Zulmedenleri o korkunç ses yakaladı da bulundukları yerde çöküp kaldılar
Ayet meali
Bismillahirrahmanirrahim
Cenab-ı Hak (c.c), Hûd Suresi 89-95. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:
89 . (Şuayb dedi ki:) “Ey kavmim! Bana olan ayrılık (bu düşmanlığınız), sakın sizi Nûh kavminin veya Hûd kavminin veya Sâlih kavminin başlarına gelenler gibi bir musîbete uğratmasın! Hâlbuki (helâk edilen) Lût kavmi, sizden uzak değildir.”
90 . O hâlde “Rabbinizden mağfiret dileyin, sonra O’na tevbe edin! Şübhesiz ki Rabbim, Rahîm (çok merhamet eden)dir, Vedûd (kullarını çok seven)dir.”
91 . Dediler ki: “Ey Şuayb! Senin söylemekte olduğun şeylerden birçoğunu anlamıyoruz ve doğrusu biz, seni içimizde gerçekten zayıf olarak görüyoruz. Eğer kabîlen olmasaydı, elbette seni taşla öldürürdük. Senin bizim üzerimize bir üstünlüğün de yoktur!”
92 . (Şuayb) dedi ki: “Ey kavmim! Benim kabîlem sizin üzerinize Allah’dan daha mı i‘tibarlı ki, O’nu (ve emirlerini unutup), sırt dönmekle (hesâba almayarak) arkanızda bıraktınız. Muhakkak ki Rabbim, yapmakta olduklarınızı (ilim ve kudretiyle) tamâmen kuşatıcıdır.”
93 . “Ey kavmim! Elinizden geleni yapın; şübhesiz ben de (yılmadan vazîfemi) yapıcıyım! Kendisini rezîl edecek azâbın kime geleceğini ve yalancının kim olduğunu ileride bileceksiniz! Bekleyin, doğrusu ben de sizinle berâber (onu) bekleyiciyim!”
94 . Nihâyet (azab) emrimiz gelince, Şuayb’ı ve berâberindeki îmân edenleri tarafımızdan bir rahmetle kurtardık; zulmedenleri ise o korkunç ses yakaladı da bulundukları yerde çöküp kalmış kimseler oldular.
95 . Sanki orada hiç oturmamışlardı! Dikkat edin! Semûd (kavmi rahmetimizden uzak kalmakla) helâk olduğu gibi, Medyen (halkı) da öyle helâk olsun! (1)
1- “Kavm-i Nûh ve Semûd ve Âd ve Fir‘avun ve Nemrûd gibi bütün muârızlar (karşı çıkanlar) gadab-ı İlâhîyi (İlâhî gazabı) ve azâbını ihsâs edecek (hissettirecek) bir tarzda gaybî tokatlar yedikleri gibi, kāfile-i kübrânın (büyük kāfilenin) Nûh, İbrâhîm, Mûsâ, Muhammed Aleyhimüssalâtü Vesselâm’lar gibi bütün kudsî kahramanları dahi, hârika ve mu‘cizâne (mu‘cize olarak) ve gaybî bir sûrette mu‘cizelere ve ihsânât-ı Rabbâniyeye mazhar olmuşlar (Allah’ın ihsanlarına kavuşmuşlar). Bir tek tokat, hiddeti; bir tek ikram, muhabbeti gösterdiği gibi, binler tokat muârızlara ve binler ikram ve muâvenet (yardım) kāfileye gelmesi, bedâhet derecesinde (apaçık) ve gündüz gibi zâhir (görünen) bir tarzda o kāfilenin hakkāniyetine (haklılığına) ve sırât-ı müstakîmde (doğru yolda) olduğuna şehâdet ve delâlet eder.” (Şuâ‘lar, 6. Şuâ‘, 92)