrol oyuncusunun hayatındaki kaybettiği anların, duyguların telafisi çok zor. Mağdur ettiği taraf bir ‘nesil’. Bu hız da, kalabalıkta anne ve baba olmak… Birşeyler yapmak isteyip mecal bulamayan, vakit ayarlayamayan, dinlenen ama dinginleşemeyen, mükemmel olmaya çalışırken kendi olmayı bile başaramayan ebeveynlerin sayısı hızla artar.
Bu kaosta ebeveynlerinin korkularına, arzularına, hırslarına ve hayatlarının çok hızlı temposuna maruz kalan mağdur olan çocuklar kendi sınırlarını oluştururlar. Yani kendilerine güvenli alan çizerler. Bu alana ebeveynlerini dahil etmezler. Bu nedenle bağ kuramazlar. Kendilerini de derin bir boşlukta kaybederler. Mizaçları vahim derecede zarar görür. Onların geleceği için koşturan(!) ebeveynlerle ‘anını’ yaşayamaz, doğal olamaz dolayısıyla hissedemez. Gerçek iletişimden gittikçe uzaklaşan bireylere dönüşür. Eğlensin diye hafta sonu ‘avm’ye götürülen, görev yapma bilinciyle oyuncaklara boğulan, istekleri her şekilde yerine gelmesine rağmen mutlu olamadığı için ebeveynleri tarafından azarlanan asık suratlı ve memnuniyetsiz bir nesil. Peki nerden başlamak nasıl sıyrılmak gerekir?
“Çok fazlanın yükünden arınmak”
İnsana yük gelen, kendini kötü hissettiren, ağırlaştıran, yoran her fazlalıktan ve bir yerlere sürekli bir şeyler yetiştirme telaşından uzaklaşmak atılacak ilk adım… Mesela insan kendinde bir iş yaparken başka bir işi daha yapma dürtüsü hissediyorsa bu dürtüye aldırmamayı denemeli. Ve sadece yaptığı işe odaklanmalı, asla bırakıp diğerine gitmemeli. Daha çok değil daha az yerde görünmeli, daha çok ve daha mühim şeyleri farketmek için aslında daha az şeyler yapmalı. Eşyanın, kıyafetin, telefon rehberindekilerin, sosyal medya hesaplarının, kitapların, kelimelerin, her şeyin fazlasından ihtiyacı olana vermek insanın kendisi için yapabileceği sadeleşme adımları. Çalan telefona koşmak yerine zihninize o an çocuğunuzla kalmanız ve ona yönelmeniz gerektiği telkinini verin. Hiç kimse rüzgarın teninizde, ruhunuzda oluşturacağı sukuneti, yağmurun kalbinize işleyeceği kokusunu ‘Dur’madan farkedemez. Bu nedenle basit gibi görünen rutin olaylara içsel dürtülere rağmen anlam yüklemeyi denemeliyiz.
Çocuklarımızın hızı günlük hayatın rutin hızıyla asla uyumlu değildir. Çocuğun hem dönemine hem de mizacına uygun bir hızı vardır. Şayet ebeveyn çocuğundan hayatın hızına uyum sağlamasını isterse, bu konuda farkında olmadan baskı gösterirse çocuğuna zarar verir. Ebeveynliğimizde sadeleşme süreci; dikkatimizi dağıtarak çocuğumuzla olmamızı engelleyen her zihni durumdan bilincimizi, kalbimizi temizlemektir.
Çocuğun odasında sadeleşmeye; oyuncak ve kitaplarından başlanabilir. Burada ise çocuğun bağ kurduğu oyuncakları onun haberi olmadan alıp vermek değil de ikna ederek vermek veya bir kısmını bir süre kaldırıp yokluğuna alıştırmak gerekir. Çocuk oyuncağıyla bağ kurar onun verilmesi başkasının alınacağının habercisi olursa doyumsuzluk oluşur bu nedenle ikna etmek en sağlıklı olandır. Oyuncaklardan kurtulurken sade olan oyuncakları bırakmak, kırık olanları, gelişimine uygun olmayanları, aynı tarzda olanları, uzun zamandır oynamadıklarını elemekle başlayabilirsiniz. Hayat felsefenize yeni ritüeller ekleyebilirsiniz.
Mesela muhakkak çocuklarınızla her gün yürüyüş yapıp, kainatta farklı olan canlıları izleyebilir, Esmaül Hüsna’yı okuyabilirsiniz. Sohbet edebilir gördükleriniz hakkında onu heyecanlandıracak sorularla farkındalık oluşturabilirsiniz. Her hazzın hızla tüketildiği ve yerine satın alacağımız yenilerinin üretildiği bu zamanda beklemenin nasıl bir nimet olduğunu çocuğunuzla beraber toprağa dikeceğiniz bir meyvenin gelişimini seyrederek hissedebilirsiniz.
Hayatın duvarına çarpmadan durup sakinleşmek ve ömrümüzün detaylarını farketmek herkesin ruhuna iyi gelecek… Ötelemeyi bırakıp vicdanımıza kulak kesildiğimizde aslında ihtiyacımızın da bu olduğunu hissedeceğiz. Evimizin hayatın daha yavaş aktığı, daha rahatlatıcı, dinginliğiyle huzur ve güven duygusunun hissedildiği bir yer olacak. Mutluluk sade bir yaşamda gizlidir.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.