Yeşilçam, rejimi ayakta tutmak için ideolojik davranıyor
Ekrem Dumanlı, Yeşilçam'ın her zaman ideolojik davranarak rejimi ayakta tutan otoriteye bağlılık yemini edercesine tek taraflı filmler yaptığını yazdı
RisaleHaber-Zaman Yazarı Ekrem Dumanlı, Yeşilçam sinemasının resmi ideoloji namına dindarlara karşı yaptığı filmlerden bahsetti. Dumanlı, Yeşilçam'ın her zaman ideolojik davranarak rejimi ayakta tutan otoriteye bağlılık yemini edercesine tek taraflı filmler yaptığını belirterek, bu tavrın toplum gerçeğine aykırı olduğunu belirtti.
İşte Ekrem Dumanlı'nın "Yeşilçam'ın dini keşfetme serüveni" adlı yazısının özeti:
Türk sinemasındaki dindar tiplemesi ile Türk siyaset tarihi arasında paralel bir ilişki vardır. Cumhuriyet'in kuruluş aşamasıyla başlayan dönemde, din adamı ve muhafazakâr insan tipi daima olumsuzdur. Yeni rejimin oturması için kurgulanan rol dağılımının gereği yerine getirilmektedir aslında.
Muallimler ve tabipler 'modern Türk neslini' sembolize ederken 'hacı-hoca' tiplemesi de eskiyi; yani maziyi, geleneği vs. temsil etmektedir. Sadece sinema değil; roman da, tiyatro eseri de bu gayeye hizmet eder.
Çok partili hayata geçiş, sancılı bir dönemi karşımıza çıkarır. Bir yanda halkın oylarıyla 'iktidar olanlar', diğer yanda bürokrasideki ezici üstünlükleri sayesinde sisteme tahakküm etme gücünü (muktedir olmak imtiyazını) elinde tutanlar. Her şeye rağmen daha özgür, daha çok sesli bir ülke yolunda adımlar atılmaktadır. Nitekim tek parti diktatoryasının hayata geçirdiği Türkçe ezan zorlaması kalkmış, dinî konularda belli oranda rahatlama hissedilmiştir. Bu duruma rağmen hâlâ ülkenin 'irtica tehdidi' ile karşı karşıya olduğu; yani 'ülkeyi geriye götürmek isteyen insanlar'ın varlığı vurgulanarak baskı kurulmuştur.
Tam bu manzaraya uygun düşecek bir eğilime sinemada rastlıyoruz. 'Hazretli filmler' diye adlandırılan dönem, hem siyasî değişimin bir sonucudur hem de sosyal gelişimin. Açıkçası, bir yandan dinî alanlarda bir özgürleşme görülmekte; diğer yandan da yeni rejimin din üzerinden tehdit altına alındığına dair ürkek yaklaşım devam etmekte. Tam da bu nedenle sinema dinî konulara kayarken 'hazretli filmler' formülünü geliştirir. Çünkü o günün şartlarında dindar tiplemesinin modern hayatta yeri yoktur. 1950'li yıllarda başlayıp 70'li yıllarda patlama yapan temayül, bir bakıma halktaki dine yönelişin ürünüdür; bir bakıma da modern hayatı dinle yorumlamaktan kaçıştır. Bu nedenle Hazreti İbrahim, Hazreti Yusuf gibi peygamberler, Hazreti Ömer, Hazreti Bilal gibi Asr-ı Saadet'ten kahramanlar ve menkıbelerle günümüze kadar yaşayan Anadolu evliyaları beyazperdeye akseder.
'Türklerle Türk Sineması' adlı eserin sahibi, önemli bir soruyu göz ardı ediyor: Niçin bir millet, üstelik sinemaya kırgın ve kızgın olan bir millet, hazretli filmler döneminde akın akın sinema salonlarına hücum etmiştir? Bir yönüyle Yeşilçam'a karşı duyulan kırgınlığın bir sonucudur bu. Zira o güne kadar bütün filmlerde din adamı kötü bir imajla sunulmuş din, geri kalmanın sembolü olarak takdim edilmiştir. Bu durum dünya sinemasıyla paralel bir gerçeklik arz etmez. Her dönemde dünya sineması din adamını ve dindarı hem pozitif hem negatif (yani insan gerçeğine daha uygun) karakterlerle sahneye taşımıştır. Yeşilçam'ın duruşu tamamen ideolojiktir. O ideolojinin gayesi yeni rejimi koruma ve kollama, eskiyi bitirme ve yok etmeye yöneliktir. Hazretli filmler sayesinde halk ilk defa dine hakaret etmeyen, dindarı küçük düşürmeyen filmlerle buluşmuştu.
Aslında bu ilgi bir yönüyle de isyandı; Türk sinemasının dine karşı takındığı olumsuz tavra isyan. Hazretli filmler bir 'din sömürüsü' ise o güne kadar hep aynı klişe içinde dine karşı takınılan negatif tavır da bir tür sömürü değil miydi? Rejimi ayakta tutan otoriteye bağlılık yemini edercesine yapılan bu tek taraflı duruş, insan gerçeğine de aykırıydı, toplum gerçeğine de. Nitekim toplum değiştikçe dinî figürlere bakış da değişti; daha da değişmek zorunda...