Yüksel UCA
Marifet Deryası Ve Takva Örneği Alaaddin Başar Ağabey
Ömrünü iman ve Kur’an hizmetleriyle geçiren Alaaddin Başar Ağabeyimizi 1987 yılında tanıdım. 1989 yılında Erzurum Kültür Eğitim Vakfı Yayınevi’nde çalışmaya başladım. Kendisi vakfın hem kurucularından hem de ikinci başkanı idi. O günden sonra sürekli beraber olduk.
Alaaddin Ağabey tahkiki iman sahibi, çok ciddi, vakarlı, mütevazı, şefkatli, hamiyetli, metanetli, dirayetli, ferasetli ve âlicenap bir insandı. Gösterişi ve desinleri sevmeyen, çok sade yaşayan müstesna bir insandı. Âleminde malayani ve abes şeylere asla yer yoktu. Zihnini ulvi hakikatlerden başka hiç bir şeyle meşgul etmezdi. O, coşkun nehirler gibi gönüllere aktı ve rengârenk marifet çiçeklerinin açılmasına vesile oldu.
Alaaddin Ağabey’de celal hâkimdi ama o celalin altında şefkat ve merhamet vardı. Bediüzzaman Hazretlerinin dediği gibi; “Evet cemâlin gözünde celâl ne kadar cemîldir, celâlin gözünde dahi cemâl o kadar celîldir.” İşte bu hal Alaaddin Ağabeyde tecelli etmişti. Fırtınalı bir denizin seyrinde de celâl hâkim olmakla birlikte, onda eşsiz bir güzellik de vardır. Bu da celalin gözünde seyrettiğimiz bir cemal tecellisidir.
Ağzından hikmetsiz, akıl ve mantığa muhalif söz çıkmazdı. Muhakeme gücü çok kuvvetli idi. Kimsenin gıybetini etmez, etmek isteyenlere de müsaade etmezdi. Menfi konuşmayı sevmez, konuşanlara da fırsat vermezdi. “İyi haberi olan varsa versin” der, menfi konuşmanın önünü baştan keserdi. Onun olduğu yerde ciddiyet ve dikkat hâkim olurdu.
Kur’an’ın ulvi hakikatlerini ve Risale-i Nur’un düsturlarını önce kendi nefsinde yaşar, sonra tebliğ ederdi. Lisan-ı hali, lisan-ı kalinin aynası idi. Bunun için de sözü tesir ederdi.
Hiçbir zaman menfi düşünmezdi. Üstad Hazretlerinin; “Kaderin her şeyi güzeldir” hakikatini sık sık nazara verir, şer gibi görünen hâdiselerin arkasındaki rahmet cihetini düşünmemizi söyler ve şöyle derdi:
“Kendi varlığını ve dış âlemdeki eşyayı bu nazarla seyreden insan, dünya hayatının bir takım sıkıntılarını, insana hoş gelmeyen üzücü hâdiseleri de Allah’ın birer takdiri olarak değerlendirir, onların arkasında da aklımızın eremeyeceği nice hikmet ve rahmet cilveleri olduğunu düşünür, gönlü rahat eder, sıkıntıları asgariye iner. Sıhhat bedenin bayramı, hastalık ise kalbin gıdasıdır. Güneşin doğuşu da rahmettir batışı da; birincisi bizi gündüze ulaştırırken, ikincisi istirahat zamanımız olan geceye teslim eder. Aynı şekilde, insanın dünyaya gelmesi de rahmettir, dünyadan gidişi de; birincisi bizi bu âlemle tanıştırırken, ikincisi hadis-i şerifte “cennet bahçelerinden bir bahçe olarak” tarif edilen kabir âlemine götürür. Bu iki güzelliğin arasındaki bütün hadiseler de kader kalemi ile yazılmışlardır ve bu yazıların hepsi güzeldir.
Yine Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin: “Vazifeni yap, vazife-i İlâhîyeye karışma” hakikatini de sürekli nazara verir ve şöyle derdi: “İnsan, karşılaştığı her hangi bir meselede kendisine bir görev düşüyorsa, alması gereken bir tedbir varsa bunu en hassas bir şekilde yerine getirir. Zira çok iyi bilir ki, bu vücut ona emanettir, aile fertleri, malı, mülkü, makamı ve mevkii de birer emanettirler. Bunların her birisi için tavsiyesine uyarak kendisine düşen görevi tam olarak yerine getirdikten sonra, Rabbine tevekkül eder, O’nun hükmüne teslim olur, takdirini rıza ve memnuniyetle karşılar. Bunu yapabilen insan tevekkül üzeredir; evhamdan kurtulur, ruh sıkıntısına, gönül darlığına düşmez.”
Alaaddin Başar Ağabey’in bütün himmeti, gayreti ve derdi iman hizmeti idi. Uzun yıllar üniversitede öğretim üyeliği yaptığı halde yöneticiliğe hiç talip olmadı. İsteseydi büyük bir makam sahibi olabilirdi. Ama o, sadece iman hizmetine talip oldu. O, büyük bir dava adamı idi, davasını her şeyin üstünde tuttu, dünyevî hiç bir şeye alet etmedi.
Alaaddin Ağabey, marifet ve tefekkürde çok derin idi. Kâinat kitabını, eşyanın hakikatini, esma-i hüsnayı çok iyi okudu. Varlıklara mana-yı harfi ile baktı. Takva, edep ve iffet abidesi idi. Başı hep önünde yürürdü. Ubudiyetine çok düşkündü. Namazları vaktinde ve cemaatle eda ederdi. Nafile namazlarını da ihmal etmezdi. Boş vakti yoktu. Mesailerini çok güzel tanzim eder, vaktini çok iyi değerlendirirdi. Hastalığından dolayı ışın tedavisi gördüğü halde yeni yapılan külliyeye gelir çalışmalarına devam ederdi. Sorularla Risale adlı sitedeki cevapların ekseriyeti kendisine aitti. Sorularla İslamiyet adlı sitenin kurulmasında büyük emeği olan Yusuf Yalçın kardeşimiz Sorularla İslamiyet sitesine günde yüz binlerce, Sorularla Risale sitesine de on binlerce kişinin girdiğini söyleyince, Alaaddin Ağabey çok sevindi ve ‘bütün soru ve cevapları yeniden okuyup tanzim edelim’ dedi. Sözler, Mektubat, Lem’alar ve Mesnevi-i Nuriye bitti, Şualara başlayacaktık.
Alaaddin Ağabey Risale-i Nurların şerh ve izahı ve daha iyi anlaşılması için çok güzel eserler yazdı. Hülya’ya Mektuplar, Bir Kader Sohbeti, Yaratılış Sohbeti, Şeytanın Bir Oyunu Vesvese, Namaza Giden Yollar, Yollar ve Yolcular, İnsan Niçin Sevilir, Ölümün Güzel Yüzü, Irklar Ötesi Dava, Esma-i Hüsna, Nurdan Kelimeler, Nurdan Cümleler gibi eserleriyle nice gencimizin irşadına vesile oldu. Hemen her akşam bir semtte sohbeti olurdu.
1964 yılından beri en yakınında bulunan Kırkıncı hocamın bütün eserlerinin yazılmasında da onun payı çok büyüktü. Hocamın eli, ayağı, gözü ve kulağı idi. Hocama karşı büyük bir saygısı ve derin bir hürmeti vardı. Hocam da Alaaddin Ağabey’i çok sever, çok değer verir, iltifat eder ve her hususta onunla istişare ederdi.
Her şeyi planlı ve prensipli idi. İstanbul’a sık sık giderdi. Gitmeden evvel kimlerle hangi gün görüşeceğini önceden arar bildirirdi. Çok dakik idi, söz verdiği saatte randevusuna giderdi, ne kimseyi bekletirdi ne de bekletilmeyi severdi. Bu işi nasıl yapıyorsunuz ve nasıl başardınız diyen birine şu cevabı vermişti: “Kâinatta bir nizam var. Güneş belli bir nizam ve disiplin ile hareket ediyor. Ben falan saatte doğarım demiyor. Bizim de onlardan ders almamız lazım.”
Alaaddin Ağabey hiç kimsenin hatasını yüzüne vurmaz, hususi konuşurdu. Ya da o kimsenin samimi olduğu ve sözünü dinleyeceği kimselere söylettirirdi. İstişareye çok ehemmiyet verirdi.
Alaaddin Başar Ağabey’in hizmette büyük bir ağırlığı, mühim bir yeri ve büyük bir emeği vardı. Hizmetin temel rükünlerinden idi. Sözü dinlenen, fikirlerine başvurulan ve istişare edilen bir insandı. İhtilaflı meseleleri hallederdi. Kominizim ile Mücadele Derneği, Kültür Eğitim Vakfı, Sorularla İslamiyet gibi birçok hayırlı hizmetlerin kurulmasına öncü oldu.
1964 yılından beri tahsil için Erzurum’a gelen nice talebe onun sohbetlerinden istifade ettiler. Türkiye’nin her yerinden hatta yurtdışından O’nun sohbetlerini takip eden binlerce insan vardı. Risale-i Nur’u en iyi anlayan ve anlatanlardan biri idi. Mevzunun dışına asla çıkmazdı. Aynı mevzudaki sohbetini defalarca dinleseniz hiç usanmazdınız.
Alaaddin Başar Ağabey’in tefsir, hadis, fıkıh, kelam gibi mevzularda da derin bir bilgisi vardı.
Alaaddin Başar Ağabey, iman ve Kur’an hakikatlerini ruhuna nakşetmeyi, hayatına mal etmeyi ve ayna olmayı başardı.
Alaaddin Başar Ağabey, ihlaslı, vakarlı ve izzetli yaşamayı başardı.
Alaadin Başar Ağabey, ifrat ve tefritten uzak durmayı, istikamet ve takva üzere yaşamayı başardı.
Alaaddin Başar Ağabey, Risale-i Nurun sebatlı, sadakatli, gayretli ve halis bir talebesi olmayı başardı.
Alaaddin Başar Ağabey, sünnet üzerine yaşamayı başardı.
Alaaddin Başar Ağabey çok feyizli ve bereketli bir ömür geçirdi ve arkada gelecek nesillerin örnek alacağı hoş bir seda bıraktı. O, yeri asla dolmaz mümtaz bir şahsiyetti.
Alaaddin Ağabey 7 Şubat 2023 Salı günü 76 yaşında ebedî âleme göç etti.
Rabbim gani gani rahmet eylesin, kabri nur, makamı âli olsun inşallah.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.