Yavuz, Ahmet Aytimur ve Bediüzzaman

Ahmet Aytimur.. Bediüzzaman onu Şeyhülislamı olarak tesmiye etmiş. Bediüzzaman’ın eserlerini fırtınalı yıllarda, neşretmek gibi büyük bir görev üstlenmiş insan Ahmet Aytimur. Bizim ona bir takım sıfatlar vermemiz bize yakışmaz, sıfatlandırmak biraz da denk vasıflara dönük bir şey olsa gerek. Mizacı bâlâ pervazane yaşamaya müsait olmayan bir insan. Hizmetin sahnede gösterdiği kadar görünmüş sonra dramaturgun sahneden çekilmesinden sonra sırası gelince kendisi de sahneyi terketmiş, sahnede kalmak için tavırlar sergilememiş. 
Cemaat içinde sahnede görünmek ve etkin olmak pek de kitabi değerlere göre değil, bu işi başaran tipler bir şekilde sahnedeki ömürlerini uzatırlar ama bir kısmı da eleştirilere aldırmadan işine devam eder.

Ahmet Aytimur, Tahir Ağabey’in yanına defnedilmek istemiş, mizaç ve karakter itibari ile ikisi de şamatanın, ihtilafın, çekişmenin dışında kalma dehasını göstermiş insanlar. Tahir ağabeye ismi konduğunda isminin geleceğini ifşa ettiğini ne bilebilirdi. Ama ismi onun beşikten mezara kadarki hayat seyrini gösteren beş harften oluşuyor.

Aile ona Tahir demişler
Soyadı ile uzlaşmış isim Mutlu
Tahir olduğu için mutlu
Hayatı ile ismi ve soyadı
Ne kadar denk düşmüş
Sonra ebedi mutluluklar dağıtan
Bir insanla tanışmış
Bediüzzaman en olumsuz şartlarda
Mutlu olabilmiş, ne kadar zor
İnsanları mutsuz edip koltuğa yapışmak gibi bir ağabeyilik istememiş Tahir Abi.

Ahmet Aytimur'la bir keresinde Çanakkale'de karşılaştık. İnsana bu kadar saygı gösteren bir insan görmedim. Utandım onun yanında, mahcub oldum, için için ağladım, gözyaşlarım içime aktı. O Bediüzzaman’ın talebesi olan bir profösürün değerini biliyordu ki, ne kadar saygılı davrandı, az kalsın ağabey bu kadarı fazla diyecek oldum, ama benim kirli paslı bir adam, kılıç artığı bir adam ne olduğum belli, önemli olan onun dünyasına benim yansımam. iki şey çok önemli; kadirbilirlik ve hakperestlik. Bunu ben bizim içimizde görmedim.

Kırık çay kaşığını çöpe atan talebelerine kızıp onu lehimletip aksesuarlarına ekleyen adamdır Bediüzzaman. Bediüzzaman’ı yere göğe koyamayan adamlar, kendilerini nereye koymaları gerektiğini düşünürler mi bilemem. Sahnede hep ben varım ve ben olacağım diyenler kadirbilir olamaz. Bediüzzaman, Ali İhsan Tola’ya hizmet için evini taşıyan Mehmet Baştaş’a ahirette sahip çıkacağını söyler. Kadirbilirlik bu işte.

Ahmet Aytimur’la Üstad Bediüzzaman, Yavuz Sultan Selim’in mezarına giderler, malum ya İstanbul’da Fatih semtinde, mütevazi bir mezar. Sade bir cami, âlâyişi nümayişi yok. Mısır seferine çıkarken bir cami ister, “nasıl olsun efendim” derler, “sade bir şey olsun” der. Ben o camide bulutlarda uçuyorum sandım, o kadar kendimi mutlu hissettim. Yavuz Hazretlerinin debdebeden uzak ruhu camiye yansımıştı. Hep sade yaşamış. Hz. Ömer ve Hz. Ebubekir gibi. Onlar da sadelik vadisinin piri, bir de Bediüzzaman.. Allah’ım Bediüzzaman’da sadelik nasıl anlatılır. Debdebe, görüntü onun ruhunu tırmalar sanki. O kadar sadelik dışı görüntülerden uzak. Evinde eşyalarına bak, o eşyaları ancak o kullanır.

Bediüzzaman Yavuz'un kabrinde dua eder. Kim bilir neler konuştular? Bediüzzaman, Yavuz’un mezarına gitmiş, Fatih’e de gitmiş. Bir de Mevlana’ya. Yalın ayak girmiş hazretin huzuruna. Kim bilir baktı o mekana neler konuştu. Konuşmaların üçüncü kulağı ben olaydım. Şaban saflığında bir istek değil mi? Ahmet Aytimur Ağabeye der ki “biz farklı düşünüyorduk, o bizi ikna etti onun gibi düşündük.” 

Anam üçler, kırklar, yedilerden bahsederdi, onların bir araya geldiklerini konuştuklarını söylerdi. Molla Hamid Ağabeyi bir gün gece kaldırır bir yere götürür Bediüzzaman. Hamid Ağabey yeşil sarıklı, cübbeli adamları görünce kaçar eve gelir. Ertesi gün Üstad; “keçeli sabretseydin bak seni nerelere taşırdım" der. “Yok Üstadım ben korkarım” demiş.

Aytimur Abi’ye dedim, "bu görüşme yakaza, yüz yüze." "Evet öyle" dedi. Demek onlara ölü denmez, onlar bizimle görür bizimle duyarlar. “Allah’ın şehitlerine ölü demeyiniz” diye buyrulur ya. Bediüzzaman kendi memleketlerini görüyor kim bilir ne kadar elemler duyuyordur. Sarıyer'de bir genç kız ile erkeğin sarılıp dolaştığını görünce hıçkıra hıçkıra ağlar. Ya bugün olanları görse ne der.

Selimname'nin başını buraya Yahya Kemal ve Bediüzzaman ve Ahmet Aytimur abiye hürmeten alıyoruz.

Selimname

Eflâkden o dem ki peyâm-ı kader gelür
Gûş-î cihâne velvele-î bâl ü per gelür

Gökyüzünden kader fermanı , haberi geldiği zaman cihanda var olan herkesin kulağına kanat sesleri gelir, yani haberi getiren meleğin veya melekler grubunun sesleri cihana yayılır, meleklerin kanat çırpışları. Büyük bir haber gelmektedir yer yüzüne. Haber arşta düşünülmüş ve yeryüzüne gönderilmiştir. Nasıl hayal etmiş himmet Efendi değil mi? Ne kadar derin bir hayal.

Devr-î fütûhu sûr-ı sirâfil* müjdeler
Hak’dan nizâm-ı âlemi te’mîne er gelür

Fetihler döneminin başladığını İsrafil aleyhisselamın düdüğü müjdeler. Çünkü Allah alemin düzenini sağlamak için dünyaya bir er göndermektedir. Anadolu yanlış propagandalarla karışmış, milletin itikadı alevi yaygarası ile kötüdür. Yavuz Bunları görmektedir Trabzon valililiği sırasında, işte âlemi düzeltmek için bir er yani Yavuz Sultan 
Selim görevlendirilmiştir semada arşta
Ebvâb-ı ravza-î nebevî’den firiştegân
Cibrîl’i gördüler nice demdir gider gelür

Elbetteki Anadolu’daki bu şerli olaylar üzerine Peygamberimiz rahatsızdır, bu yüzden Cebrail Ravza-yı nebiye gidip gelmektedir, ne demdir birçok keredir. Durum Habibullaha arzedilmiştir. Peygamber ve Cebrail bu olumsuzlukları düzeltmek için konuşmuşlardır. Hele bak himmet efendi neler neler söylemiş, bir daha oku.

Derk ettiler ki merkad-i pâk-î Muhammed’e
Rûhü’l-Kudüs’le arş-ı hudâ’dan haber gelür

Bu gidiş geliş manzarasını gören melekler anladılar ki Peygamberimizin temiz kabrine Allah’ın arşından Cebrail aracılığıyla bir mesaj gönderiliyor.

Rûy-î zemîni tâbi-i fermânı kılmağa
Sultan Selîm Han gibi şîr-i ner gelür

Yeryüzündeki karışıklıkları düzeltmek için bir ferman ortaya konmuştur, o fermanı uygulamak için Sultan Selim gibi bir yiğit aslan dünyaya adım atıyor. Git ve düzelt diye bir emir veriliyor ve Yavuz seçiliyor. Ne mutlu adam değil mi himmet Efendi evet hocam, büyüklerin görevlendirmesi de büyük ve azametli evet.

Râyâtının alemleri üstünde uçmağa
Sîmürg-i feth hem-çü nesîm-î seher gelür

Sancağının alemi üzerinde uçmak için fetih kuşu seher vakti esen nesim gibi süzülerek geliyor. Yani haberle birlikte fetihin sancakları seher rüzgarı gibi geliyor. Burada fethin asaleti ve yumuşaklığı ve insaniliği anlatılmak için seher vakti rüzgarı kullanılmış. Hallbuki çok fetihler zulüm ve fırtınadır.
 
Yavuz’un gelişini Yahya Kemal Peygamber, Cebrail ve Allah arasındaki konuşmalarla oluşturulduğunu anlatır, yukarıdaki mısralarda.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
6 Yorum