Zafer AKGÜL
Taşıyıcı ve Koruyucu Anneler-5
Eğitimin en hayatî elemanı ve paydaşı annelerden bahsederken elbette pozitif ve negatif pozisyonlarını atlamak büyük hatadır. Çünkü en yakın mesafedekiler onlardır ve en uzun süreli muhataplar da onlardır. Anneler eğitim denkleminin en vaz geçilmez ve en hassas noktasında yer alırlar. Bir toplumun nitelik ve karakterinde hep onların izlerine ve etkilerine rastlarız.
Geçen bölümde taşıyıcılık bu bölümde de kadınların/annelerin koruyuculuk yönlerine temas edeceğiz. Bilerek ya da bilmeyerek o engin şefkatlerinin yol açtığı bir-iki yanlışa dikkatleri çekeceğiz.
Bir gün aile babası bir akrabam aradı beni. Liseli erkek çocuğunun okullar arası basketbol maçı varmış bizim eve yakın bir kapalı spor salonunda. Oğlunun maçını birlikte seyretmek isteyip istemediğimi, evet dersem beni evden alıp salona götüreceğini teklif etti. Tereddütsüz kabul ettim. Ama bunu basketbol maçlarını sevdiğimden değil gençlerin ve ebeveynlerin maç esnasında çocuklarının başarı ya da başarısızlık durumları karşısında nasıl tavır sergileyeceklerini yerinde izlemek için kabul ettim. Bir de ilgi görmesi, kendini izleyenlerin tanıdık olması çocukların/gençlerin moral ve motivasyonuna olumlu katkı yapacağından dolayı davete icabet ettim.
Salon pek tenhaydı. Sadece maç yapacak çocukların anne–babaları ve küçük kardeşleri vardı. Çekirdek olmayan birkaç ailenin babaanneleri de moral-destek gereği gelmişlerdi veya getirilmişlerdi. (!) Ebeveynlerin ekonomik seviyesi iyiydi. Bunu hem giyimlerinden hem de hemen hepsinin salona ayrı ayrı özel arabalarıyla park etmelerinden anlamak mümkündü.
Aile bireyleri sahaya hakim mevkiden maç izlemek için yüksekteki basamakları tercih ederek gelişi güzel yerleşmişlerdi. Bu yüzden daha alçak ama sahaya daha yakın olan ikinci sıradaki basamaklara oturdum. Saha kot olarak alçaktaydı ve tribün bölümü dört yandan metal korkuluklarla çevriliydi.
Saati gelince maç başladı. İlk dakikalar savunma hücum ataklarıyla geçti ama top bir türlü potadan geçirilemedi. Belli ki acemilik ve ciddi maç ortamının verdiği heyecandan dolayı çocuklar kendilerinden bekleneni veremiyorlardı. Bunlar normaldi aslında. Ama veliler o kadar büyük beklenti içindeydiler ki dayanamayıp taktik vermeye, ilgili-ilgisiz pozisyonlarda alkışla moral vermeye başladılar. Herkes kendi çocuğuna odaklanmış diğerlerini görmez olmuştu. Ortalık sanki gladyatör dövüşleri yapılan arenaya dönüşmüştü. Birkaç anne ve baba bununla kalmayıp ayakta ve korkuluklara abanarak maç seyretmeye, video çekmeye başladılar. Önümüz bu hırslı kalabalıkla kapanmış ve sahayı göremez olmuştuk. Onların da bizi görecek, hesaba katacak halleri yoktu. Verdikleri taktikler takımların koçluğunu yapan hocaları bile aşmıştı. “Kenara çekilir misiniz” ricasını yapmaktan korkuyordum çünkü gladyatörleri seyreden Romalı seyircilerin coşkusunu andıran hallerinden çekindim ve öylece yerimde kalmayı yeğledim. Devre bitene kadar oyuncuları değil arkaları bana dönük ebeveynleri balıkçı tezgahında istif edilmiş palamutlar gibi seyrederek vakit geçirmek zorunda kaldım.
Devre arası verilmiş önümüzdeki kalabalık dağılmıştı. Oturduğum yer tribün merdivenlerine yakındı. Birden boyu bacak kadar bile olmayan tatlı bir erkek çocuğu kocaman merdiven basamaklarından yukarılara doğru kaykıla kaykıla çıkma hamleleri yapmaya başladı. Hemen arkasından saçları bakımlı, yüzü makyajlı, parfüm kokulu manikürlü, pedikürlü vesaireli minyon tipli bir anne çocuğu yakaladı. Çocuğu düşer diye basamakları bir başına çıkmasına engel oldu. Fakat çocuk annesine öfkeyle “Tutma anne, bırak!” diye bağırdı. Anne ise ellerinden tutarak birlikte çıkmasını istiyordu. Çocuk ellerinin tutulmasını ve annesinin yardımıyla basamaklara çıkarılmayı reddediyordu. Ve her seferinde “Ellerimi bırak, tutma! Ben çıkacam!” diye annesine kızıyordu.
Dayanamayıp yerimden kalktım ve bayana hitaben, “Hanımefendi çocuk kendi kedine çıkmak istiyor. Yardımınızı reddediyor. Bırakın özgüveniyle çıksın.” Bayan şaşkınlıkla bana baktı. “Düşer ama!” dedi. “Evet düşer veya düşebilir. Onu korumak için yapıyorsunuz bunu fakat bu şekilde cesaretini ve kendine olan güvenini kıracaksınız. Çocuk şevkle ve zevkle çıkmak istiyor. Bunu başaracağına inanıyor. Siz koruyucu olarak ona dokunmadan, onu engellemeden hemen arkasında tedbirlice takip edin yeterli!” dedim. Kadının kafası allak bullak oldu, ne diyeceğini bilemedi. Tabii bu boşluk anında çocuk en üstteki basamağa çıkmıştı bile. Annesine zafer kazanmış komutan edasıyla tepeden bakıyordu.
Bu annenin yaptığı hata, çocuğu koruyayım derken yeteneklerini sergilemede deneme-yanılma fırsatını vermemek ve özgüvenini bastırmaktı.
Bırakın çocuklar tehlikeli durumlar hariç kendi çabalarıyla merdivenlere çıksınlar, ağaçlara tırmansınlar. Siz sadece yakınında durup beklenmedik kazalara veya olumsuzluklara karşı koruyucu olun.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.