Zalime karşı dua silahını kullanma zamanı
Müslüman toplumun sığınağı Aziz, İntikam Sahibi olan, hiçbir mazlumun âhını geri çevirmeyen Âdil-i Mutlak'a el açmak
Mehmet Paksu'nun yazısı:
Dünya tarihinde hiçbir zaman zalimler kazanmadı, kazanmazlar da... Hiç ayırım gözetmeden insan kanı akıtanlar başarıya ulaşmadı, ulaşamazlar da... Hepsi, ama hepsi akıttıkları kan gölünde boğuldular, lanetlerle anıldılar, halen de anılıyorlar. Merhamet ve şefkat duygusunu körelterek gözlerini kan bürüyenler beşer hafızasını kan lekesiyle kirlettiler.
'90'lı yılların sonunda ve 2000'in başında müteaddit defalar İsrail'e, Filistin topraklarına seyahatte bulundum. Hafızama çakılan iki tablo, çok canlı olarak sürekli gözümün önüne dikiliyor.
Birisi, avını gözetlercesine eli sürekli tetikte, yüzünde kalın intikam çizgileri belirmiş, kendi geleceğinden endişeli, son derecede korkak, en ufak bir harekette gözü dönmüşçesine önündekini taramayan hazır bir İsrail askeri; öteki tarafta suskun, sessiz, masum ve o kadar da mağdur, kelimenin tam anlamıyla yuvasında çırpınan bir güvercin yavrusu Filistinli Müslümanlar.
Çocukluğumda, vicdanının sesine kulağını tıkayarak bir lokma et yemek için o yavruların annelerine tuzak kurarak avlayan gençleri hiç affetmemiştim. Kaderin garip bir cilvesi olacak ki, ileriki yıllarda bu gençlerin bir şekilde ettiklerinin cezasını çektiklerini ibretle görecektim, duyacaktım ve hafızam beni sürekli çocukluğumun o eli-ayağı bağlı çaresizliğime götürecekti.
Bir kısmı altmış yıldır, büyük bir kısmı ise kırk yıldan bu yana, neredeyse tamamına yakını ise son on yıldır İsrail'in o akla, hayale gelmez tecridi, ablukası, kuşatması, kahrı ve zulmü altında ezilen, bir parça ekmeğe, bir damla ilaca, bir gram özgürlüğe hasret Filistinliler günlerini geçiriyor. Hem de dünyanın gözü önünde, Batılı ve "Batılılaşmış" vurdumduymaz seyircilerin önünde...
Avrupa'sı, Amerika'sı, Ortadoğu'nun kralları, petrol ve dolar milyarderleri önünde kan revan içinde kıvranan masum Filistinli bebeler... Yılın şu son günlerinde insanlık, kaybını peşinen yaşadığı bir sınavın içinde, Türkiye'yi hariç tutarsak, İslam devletleri ve yöneticileri büyük bir vebali omuzlamış olarak bir şaşkınlık halinde, nutku tutulmuş, elleri böğründe öylece çaresiz bekliyor.
Müslüman topluma ise tek bir sığınak kalıyor. Aziz, İntikam Sahibi olan, hiçbir mazlumun âhını geri çevirmeyen Âdil-i Mutlak bir Kudrete ellerini açmış, içleri kanayarak, kalpleri tutuşarak, gözlerinden yaş boşalarak dua üstüne duaya durmuşlar.
Merhamet ve Şefkat Peygamberinin izinde giderek, Onu kendilerine rehber alarak İlahi dergâha şikayette bulunuyorlar. O ki Bedir, Uhud, Hendek ve Huneyn gibi bizzat katıldığı gaza meydanlarında, Mute gibi Medine'den yönettiği o kanlı çarpışma demlerinde elini sürekli Rabbine açmıştı, günlerce, aralıksız gözyaşlarıyla çölü yeşertircesine duaya açılmıştı.
Duaları öyle mucizevî sonuçlar getirmişti ki, düşman sürüsü gelip geldiğine pişman olmuş, özellikle Hendek savaşından sonra bir daha geri dönmemek üzere kendi akıbetini hazırlamış, kendi yurduna hapsolmuş, Mekke'den çıkamaz hale gelmişlerdi.
Sonunda Mekke'nin fethiyle başarı, zafer ve nusret duaya duran ellere ihsan edilmişti. "Dua mü'minin silâhı" gerçeğinden hareket ederek zalimleri Allah'ın kahrına havale ederek, mazlumların kurtuluşuna dua etmek hepimizin elinden gelir.
Bugün