Zalime itaat edili mi?
Prof. Dr. Salih Tuğ, “Zalimlere bazı hallerde belki itaat gerekse bile, emri bil maruf nehyi anil münker devreye girer. Zalimin zulmünü kırmak için mücadele edilir. Eylem yapılır” dedi.
Müslümanlar bugün neden bölük pörçük!.. Hem ülkemizde hem İslâm dünyasında bu durum neden kaynaklanıyor?
Ulusal ve uluslararası seviyede parçalanma ve dağınıklık, eğitim eksikliğinden ileri gelmektedir. Eğitimi İslâm’ın ideal kültür seviyesine ulaşamayan bir kimse kendisini insanlarla buğz, kavga ve çatışma içerisinde hisseder. Belli bir eğitimi alan bir kimse halimdir, selimdir ve insaf sahibidir, insanlarla iyi geçim içindedir. İnsanlara karşı bölücü ve parçalayıcı davranmaz. Bütün İslâm toplulukları böyle olursa, çatışmayan, bölünmeyen, parçalanmayan aynı noktaya ulaşan bir yapı meydana getirir.
İktisadi alanda da hayli seviye kaybetmiş olmak, parçalanma, bölünme ve fikir ayrılıklarına sebep olmaktadır. İslâm dünyasında üretimden gelen gelirin (üretimleri petrole ve madene dayalı ülkeler müstesna) paylaşımı çok düşüktür.
İslâm dünyası kendi içine kapalı bir dünya değildir. Mesela; Osmanlı’nın son dönemlerinde dünyaya kapatılmaya çalışılsa bile ister istemez yabancı kültür ve topluluklarla, yabancı din ve insan gruplarıyla temas halinde kalmıştır. Batı’da Rönesans’tan sonra ortaya çıkan fikir, sanat, düşünce ve hukuk hareketleri vardır. Bu hareketler birer insani mahsul olarak bütün dünyaya kendisini arz etmiştir ve bütün dünyaya açık hale gelmiştir. İşte Batı’dan gelen cereyanlar, hukuk, felsefe ve sanat alanındaki hareketler İslâm dünyasına yağmur gibi yağmıştır ve yağmaktadır. İslâm dünyasının alışık olmadığı yeni düşünceler, fikirler ve değerler yoğun bir biçimde İslâm düşünce âlemini sarmıştır. Bunların tahribatı da olmaktadır, bazıları da müspet konulardır.
Türk cemiyeti olarak görünüşe aldanan kimseleriz. Osmanlı ve Cumhuriyet döneminde böyle oldu. Batının görünen kısmını taklid ediyoruz. Özüne doğru inme ve düşüncenin özünü yakalamak suretiyle düşünce üretmek ve kendimize has bir eser ortaya koyamıyoruz. Türkiye, Suudi Arabistan, Malezya ve Pakistan zengin bir ülkedir, ancak bilim ve teknolojiyi yakalayamamışlar, sadece bilim ve teknolojiyi satın almaktadırlar ve taklid etmektedirler.
BİRLİK BERABERLİK GEREKİR
Müslüman yöneticiler, halkı Müslüman olmasına rağmen zulüm yapmaktadır. Bu zilletten nasıl kurtulunur?
İslâm dünyasının içine kapalı bir dünya olmadığını az evvel söylemiştik. Özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Osmanlı ve Hint Yarımadası’ndaki büyük devletlerin dağılmasından sonra parça parça İslâm devletleri ortaya çıkmıştır. Bu ülkeler küçük küçük parçacıklardır ve yutulmaya mahkûmdur. Bu küçük küçük parçacıklar bugün maalesef İslâm devletleri olarak kendi idareleri altında tuttukları toplumları Batı’dan gelen menfi tesirlere, Batı’nın Rönesans’tan sonra ortaya çıkardığı felsefi, hukuki ve sanat gibi alanlarda yeniliklerine karşı muhafaza edemez durumdadır. İdareciler de kendi milletleri ve uluslarının dışında değildir. Bu idareciler de Batı’nın menfi tesirleri altında kalmaya mahkûm olmuşlardır. İslâm dünyasında yaygın olarak bilim, teknoloji ve kültür seviyesi zayıftır.
Parça haline gelmiş İslâm devletleri kendi kültürlerine yabancılaşmış vaziyetteler. Kendi kültürünün yabancılığını yaşıyor ve dış güçlerin imal ettiği kültürlere bağlı olarak hayatlarını sürdürme durumunda kalmışlardır. Kendi kendisine zulmeden yabancılaşmış insanlar topluma da zarar veriyor. İslâm devletlerinin kendilerini toplaması ve kuvvetli hale gelmesinden sonra zulmü ve zalimi önleyeceklerdir.
Bugün İslâm Konferansı Teşkilatı vardır ve genel sekreteri de Türkiye’den seçilmiş mümtaz bir ilim adamıdır. Bu teşkilatın iktisadi, kültürel ve hukuki alanda çalışan şubeleri vardır. İslâm Konferansı Teşkilatı’nın genel sekreteri ve heyetleri vardır. Genel sekreter bu heyetlere kumanda etmektedir. Genel sekreter, İslâm dünyasının sorunlarını ortaya çıkarmak zorundadır. İslâm Konferansı Teşkilatı, İslâm ülkelerini birlik ve beraberlik içerisinde sorunları müştereken çözmek için ortaya çıkarılmış bir müessesedir. Bu teşkilat adeta Birleşmiş Milletler’in benzeri bir yapıya sahip olup, aynı fonksiyonları yüklenme durumundadır. Fiilen dağılmış ve parçalanmışlık bu teşkilatın içinde de var. Müşterek zorlukları aşmak ve problemleri çözmek için hareket birliğine ulaşılamamaktadır. Bu tek başına sekreterden kaynaklanmamaktadır. Belki bu durum müşterek bir kültürel yapıya ulaşamamaktan doğmaktadır denilebilir. İslâm toplulukları kendi içerisinde sağlam kültürel yapı ortaya çıkarsalar, İslâm Konferansı Teşkilatı vurucu kuvveti çok fazla olan ve dünyada sözü geçen, meselelere müdahale ettiğinde çözüm getiren bir teşkilat olarak kendisini gösterecektir.
Önce elle, sonra dille müdahale
Zalime itaat var mıdır?
Zalime karşı direnme hakkımız bulunduğuna göre, haksızlıklar karşısında ona itaat etmememiz de gerekir. Bu konu fıkıhta hayli münakaşa edilmiştir. Zalimin kim olduğunu tayin ve tespit edecek olan makamı da bilmek gerekir. Kim kime göre zalimdir? İslâmi esaslara göre adaleti ve nisfeti esas aldığımıza göre kimin zalim olup olmadığına karar verecek makam veya şahıs önemlidir. Herkes birbirini değerlendirecek olursa, birbirine karşı savaş açmış olur.
Zalimin zulmüne rağmen ona itaat gerekir mi? Bu değişik vakalarda değişik birtakım hükümlere bağlanabilir. Peygamberimiz, cemaat halinde namaz kılarken, namazın erkânına uymak şartıyla farklı düşünen bir kimsenin imameti arkasında namaz kılınabileceğini söylüyor. Hadislerde facir bir kimsenin arkasında namaz kılınabileceği ve ‘O’na itaat etmek lazım gelir’ gibi ifadeler de bulunuyor. Bazı fukaha bundan şu sonucu çıkarmışlardır. Zalim bir kimse devletin veya toplumun başına geçecek olursa O’na mutlaka itaat edilmelidir. Çünkü zulüm karşısında itaatsizlik cemiyette parçalanmalara, fitneye ve dağılmalara sebep olur. Bunu önlemek için itaat edilir, ama ıslah edilmeye çalışılır, burada “emri bil maruf nehyi anil münker” devreye girer. Zalimin zulmünü kırmak için mücadele edilir. Eylem yapılır, eyleme gücünüz yetmiyorsa söz söylenir. Söze gücünüz yetmiyorsa, buğz edilir. Zulme karşı durmak esası vardır, ama şekilleri farklı zamanlarda, farklı yerlerde ve farklı konularda ayrı ayrı değerlendirilmelidir.
Kaynak: Vakit Gazetesi (2004)
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.