Yazmak, çizmek Besmelesiz olur mu?

Yazmak, çizmek Besmelesiz olur mu?

'İnsan elinden çıkan 'bitmiş bir eser' yoktur' diyen usta çizer Hasan Aycın, insanlara Bediüzzaman gibi her zaman 'Bismillah' demeyi tavsiye ediyor.

Tuba Deniz'in haberi

Geçen ay Aycın’ın çizgilerinin bir bölümünü 30. sanat yılı sebebiyle CRR’de görme şansına sahip olduk. Bu vesileyle yıllardır çizgileriyle anlamaya çalıştığımız sanatçıya ve ilginç hayat hikâyesine daha yakından bakmayı fırsat bildik. Anladık ki, onun çizgilerinin hayatından, hayatının duasından bir farkı yok.

Hasan Aycın, 1955’te Balıkesir’in Aslıhantepecik köyünde hayata gözlerini açar. O dünyaya geldiğinde evin birinci oğlu öleli üç ay olmuştur. Annesinin vefat eden oğluyla kaderleri benzeşir korkusuna rağmen, kardeşinin sadece giysilerini değil adını da alacaktır. Yıllar geçer, yaşıtları yürür ama evin oğlu bir türlü yürümez. Bunun üzerine doktorların kapıları aşındırılır. Fakat çok da iç açıcı cümleler duymayacaklardır. Oğullarının yürüyemeyeceği ve bacaklarının kesilmesi gerektiğini söyler doktorlar, aksi takdirde hayatı risk altındadır. Aile bu acı haberle irkilir, lâkin böyle bir operasyon için gerekli nakitleri yoktur. Yeşil gözlü çocuğun öleceği korkusu evin duvarlarına yıllarca siner. Hasan Aycın’ın o yıllara dair hatırladıkları arasında dedesinden ninesinden dinlediği masal ve ilahilerin yanında, ‘komşu çocukları seyretsin’ diye bahçedeki dut ağacının gölgesine oturtulduğu günlerden kalma uzun gözlemler de vardır.

Hasan Aycın’ın ayakları üzerinde durabilme hikâyesi de ilginçtir. Bir gün köylerine gelen ihtiyar bir kadın, hazırlayacağı ilaçların çocuğu iyileştireceğini söyler. İlaçlar hazırlanır, yaralara sürülür, acılı bir bekleyişin ardından yavaş yavaş iltihaplar kurumaya başlar. İlkokul çağı geldiğinde, birinci sınıfa teyze oğlunun sırtında gidip gelir. Okul çıkışlarında bir çanta üzerine oturtularak, oynanan maçları izlemeye mecbur bırakılır. Teyze oğlu oyuna dalar, Aycın ise eve gitmek istemektedir. O güne kadar denemediği bir şeyi yapma arzusu doğar içinde. Duvara tutunarak kalkmaya çabalar ve ağır ağır hayata doğru ilk adımlarını atar. İlkokul ikinci sınıfa yürüyerek gidecektir artık. Daha sonra imam hatip, ardından Bursa İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’ndeki yıllar gelir.

Hasan Aycın yürüyordur ve çizgi yolunun üstündedir. Çizgi onun elindeki bir asa gibidir. Dünya yolculuğunu kolaylaştıran, kâh dayandığı, kâh omuzlarına aldığı bir yol arkadaşı Çizgilerinin şekillenmesinde çocukluğunda yaşadıkları ve gördüklerinin de etkisi büyüktür. Çocukluğumdaki tabloları ilk günkü gibi korumaya çalışıyorum. Doğal ortamda gördüklerimle anlatmaya gayret ediyorum her şeyi. Kullandığım simgeler son derece yalın; ağaçlar, kuşlar, bulutlar, taş toprak, hep o günlerden kalan canlı izlenimlerdir. Sıkışmış bir şehir hayatında büyüsem farklı bir Hasan Aycın olurdum şüphesiz.”

Bir çizer nasıl oturur masasının başına, kalemi eline alıp nasıl çıkar çizgi yolculuğuna? Birden bir konu gelir ve Hasan Aycın onu çizmek zorunda kalır. Bir an da olabilir bu, yıllarca da sürebilir. Senelerce uğraşması sonucunda ortaya çıkan çizgilerinden bir örnek veriyor. Onun en çok akılda kalan çizgilerinden biri bu, Sezai Karakoç’a ithaf ettiği. Yıllarca uğraşır bu çizgi için. Zihnini kurcalayan soru şudur: “Neden ilk gelen ayetlerde Allah hep kalemle yazmayı öğrettiğinden söz eder?” Öğrencilik yıllarında Sezai Bey’in kitaplarını okudukça çizgi açılır ve rahatlar, çizer. Bunun üzerine Karakoç’a adanır eser. Yine de çizmeye çalıştığı hâlde yıllardır gerçekleştiremediği eserler var Aycın’ın.

Bir mekân ya da ısı değişikliği, yüze gelen bir serinlik, değer verdikleri, okuduğu kitaplar� Bir şekilde sanatçı hep etkilenir. Duyduğu, kokladığı, dışarıdan aldığı tüm etkileri içinde yoğurduktan sonra dışlaştırma ihtiyacının bir ürünü Aycın’ın çizgileri de. Gözüyle gördüğü, kulağıyla işittiği ne varsa onu içine alır ve iç gözüyle görmeye çalışır. Sonra bir yorum çıkar ortaya ve onu dışlaştırır. Çizgi, onun sözü, şunun cümlesi olmaktan bahsedilemeyecek bir şeydir artık Aycın’a göre: “İnsan içinde bir sır havuzu vardır, o dolmadıkça taşmaz, her şey o havuzda birikir, taşan ise eserdir. Hamule, havuzun muhteviyatı hep onda kalır. Öyle olursa zaten sızdırmamaya güç yetiremez.”

ÇİZGİLERLE EDİLEN BİR DUA

“İnsan elinden çıkan bitmiş bir eser yoktur, her eser tamamlanmamıştır, bunu hep içimde duyar ve hissederim.” diyor Hasan Bey. Bu sebeple genellikle bittiğini düşündüğü çalışmaya tekrar geri dönmese de bazen yıllar sonra tekrar aynı çizgileri çizme ihtiyacı duyuyor: “Beşeriz tabii, doğru zannettiğimiz hâlde yanlış yapmış olabiliriz ki böyle bir his varsa zaten eksiktir. Niye istiğfar ediyoruz?”

Fiilî duanın önemine değiniyor Aycın, çizgilerini de fiilî dua olarak görüyor. Dua sadece elleri göğe kaldırarak Allah’a yakarmaktan ibaret değil. Her hâlimizle dua hâlindeyiz esasında. Fakat bunun günümüzde ıskalandığı da bir gerçek. Kategorik yaşadığımız için her meşgalemizin zamanı ayrı, dualar da bu tasniften nasibini alıyor. Aycın’ın hayatı duasından, çizgisinden ayrı görülmüyor. Belki de bunun için hem sözlerinde hem de çizgilerinde kendini bu kadar yalın ifade edebilme gücüne sahip.

‘İnsan hangi dünyaya kulak kesilmişse ötekine sağır!’ der İsmet Özel bir şiirinde. Hasan Aycın’ın çizgilerinde de onun kulak kesildiği, gördüğü, duyduğu, dinledikleri var. Hayat tarzı ve kendine çizdiği yol üzerinde gidiyor onun kalemi. Çizgilerinde 30 yıldan bu yana nasıl bir değişim gördüğünü, hangi konulara yöneldiğini sorduğumuzda, dünyaya ilgisinin artıp eksilmesine paralel konulara yaklaştığını dillendiriyor. “Öğrencilik döneminde, dünyadan aldığımız sınırlı haberler sebebiyle çizgilerim farklıdır. Hayatımıza televizyon, internet girdikten sonra dünyanın her tarafından haberdarız, olup bitenler sizi ister istemez ilgilendiriyor.”

Otuz yılın sıkılan damlaları, sızıntıları Aycın’ın eserleri. Ona göre Allah’ın hatırını gözeterek çizebilmek en önemlisi. Besmeleyle işin başına oturabilmek. Bir kuzu, tavuk besmele ile kesildiğinde helal, aksi takdirde haram oluyor. Eşler Allah’ın adına söz vererek birbirinin helali oluyor. “Yahu bu yaptığımız, ömrümüzü heder ettiğimiz, yazdığımız çizdiğimiz neden besmelesiz olsun.?” diyor usta çizer ve Bediüzaman’ın sözünü hatırlatıyor: “Ey insan eğer insan isen ‘bismillahirrahmanirrahim’ de.” En azından ünsiyeti olan kişilerde bu hassasiyeti görmek istiyor.

Hasan Aycın’ın kendi gibi çizgileri de dua hâlinde, ona ulaşanlar vesilesiyle âmin bekliyor. Kimi zaman içinde olduğumuz acınası insanlık hâllerimize, kimi zaman ülkenin ve coğrafyanın kanayan yaralarına...

Aksiyon