Himmet UÇ
Yüzeyde kalmak veya okyanusun kıyısında dolaşmak
Bediüzzaman’ın Muhakemat’ı, eserlerinin teorisidir denebilir. Yani bir binanın yapılmasından önce nasıl onun planı yapılır, sonra ana hatları ile karkası ortaya çıkarılırsa Risale-i Nur’da izah edilen bahislerin planları Muhakemat’ta münderiçtir. Bediüzzaman eşyaya, nesnelere, Kur’an’a daha başka bakılması gerekli temalara gerektiği gibi bakamamanın felsefesini yapar. Derinliği görmek konusunda şöyle der: ”Meluf olan afak ve enfüste dikkat-ı nazarı, Kitab-ı Hakim emreder.” Yani, dikkatli bir nazar ile bakmak. Adam bahsi okuyor takip etmeniz mümkün değil nerde kaldı dikkati nazar? Başka bir cümlesi; “Ayat-ı beyyinat yedi beyza ile ülfet ve sathiyetin hicablarını ve zahirperestliğin perdesini parça parça ederek ukülü afak ve enfüsün hakaikına tevcih edip irşad etmişlerdir.“
Bediüzzaman sathilik ve zahirperestliğin en büyük muarızıdır. Bugün en büyük sıkıntı zahirperestliğin perdesini yırtamamaktır. Sathiyetin hicaplarında kalmaktır. Yıllardan beri bu perde ve hicapta kalan insanlar görürsün. Bir gün Mustafa Sungur abiye birisi bir bahsi sordu. “Sen kaç yıldır bunları okuyorsun?” diye sordu. “Kırk yıldır” deyince, Sungur abi; “Himmet sen izah et” dedi ve adama “kırk yıldır bu cümleyi anlayamadınsa daha nasıl Risale okudum diyorsun” dedi, kibarca ayıpladı.
Dünya sanatında orjinali gören, anlatan, resmeden ve yapanlar birinci sırayı teşkil ederler. Bunların isimleri çoktur ama yaptıkları hep garip ve acib karşılandıkları için orijinal telakki edilmişlerdir. Hatta tarihte büyük kişilikler en olumsuz şartlarda yapılacak olanı görmüşlerdir, onlar da o yüzden büyüktürler. İstanbul defalarca kuşatılmış ama Hazreti Fatih’e kadar herkesin eli boş kalmıştır.
Bediüzzaman insandaki meyilleri anlatırken şöyle der; ”Hayret verecek acip şeyleri görmeye ve göstermeye ve teceddüde ve icada olan meyildir.” Kendisi hep orijinal yazmış, orjinali görmüştür. Zaten Bediüzzaman kelimesi de bu demektir. Yani zamanın en farklı göreni demektir.
Acip, acaip, taaccüp, acube, ucube kelimeleri dörtyüz civarında cümlede kullanılmıştır. Yani Bediüzzaman dört yüz civarında nasıl olduğu konusunda insanın acze düştüğü acip olayı anlatır. Bunların hepsini tarayıp onun nasıl orijinal ve insan karihasının tarifte zorlandığı yönü görmesi bir tez olacak kadar. Ama onu izah etmenin en önemli bahislerinden biridir bu konu. Nasıl bakar, nasıl tarif eder, nasıl anlaşılır hale getirir? Ve daha başkası.
Soyut sanat, eşyaya hep aynı geometri ile bakan sanata bir tepkidir. Hiçbir şeye benzemeyeni anlatır, gösterir, görür ve resmeder veya yapar. Bunun da örnekleri çok.
Bediüzzaman kendini kendi bakış açısını anlatır; ”Fahr olmasın zaman-ı sabavetimden beri üssülesası mesleğim, ifrat ve tefrit ile hakaiki İslamiyeye sürülen lekeleri temizlemek ve o elmas gibi hakikatlarına saykal vurmak idi.“ Yüzyıllardır hep aynı şekilde algılanan dini o farklı bir şekilde algılar, bunun örnekleri çoktur, zaten okunması ve çarpıcı bulunması da bu yüzdendir.
ihsan Kasım Abi; ”Risale-i Nur’u batılılar iyi anlıyor” demişti. Çünkü onlar sanat ve felsefesi ve felsefe yapmak ile ilgili çok şey bildikleri için eserleri okurken dünya dizgisinde yerini iyi görüyorlar. Mesela şu yukarda acip olan orijinal olanı görmek büyük yorumcu, tefsirci ve yazar olmanın şartı. Şeyh Galip yeni şeyler görmenin gerektiğini söyler ve öyle de yapar, divan geleneğindeki yeri bu yüzden farklıdır.
Bugün en büyük sıkıntı onun deyişi ile ”nazar-ı sathi ile kainat kapılarında ülfet kapağı altında olan gıda-yı ruhaniyi zevk edemediğinden kabı kapağı yalamakla usanmak ve kanaatsizlik ve harikuladeye meyil ve hayalata iştihadan başka netice vermediğinden meyl-i harikulade ile ya teceddüd veya terviç için meyli mübalağa tevellüd eder.”
Birgün birisi yeni bir arkadaşa Risale-i Nur’u mübalağalı methetti. “Çok farklı, çok orijinal, anlatılmaz” dedi. O şahıs da; “Şöyle benim anlayacağım bir orjinalliğini anlat” dedi. O ise bir şey söyleyemedi. Yere göğe koyamadığı orjinalliğin ayağı yere değmeyen bir mübalağa olduğunu anlayamadı.
Bazı insanlar vardır, hiçbir derinlikleri yoktur ama çevrelerine müdahinler toplayıp çok orijinal gibi görünürler. Bediüzzaman’ın kuralları yerine onların kurallarını koyup olayı istediği gibi yönlendirme hastalığı… Bediüzzaman’ı anlatmak konusundaki fikirleri, açılımları bir kitap olacak kadarken, müdakkik bir insanın lafını ağzına tıkıp ona hakaret etmek, Risale-i Nur meşrebine aykırı bir şey. İşi tekelinde tutanlar her şey anlatır ama tekelcilerin yalakası olmayanlar ise kurallar ile yıpratılır.
Bugün bu kadar büyük bir metnin etrafında dünya çapında yorumcular olmayışı işte bu vasatın altındaki adamların tekelciliğinden dolayıdır. Bu adamlar elli yıllık talebeyi beş saniyede dalaletin kucağına atacak kadar densiz insanlardır. Ben bunların alayını gördüm, aman Allah saklasın.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.