Hüseyin EREN
Yirmi Beşinci Deva
Hastalar Risalesi’nin başında öyle bir gönül alıcı giriş yapar ki Üstad, hastaları aklen ve ruhen teslim alır: “Bu manevi reçete, bütün yazdıklarımızın fevkinde bir süratle te’lif edildi; Evet Rüştü, Evet Re’fet, Evet Husrev, Evet Said.”
Haif naif bir halette bu satırları okurken farkında olmayarak sesli tebessüm ettim; tevazu bu kadar olur, kendini kardeşlerine tercih etmek bu kadar olur, incelik bu kadar olur; müellif kendi eseri hakkın hükmü kendi vermiyor, kardeşlerine tercih ediyor, onları şahit tutuyor, kendi adını da en sona yazıyor…
Onu erişilmez kılan da bu; hikmet kadar şefkatte de ileri, şefkat kadar hikmette de ileri; öyle incelikli bir denge kurmuş ki düşündürürken bile tebessüm ettiriyor…
Karşısındakilerin hasta olduğunu biliyor; böyle bir başlangıçtan sonra hangi hasta içmez; şuur altını temizleyen o tatlı şurupları. Hikmeti ve şefkati satırlarda gezen, sözde kalan değil hayatını kuşatan hal ve yaşantı olduğundan, okuyucu şuurun bütün kapılarını açıyor ona; direkt şuur altına akıyor söyledikleri. Üstad sen Üstadsın, Bediüzzamansın; seni methetmek bile yakışmıyor; af buyur…
En hoşlanmadığın şeylerden biri de methedilmek; kaç talebeni bundan dolayı tardetmişssin; yine kusura bakma. Sadece tevazu değil yaptığın, bir sistem inşası; nazarları cemaat şahsi manevisine ve Risale-i Nur’lara çevirmek… Manevi hastalıklardan tam iyileşemedik ki bunu hala anlayamadık; bizi yine talebe kabul eder misin? Elimizden tutup bize Kur’an talebeliğine taşır mısın Üstad?
Nasıl ki doktor şurupları içilmesi için sabah, öğle, akşam veya sabah akşam verir; öylesi bir içişle içiyorum devaları; Yirmi Beşinci Lem’a’nın Yirmi Beşinci Deva’sına geldim; - aklım soruyor bu arada neden yirmibeşince lem’a ve yirmi beş deva diye - teenni ile acele etmeden, nasıl olsa evde istirahattayım.
İfadesi zor bir şey, nasıl bir mana ve hal yüklenmesi olduğunun; hasta olup da ihtiyaç duyarak okuyanlar anlar desem belki biraz anlaşılır. Zihni karışıklık, kalbi karanlıkla bu kadar oluyorsa aydınlanmış bir akıl, hüşyar bir kalp ile okunsa nasıl bir etki yapar; bu halimle anlayamıyorum.
Anlamıyorsanız da okuyun demesini şimdi biraz daha iyi anlıyorum; Nur Risale’leri sadece şuura hitap etmiyor, şuur altını da yeniden tanzim ediyor… Bu bağlamda Risalelerin tamamı “Hastalar Risalesi” desek yanlış olmaz sanırım. Hasta ve gaddar asrın insanlarını tedavi eden edviyeler; ismi Rahim ve Hâkim’den dökülen Nur Risaleleri…
Kur’an şifa; onun okunması şifa, ondan akan Risale-i Nur’lar şifa; onunla meşguliyet deva; okumak, yazmak, anlatmak, her halde onunla hallenmek…
Ne şükür edilesi bir nimet ve şifa Kur’an’la tanışmak, Hz Peygambere (a.s.m) ümmet olabilmek; ölülerin ve ölgünlerin yaşadığı karanlık asırda bize Kur’an’ı ve Peygamberi öğreten Bediüzzaman ve Risale- i Nurları tanımak.
Ya Şafi, Ya Şafi, Ya Rahman, Ya Rahman: bizi madde ve manada acil şifalar ver; ömrümüze bereket ihsan eyle, hayatın ve ölümün hayrını göster; buradaki dostlar kadar kabrin arkasındaki dostlarla da ünsiyet ve aşinalık ver.
Kaldığım yerden devam ediyorum; Yirmi Beşinci Deva.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.