Zalimlere karşı şu ayetin kalesine sığının

Zalimlere karşı şu ayetin kalesine sığının

Günün Risale-i Nur dersi

Bismillahirrahmanirrahim

İşte, ey mü’minler!
Ehl-i iman aşiretine karşı tecavüz vaziyetini almış ne kadar aşiret hükmünde düşmanlar olduğunu bilir misiniz? Birbiri içindeki daireler gibi yüz daireden fazla vardır. Herbirisine karşı tesanüd ederek, el ele verip müdafaa vaziyeti almaya mecburken, onların hücumunu teshil etmek, onların harîm-i İslâma girmeleri için kapıları açmak hükmünde olan garazkârâne tarafgirlik ve adâvetkârâne inat, hiçbir cihetle ehl-i imana yakışır mı? O düşman daireler, ehl-i dalâlet ve ilhaddan tut, tâ ehl-i küfrün âlemine, tâ dünyanın ehvâl ve mesâibine kadar, birbiri içinde size karşı zararlı bir vaziyet alan, birbiri arkasında size hiddet ve hırsla bakan, belki yetmiş nevi düşmanlar var.

Bütün bunlara karşı kuvvetli silâhın ve siperin ve kal’an, uhuvvet-i İslâmiyedir. Bu kal’a-i İslâmiyeyi küçük adâvetlerle ve bahanelerle sarsmak, ne kadar hilâf-ı vicdan ve ne kadar hilâf-ı maslahat-ı İslâmiye olduğunu bil, ayıl.

Ehâdis-i şerifede gelmiş ki: “Âhirzamanın Süfyan ve Deccal gibi nifak ve zındıka başına geçecek eşhâs-ı müdhişe-i muzırraları, İslâmın ve beşerin hırs ve şikakından istifade ederek, az bir kuvvetle nev-i beşeri hercümerc eder ve koca âlem-i İslâmı esaret altına alır.”

Ey ehl-i iman!
Zillet içinde esaret altına girmemek isterseniz, aklınızı başınıza alınız.

İhtilâfınızdan istifade eden zalimlere karşı اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ اِخْوَةٌ (“Mü’minler ancak kardeştirler.” Hucurat Sûresi, 49:10) kal’a-i kudsiyesi içine giriniz, tahassun ediniz. Yoksa, ne hayatınızı muhafaza ve ne de hukukunuzu müdafaa edebilirsiniz.

Malûmdur ki, iki kahraman birbiriyle boğuşurken, bir çocuk ikisini de dövebilir. Bir mizanda iki dağ birbirine karşı muvazenede bulunsa, bir küçük taş, muvazenelerini bozup onlarla oynayabilir; birini yukarı, birini aşağı indirir. (Mektubat, Yirmi İkinci Mektup)

Bediüzzaman Said Nursî

SÖZLÜK:
adâvet : düşmanlık
âhirzaman : dünya hayatının kıyamete yakın son devresi
alâka : bağlantı
âlem-i İslâm : İslâm dünyası
beşer : insanlık
düstur-u âliye : yüce kanun, kural
düstur-u hayat : hayat kanunu
ehâdis-i şerife : Peygamber Efendimizin (a.s.m.) mübarek söz, fiil ve hareketleri veya onun onayladığı başkasına ait söz, iş veya davranışlar
ehl-i iman : Allah’a ve Allah’ın bildirdiklerine inanan
esaret : esirlik, kölelik
eşhâs-ı müthişe-i muzırra : müthiş zararlı kişiler
hayat-ı içtimaiye : sosyal hayat
hercümerc : darmadağın, alt-üst
hırs : aç gözlülük
hilâf-ı maslahat-ı İslâmiye : İslâmın yararına ters, aykırı
hilâf-ı vicdan : vicdana aykırı
husumetkârâne : düşmanca
ihtilâf : anlaşmazlık
ihtiras : bir şeyi aşırı isteme
istifade etme : faydalanma
kal’a-i İslâmiye : İslâm kalesi
kal’a-i kudsiye : kutsal kale
malûm : bilinen
mesâib : musibetler, zorluklar
mizan : terazi, denge
muhafaza : koruma, saklama
muvazene etme : dengeye getirme, ölçme, karşılaştırma
müdafaa etme : savunma
nev-i beşer : insanlık
nevi : tür
nifak : münafıklık, ikiyüzlülük
sefâlet-i dünyeviye : dünyada sıkıntılar içinde olma
Süfyan : âhirzamanda gelip İslâm dinini yıkmak için çalışacak olan dinsiz ve münafık şahıs
şekavet-i uhreviye : âhiretteki sıkıntılar
şikak : ayrılık, parçalanma
tahassun etmek : sığınmak
tarafgir : taraftar
uhuvvet-i İslâmiye : İslâm kardeşliği
zâlim : zulmeden, haksızlık eden
zındıka : dinsizlik, inançsızlık
zillet : alçaklık, aşağılık