Zekat Ramazan orucundan sonra farz kılındı

Zekat Ramazan orucundan sonra farz kılındı

DKM Üniversite seminerlerinde bu hafta zekat konusu işlendi

Ömer Faruk Kaya’nın haberi
RİSALEHABER - Diyarbakır Kültür Merkezi tarafından hazırlanan Üniversite Seminerlerinde bu hafta “Zekat” konusu, Hasan Kızmaz tarafından işlendi. “Zekat Kavramı ve Ölçüsü” ve “Bir Köprü Olarak Zekat” başlıkları altında işlenen seminerin içeriği ise şöyle:

dkm-universite-seminerleri---zekat--hasan-kizmaz.jpg

1- Zekat Kavramı ve Ölçüsü

Zekat’ın lügat anlamına baktığımız zaman nisap miktarı mala paraya sahip olan Müslümanın kırkta birini fakirlere sadaka vermesi ve bu verilen sadakaya denir. (nisap: zekât, sadaka-i fıtır, ve kurban gibi ibadetler için konulan bir zenginlik ölçüsüdür. Borcundan ve asli ihtiyaçlarından fazla olarak bu kadar mala sahip olan kişi dinen zengin sayılır. Böyle bir kişi, zekat ve sadaka almayacağı gibi sadaka-i fıtır vermek ve kurban kesmekle de yükümlü olur. Fazla olan bu malın artıcı olması ve üstünden bir yıl geçmesi halinde zekatın verilmesi gerekir. Zenginliğin sınırı olan nisap Resul-i Ekrem (a. s. m) tarafından belirlemiştir. Hadislerde belirtilen nisap miktarları şöyle sıralayabiliriz; (20 miskal) 80, 18 gr altın ve bunun denginde yani (200 dirhem) gümüş veya bunun tutarında para ve ticaret malı; 40 koyun ve keçi, 30 sığır, 5 deve

Zekat hicretin ikinci yılında Ramazan orucundan sonra farz kılındığı bilinmekte.

Zekat vermeye “Tezkiye” zekat verene de “Müzekki”denir

Zekata aynı zamanda sadaka denmesinin iki sebebi vardır:

1-Malın temizlenip artması

2-İmanda sadakat ve kemale dalalet etmesi

Sadaka:Allah rızası için fakirlere verilen mal, para, ilim gibi insanın muhtaç olduğu her hangi bir şey (Asr-ı Saadette fukara-i müslimin için toplanan zekata dahi bu isim verilir.

Zekat Kur’an-ı Kerimde direkt olsun yahut mana itibarıyla olsun toplamda 43 yerde geçmektedir.

Ayetlerde genel itibarıyla gayba imandan sonra “Kelime-i Şahadet, Namaz, Zekat, Oruç ve Hac’dan “ibaret olan İslam’ın beş temelinden sadece” Namaz ile Zekat zikredilmiştir. Bu iki temelin zikri, örnekleme yoluyla diğerlerine de işarettir. Bu itibarla Kur’an da “Namaz ile Zekat” beraber anıldığın vakit, beş temele işaret edilmektedir.

Zekatla alakalı birkaç genel bilgi vermek gerekirse şöyle ki;

Belli miktarda bulunan nakit paraların ve ticaret mallarının üzerinden bir yıl geçince zekatlarını geciktirmeden hemen verilmesi gerekir. Diğer bir görüşe göre zekatın verilmesi geciktirilmeli farzdır. Sene sonunda hemen verilmesi gerekmez. Zekat borcu olan kimse, bunu hayatta bulunduğu sürece ödeyebilir.

İmam-ı Şafii’ye göre çocukların ve delilerin mallarından zekat verilmesi gerekir. Bunu vekilleri mallarından öderler. Çünkü zekat mala gereken bir haktır.

Bir mal fakire niyetsiz olarak verilince bakılır. Eğer mal henüz fakirin elinde bulunuyorsa zekata niyet edilmesi yeterlidir. Fakat elinden çıkmış ise niyet edilmesi yeterli değildir.

Bir borca kefil olan kimsenin, kefil olduğu borca denk malından zekat vermesi gerekmez. Bu kefaret, borçlunun emri ile olsun yada olmasın eşittir. Çünkü kefilde borçlu demektir.

Çok kimselerin zekatlarını vermeye vekil olan kimse, bunlardan aldığı zekat mallarını birbirine karıştırmaksızın fakirlere vermesi gerektir. Onları birbirine karıştırdıktan sonra verirse kendi adına sadaka vermiş olur ve o zekat mallarını ayrıca vermesi gerekir.

Bir hadis-i şerifte zekatın önemi daha da anlaşılmakta şöyle ki:

“Mallarınızı zekat ile koruyunuz. Hastalıklarınızı sadaka ile iyileştiriniz, bela dalgalarını dua ve niyaz ile karşılayınız.

Resul-i Ekrem (sav)’in hadisinden sonra bu söz de bize zekatın toplumsal hayatta önemini bildirmekte; “Bölüşürsek tok oluruz bölünürsek yok oluruz.

Zekatın sarf yerleri belli ve sayılı olduğundan zekat sarf edilmeyen yerlere de zekatın dışında da hayır yapılması gerektir

Zekat ile sadakanın layık oldukları mevkilerini bulamak için birkaç şart vardır:

1-Sadakayı vermekte israf olmaması

2-Başkasından alıp başkasına vermek suretiyle halkın malından olmayıp kendi malından olması

3-Minnetle in’amın bozulmaması (verilen zekattan dolayı fakir üzerinde bir baskı oluşturulmaması durumu aksi halde zekatın minnet ve in’am olma özelliği bozulur. )

4-Fakir olma korkusuyla sadakanın terk edilmemesi

5-Sadakanın yalnız paraya ve mala münhasır olunmadığı bilinmesi ile ilim, fikir, kuvvet, amel gibi şeylere de muhtaç olanlara bunların sadaka olarak verilmesi

Bu dünyada ve diğer dünyada lazım olacak ilimi öğrenmek nefsin sadakasıdır. Nefis o bilgilerin bir kısmını akla verir. Bu da nefsin akla olan zekatıdır

Sadakayı alan kişi, o sadakayı sefahate değil de hacat-ı zaruriyyesinde sarf etmesi lazım.

Zekatın Oranları:

-Altın, gümüş, para, ticaret malları ile koyun ve keçiden kırkta bir oranında

-İnek, manda ve benzeri büyükbaş hayvanlarda otuzda bir oranında.

-Tarım ürünlerinde; Kuru tarım ise onda bir, sulu tarım ise yirmide bir oranında zekat verilir.

-Devede beş deveye bir koyun zekat verilir.

-Kira geliri getiren ev, dükkan, fabrika, motorlu araçlar, makine gibi malların net gelirinden onda bir, brüt gelirinden yirmide bir oranında zekat verilir. Arazi veya herhangi bir tarla alınmışsa; Şayet orası daha sonrası için daire yapımında kullanılacaksa zekatı gerekmez. Ekilip biçilmek veya alım satım yapılmak amacıyla kullanılacaksa zekatı verilmesi gerekir

-Bal gibi ürünlerde onda bir

-Maden ve definede beşte bir

-Deniz ürünlerinde beşte bir zekat verilir

Zekat Verebilmenin Şartları:

-Müslüman olmak

-Aklı baliğ çağına girmek

-Özgür olmak

-Zekatı verilecek malın kişinin mülkiyetinde olması yani alacağın rehin veya tahsil edilemeyen cinsten olmaması

Zekatın Şartları:

1-Niyet: Zekat verilirken o malın zekat olarak verildiğine niyet etmek gereklidir.

2-Temlik: Zekat miktarının verildiği kişinin mülkiyetine geçmesidir yani alan kişi bu zekatı istediği gibi harcayabileceği şekilde eline geçmesidir. (Mesela herhangi bir kimseye ihtiyacı olan bir şey almak zekat olmadığı gibi fakirlere yemek yedirmek gibi temel, hayati bir ihtiyacın karşılanması dahi zekata dahil değildir. )

Zekat Verilmeyecek Kişiler

-Kişi kendi annesine, babasına, eş ve çocuklarına, dede ve ninesine ve torunlarına veremediği gibi(zaten bunların dinen birbirlerine bakmakla yükümlü olmalarıyka) onlardan zekat olarak da bir şey alamaz. (Şafii fıkıh alimleri verilebilir de demektedir. Lakin toruna verilecek miktar annesine (geline) veya babasına (dâmâda) verilebilir fakat ailenin ihtiyaç sahibi olması gerekir. Bu miktar daha sonra istenirse çocuğa hibe edilebilir.)

-Gayr-ı Müslimlere

-Zenginlere

-Hz. Peygamber’in yakınları (bu emir ile kendini ve yakınlarını her türlü töhmet ve şaibeden uzak tutmak istemiştir)(Başka bir görüşe göre Resul-i Ekrem bu hususta hiçbir şey belirtmemiştir.)

-Karı koca bir birlerine

-Vergi olarak verilen para zekat olarak sayılmaz. (Şöyle ki toplanan vergilerin bir kısmı sadece fakirlerin ihtiyacı için kullanılacaksa ve paralar diğerlerinden ayrı toparlanıyorsa verilen bu miktar zekat sayılır.)

-Bilinmektedir ki dünya pastasının %95 lik kısmını sadece %5 lik kesim tüketmektedir ve geriye kalan %5 lik kısım %95 lik kesime payedilmiştir. Bu da zekatın önemini göstermektedir.

-Yoksullara

-Düşkünlere

-(Zekat toplayan)memurlara

-Gönülleri (İslam’a)ısındırılacak olanlara

-Borçlulara

-Yolculara

-Allah yolunda ilim öğrenene ve çalışana zekat verilmesinde bir engel bulunmamaktadır. (Yani dünyanın herhangi bir yerinde Allah yolunda ilim ile meşgul olduğundan dolayı bulunduğu yerden ayrılamayan ve bundan dolayı nafakasını kazanmaya iktidarı olmayan kişilere

Bunları söyledikten sonra zekat vermenin faydalarından, bizlere kattığı şeylerden ve zekat vermemekle hem dünya da hem de ahirette neler kaybettiğimizden bahsetmek gerekirse şöyle ki;

İhsanlar zekat namına olmazsa, üç zararı var. Bazan da faidesiz gider. Çünki Allah namına vermediğin için, manen minnet ediyorsun; bîçare fakiri minnet esareti altında bırakıyorsun. Hem makbul olan duasından mahrum kalıyorsun. Hem hakikaten Cenab-ı Hakk'ın malını ibadına vermek için bir tevziat memuru olduğun halde, kendini sahib-i mal zannedip bir küfran-ı nimet ediyorsun. Eğer zekat namına versen; Cenab-ı Hak namına verdiğin için bir sevab kazanıyorsun, bir şükran-ı nimet gösteriyorsun. O muhtaç adam dahi sana tabasbus etmeğe mecbur olmadığı için, izzet-i nefsi kırılmaz ve duası senin hakkında makbul olur. Evet zekat kadar, belki daha ziyade nafile ve ihsan, yahut sair suretlerde verip riya ve şöhret gibi, minnet ve tezlil gibi zararları kazanmak nerede? Zekat namına o iyilikleri yapıp, hem farzı eda etmek, hem sevabı hem ihlası, hem makbul bir duayı kazanmak nerede?

Görülmektedir ki Allah’ın bir emri olan zekat verilmediği takdirde nasıl hasaret içinde hasaret edidiği ve bu emrin sırf Allah rızası için yapılması sonucu nasıl kar içinde kar elde etmek mümkün olduğu görülmekte.

Eski Said'in çocukluk zamanından beri hem kendisi, hem babası fakir oldukları halde başkalarının sadaka ve hediyelerini almadığının ve alamadığının ve şiddetli muhtaç olduğu halde hediyeleri mukabilsiz kabul etmediğinin ve Kürdistan âdeti talebelerin tayinatı ahalinin evlerinden verildiği ve zekatla masrafları yapıldığı halde, Said hiçbir vakit tayin almağa gitmediğinin ve zekatı dahi bilerek almadığının bir hikmeti, şimdi kat'î kanaatımla şudur ki: Âhir ömrümde Risale-i Nur gibi sırf imanî ve uhrevî bir hizmet-i kudsiyeyi dünyaya âlet etmemek ve menafi'-i şahsiyeye vesile yapmamak için o makbul âdete ve o zararsız seciyeye karşı bana bir nefret ve bir kaçınmak ve şiddet-i fakr u zarureti kabul edip elini insanlara açmamak haleti verilmişti ki, Risale-i Nur'un hakikî bir kuvveti olan hakikî ihlas kırılmasın. Ve bunda bir işaret-i manevî hissediyordum ki: Gelecek zamanda maişet derdiyle ehl-i ilmin mağlubiyeti, bu ihtiyaçtan gelecektir.

dkm-universite-seminerleri---zekat--hasan-kizmaz-001.jpg

2-Bir Köprü Olarak Zekat

لَيْسَ لْلاِنْسَانِ اِلاَّ مَا سَعَى ٭ كُلُوا وَ اشْرَبُوا وَ لاَ تُسْرِفُوا

Ferman-ı esasîsiyle: "Beşerin saadet-i hayatiyesi, iktisad ve sa'ye gayrette olduğunu ve onunla beşerin havas, avam tabakası birbiriyle barışabilir. " diye Risale-i Nur bu esası izaha binaen kısa bir-iki nükte söyleyeceğim:

          Birincisi: Bedevilikte beşer üç-dört şeye muhtaç oluyordu. O üç-dört hacatını tedarik etmeyen on adedde ancak ikisi idi. Şimdiki garb medeniyet-i zalime-i hazırası sû'-i istimalât ve israfat ve hevesatı tehyic ve havaic-i gayr-ı zaruriyeyi, zarurî hacatlar hükmüne getirip görenek ve tiryakilik cihetiyle şimdiki o medenî insanın tam muhtaç olduğu dört hacatı yerine, yirmi şeye bu zamanda muhtaç oluyor. O yirmi hacatı tam helâl bir tarzda tedarik edecek, yirmiden ancak ikisi olabilir. Onsekizi muhtaç hükmünde kalır. Demek bu medeniyet-i hazıra insanı çok fakir ediyor. O ihtiyaç cihetinde beşeri zulme, başka haram kazanmaya sevk etmiş. Bîçare avam ve havas tabakasını daima mübarezeye teşvik etmiş. Kur'an'ın kanun-u esasîsi olan "vücub-u zekat, hurmet-i riba" vasıtasıyla avamın havassa karşı itaatini ve havassın avama karşı şefkatini temin eden o kudsî kanunu bırakıp burjuvaları zulme, fukaraları isyana sevk etmeye mecbur etmiş. İstirahat-ı beşeriyeyi zîr ü zeber etti!

Buradan anlayabiliriz ki bu zamanda neden zekatın verilmesi azalmış, hem de bir çokların ihtiyaç olmamasına rağmen ihtiyaçlaştırma sonucunda bir çok yeni şey alma isteği kazancın dahi haram helal oluşuna pekte bakılmaması sonucunu çıkarmış olmaktadır.

İşaratül İ’caz’da ispat edildiği gibi bütün ihtilalat-ı beşeriyenin maden bir kelime olduğu gibi bütün ahlak seyyiyenin menba-ı dahi bir kelimedir.

Birinci kelime: "Ben tok olayım, başkası açlıktan ölse bana ne. "

İkinci kelime: "Sen çalış, ben yiyeyim. "

Evet hayat-ı içtimaiye-i beşeriyede havas ve avam, yani zenginler ve fakirler, müvazeneleriyle rahatla yaşarlar. O müvazenenin esası ise: Havas tabakasında merhamet ve şefkat, aşağısında hürmet ve itaattir. Şimdi birinci kelime, havas tabakasını zulme, ahlâksızlığa, merhametsizliğe sevketmiştir. İkinci kelime, avamı kine, hasede, mübarezeye sevkedip rahat-ı beşeriyeyi birkaç asırdır selbettiği gibi; şu asırda sa'y, sermaye ile mübareze neticesi herkesçe malûm olan Avrupa hâdisat-ı azîmesi meydana geldi. İşte medeniyet, bütün cem'iyat-ı hayriye ile ve ahlâkî mektebleriyle ve şedid inzibat ve nizamatıyla, beşerin o iki tabakasını musalaha edemediği gibi, hayat-ı beşerin iki müdhiş yarasını tedavi edememiştir. Kur'an, birinci kelimeyi esasından "vücub-u zekat" ile kal'eder, tedavi eder. İkinci kelimenin esasını "hurmet-i riba" ile kal'edip tedavi eder.

Her asırda geçerli olmuştur ki ne zaman bir ihtilal olmuş, toplumsal bir düzensizlik, bir bozulma görülmüş, bakıldığında o toplumun zekattan uzak durduğu ve faizle iş yapmış olduğu görülmektedir. Bundan anlayacağımız üzere zekatın verilmesi faizin tamamıyla bitirilmesi toplumların yaşam düzeyini arttırmakta ve toplumsal düzen oluşturmakta.

Ayrıca baktığımızda toplum da bir uzaklık olduğu zaman zekâttan hem Allah’ın bir emrinin yapılmamasından ötürü uhrevi bir mesuliyet bulunur hem de dünyada dahi onun bir cezası nevinden bir azap görmekte Üstad Hazretleri İkinci Dünya savaşının zekatın terkinden sebep çıktığının bildirmektedir. Üstad Hazretleri Lemaat adlı eserinde, şu an içinde olduğumuz bela ve musibetlerin tedavisinin ancak zekata sarılmak ve toplum olarak faizden tamamıyla uzak durmakla olabileceğini belirtmiştir.

Kur’an tefsiri olan Risale-i Nur’dan anlıyoruz ki zekat vermemek her ne sebepten olursa olsun bu paranın ve malın bize kalmayacağı ve yukarıda saydıklarımızın yanında paramızın dahi elimizden çıkacağı veya herhangi bir musibet ve belanın gelip o miktar kadar zarar vermesi o malın her türlü elimizden çıkacağı ve ahirete elemini çekeceğimiz anlaşılmaktadır.

Havastan avama merhamet ve ihsan ve avamdan havasa karşı hürmet ve itaatı temin edecek zekâttır. Yoksa yukarıdan avamın başına zulüm ve tahakküm iner, avamdan zengine karşı kin ve isyan çıkar.

Hem İslâmiyet, havastan ziyade avamın tahassüngâhı olmuştur. Vücub-u zekat ve hurmet-i riba ile; havassı, avamın üstünde müstebid yapmak değil, bir cihette hâdim yapıyor.

Nasıl ki zekat vermek malı temizler ve bereketli bir hale getirir aynen öyle de iktisad dahi malda bir sebebi berekettir.

Havas ve avam tabakaları arasındaki ilişkinin ve yardımlaşmanın en birinci yolu elbette ki zekat ve zekatın birer nevi olan sadaka ve teberrüklerdir. Bu yüzdendir katiyen zekat terkedilmemelidir.

Kaynak: RisaleHaber.com

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.