Yeniden doğuşun yeri: Nurs Köyü
Üstadin Köyü (Nurs), Bitlis’in Hizan ilçesine bağlı küçük; Bediüzzaman gibi bir âlimi çıkaracak kadar da büyük…
Merve İriyarı'nın haberi
“Üstadin Köyü (Nurs), Bitlis’in Hizan ilçesine bağlı küçük; Bediüzzaman gibi bir âlimi çıkaracak kadar da büyük… Yolculuk sırasında gerek yollardan gerek etraftaki coğrafyadan Karadeniz’e geldiğinizi sanabilirsiniz. Nurs’a yaklaştıkça maneviyatı yüksek bir yere geldiğinizi anlıyorsunuz. Sizi müthiş bir heyecan ve sevinç kaplıyor. Teşbihte hata olmasın hacca gitmedim ama gidenlerden duyduğumuz kadarıyla, ben de Nurs’a giderken hacıların Mekke’ye yaklaşırken hissettiği duyguyu yaşadım diyebilirim.
Köye girdiğinizde sizi beş kişinin bile zor sığacağı Nurs Camii karşılamakta. Caminin yanındaki çeşmeden Nurs’un o buz gibi suyundan içmeyi unutmayın. Belirtmek gerekir ki; Nurs’ta dolaşırken bastığınız her yerden Üstadın geçtiğini düşünerek yürüyorsunuz ve tarif edilmez bir duygu tüm benliğinizi kaplıyor, ağlamamak için kendinizi zor tutuyorsunuz. Köyde gördüğünüz herkese sarılmak geliyor içinizden. Üstada duyduğunuz özlem veya sevgiden olsa gerek…
Köyde sizi dört tane küçük Said karşılıyor. Yaşları 9–12 arasında değişiyor. Bunların en büyüğünün adı İbrahim. İbrahim, Bediüzzaman’ın yaşadığı evi temizlemek ve korumakla görevli. Diğer üçü ise Üstadın yaşayan akrabası olan Hacı İsa Okur’un yaptığı medresede görevliler. Medresede Bediüzzaman’ın sofrasından istifade ettik. Üç küçük Nurcu, bize belkide hayatımızın en güzel ve anlamlı kahvaltısını yaptırdı. Kahvaltıda Nurs’un balı, tereyağı Nurs’lu teyzelerin tandırda pişirdiği ekmek ayrıca Nurs’un o müthiş yoğurdu, zeytin, salatalık ve çay vardı.
Kahvaltıdan sonra üstadın yaşayan akrabası olan 85 yaşındaki Hacı İsa’nın evine misafir olduk. Hacı İsa amcadan Üstada dair hatıralar dinledik. Daha sonra küçük rehberimiz eşliğinde üstadın yaşadığı eve doğru yol aldık. Köyün müthiş yeşilliği ve ortasından geçen deresi sizi tefekkür âlemine davet ediyor. Sanki Meyve Risalesi’nin sayfalarında dolaşıyorsunuz. Ve üstadın yıllardır dimdik ayakta duran evine geliyorsunuz. Ev iki katlı ve taştan. Bütün doğallıyla duruyor. Evde dolaşırken içinizi tuhaf bir duygu sarıyor. Ağlamamak için herhangi bir bahaneniz kalmıyor. Evden çıkıp üstadın anne-babası ve kardeşlerinin yattığı kabristanı ziyarete gidiyoruz. Üstadın anne-babası ve büyük abisinin mezarları yan yana yapılmış. Fatihalarımızı okuduktan sonra köyden ayrılmak üzere harekete geçtik. Allah’tan bize buraya tekrar gelmeyi nasip etmesini dileyerek yolumuza devam ettik.”
Gezmeden görmüş gibi hissettim ve inşaallah siz de öyle hissetmişsinizdir. Nurs Köyüne yolculukta aklıma bu yıla damgasını vuran filmlerden birisinin bir sözü geldi. “Bitlis’in Nurs Köyü’nden Said Nursi der ki: İnsanlığın üç büyük düşmanı vardır. Ayrımcılıktır; sevgi ile aşılır. Fukaralıktır, paylaşmakla giderilir. Cehalettir; okumakla çözülür.*” (*New York’ta Beş Minare)
Yeni Asya