Abdulkadir MENEK
15 Temmuz destanı ve gelecek vizyonumuz
Türkiye tam üç yıl önce çok dehşetli, tarihe büyük ve kapkara bir ihanet olarak geçen bir kalkışmaya sahne oldu.
Kırk yıl boyunca hoşgörü, hizmet, himmet diyerek insanları kandıran ve büyük bir güce ulaşan dini kisveli bir terör örgütü olan FETÖ, efendilerinden aldığı talimat sonucu devleti bütünüyle ele geçirmek amacıyla harekete geçti.
Şükürler olsun ki bu hain örgüt, devletin bazı yetkililerinin erkenden haber alması ve tedbirler almaya başlaması sonucu planladıkları saatten önce harekete geçince, bu hain plan boyunlarına dolandı.
Milletin ayakta ve uyanık olması, bu dehşetli saldırının bertaraf edilmesi için, çok büyük bir İlahi lütuf oldu.
Bugün artık herkes bu hain örgütün kendi başına hareket etmediğini çok iyi biliyor.
Hangi dünya ülkelerinde ve kimlerin himayesi altında olduğu, zaten bugün saklanmaya ihtiyaç duyulmayan aleni bir hakikat olarak orta yerde duruyor.
Türkiye’deki bütün darbeler ve muhtıraların arkasında ABD ve bu ülkenin istihbarat örgütlerinin olduğu, birçok araştırmaya ve raporlara yıllardır konu olmaya devam ediyor.
27 Mayıs 1960 darbesinden, 15 Temmuz hain darbe girişimine kadar cereyan eden bütün müdahalelerin arkasında, maalesef dost ve müttefik olarak yıllardır kucak açtığımız ülkelerin bulunması da çok dramatik bir gerçek olarak incelenmeye değer.
Dost ve müttefik olarak bağrımıza bastığımız bu ülkeler, önemli konularda kendi talimatları doğrultusunda kararlar alan yöneticilerle çalışmayı bir alışkanlık haline getirdiler.
Aslında Cumhuriyet tarihi, bu açıdan büyük ve derin bir araştırmaya tabi tutulmalı.
Bu millete ve bu devlete, yüzyılı aşkın bir zamandır gerçek bağımsızlığı hep çok gördüler.
Bu milletin iki yakasının bir araya gelmemesi için her türlü oyun ve tertibi, gizli veya açık bir şekilde sahnelemekten asla geri durmadılar.
Çünkü onlar çok iyi biliyorlar ki, bu millet tam anlamıyla bağımsız olsa ve iradesini hiçbir kayıt ve sınırlamaya tabi olmaksızın göstermeyi başarırsa, dünyada hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
İslam âleminin kaynaklarını ve zenginliklerini istedikleri gibi sömüremeyecekler.
İsrail, İslam âleminin ortasında hak-hukuk gözetmeden, rahat ve saldırgan bir şekilde masumların kanını dökemeyecek.
İslam ülkelerinin yönetimleri ve yöneticileri üzerinde, uzaktan kumanda ile ve kirli senaryolarla ile istedikleri tasarruflarda bulunamayacaklar.
Çünkü bu ülke ve bu millet, yüzyıllar boyunca mazlumların ümidi ve dayanağı olmaya devam etmiştir.
Bu gayret ve çalışmalarını asla bir menfaat ve sömürgecilik niyeti ile yapmamıştır.
Bütün bu çalışmaları, ‘’Allah rızası ve İ’la-yı Kelimetullah’’ kavramları çerçevesinde büyük bir mefkure haline getirmiştir.
Son yıllarda yeniden bu yola koyulmanın tezahürlerini göstermiş, mazlum ve masum insanların yardımına koşmayı ve onlara imkânlarını zorlayarak yeniden yardım elini uzatmaya başlamıştır.
15 Temmuz hain darbe girişimini, Türkiye’nin bölgesinde ve İslam ülkeleri nezdinde izlediği yeni politikalar ve yakalamaya başladığı tarihi vizyonu açısından da değerlendirmek gerekir.
15 Temmuz darbe girişimi başarılı olsaydı, Türkiye güney sınırında oluşturulmak istenen kuşatmayı yarmak ve etkisiz hale getirmek için Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekatlarını yapabilir miydi?
15 Temmuz darbe girişimi başarılı olsaydı, bu kadar tehdit, şantaj ve yoğun bir kuşatmaya rağmen, Türkiye Fatih ve Yavuz adlı sondaj gemilerini doğalgaz arama çalışmalarında bulunmak üzere Doğu Akdeniz’e gönderebilir miydi?
15 Temmuz hain girişimi başarılı olsaydı, bırakınız satın alıp ülkesine getirmeyi, S-400 Savunma Sisteminin lafını bile edebilir miydi?
Aslında bu soruları çoğaltabiliriz.
Bütün bunlardan çok açık bir şekilde anlaşılmalıdır ki, mesele tam hükümranlık ve bağımsızlık meselesidir.
15 Temmuz girişimi, ülkemizi kararlarını kendi kendine alamaz hale getirmek ve tam anlamıyla ABD’ye bağımlı hale getirmek için girişilen alçak ve hain bir teşebbüsten başka hiçbir şey değildir.
Bu ihanete ‘’kontrollü darbe girişimi’’ diyenler başta olmak üzere, herkes bu teşebbüsün içinde bulunan insanların iplerinin dışarıda olduğunu ve ülkeyi bir işgal hareketine zemin hazırlamak için bu teşebbüste bulunduklarını çok iyi bilmektedirler.
Fakat maalesef, bazılarının çok basit siyasi çıkarları ile birlikte Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a olan düşmanlıkları dünyalarını o kadar işgal etmiş ki, bu aleni gerçekleri bile ifade etmekten kaçınmayı tercih ediyorlar.
Kırk yılı aşkın bir süre ile hazırlanan, bu milletin manevi değerlerini ustaca ve haince istismar ederek yalan, aldatma ve takiyye üzerine bina edilen bir örgütün, ağır bir bedel ödenmiş bile olsa gerçek yüzünün ortaya çıkmış olması, istikbalin çok daha güzel ve parlak bir şekilde inşa edilmesi yolunda, millet olarak hepimiz için yeni bir fırsat olmuştur.
Hiçbir şey iki yüz elli bir şehidin acısını unutturmaz. Fakat hikâyelerinden şunu çok net bir şekilde anlıyoruz ki, bu mümtaz insanların hepsi de manevi mertebelere yükselmiş kahramanlardır ve bu milletin kalbinden ve hafızasından asla silinmeyecektir.
15 Temmuz’da üç evladını birden şehid veren Muzaffer Gülsen’in şu ifadeleri, bu ihanet kalkışmasının önlenmesi için ödenen büyük bedellerin ve yaşanan eşsiz kahramanlıkların muhteşem bir numunesi olarak tarihe altın harflerle yazılacak liyakat ve ehemmiyettedir:
“O gece ‘Ana biz gidiyoruz’ dediler. ‘Çocuklarınız yetim kalır’ deyince, ‘Biz gitmezsek bu ülkede yüzlerce çocuk yetim kalacak’ diyerek gittiler. Sonra evimden üç tabut birden çıktı.”
15 Temmuz hain darbe girişiminin üzerinden tam üç yıl geçti. FETÖ ile mücadelenin hiçbir taviz vermeden ve aralıksız bir şekilde devam etmesi gerekir. Bu mücadelenin çok kolay bir şekilde bitmeyeceği de görülmektedir.
Çünkü bu örgütün hain mensuplarının yurtdışında yaptığı ve doğrudan ülkemizi hedef alan dezenformasyon çalışmaları kesintisiz bir şekilde sürmektedir. Ülkemize zarar vermek için her türlü vasıtaya başvurulmakta ve olumsuz algı oluşturma çalışmalarına, müttefik olarak görülen bazı ülkelerin de desteği ile son sürat devam etmektedirler.
Bu mücadele yapılırken kılı kırk yarmak ve bu yapı ile organik bir bağı olmayan insanlara da zarar vermemek için azami dikkat ve hassasiyet gerekir. Çünkü masum insanlara verilen herhangi bir zararın sonradan telafi edilme imkânı ne yazık ki bulunmamaktadır.
Hakikatte bir cemaat olmayan ve dini bütün mukaddesleri istismar ederek büyüyen FETÖ’yü bahane edip, bütün dini tarikat ve cemaatlere zarar vermek için gayret gösteren ve yetkilileri etkileyerek yönlendirmeye çalışan art niyetli ve suret-i haktan görünmeye çalışan kişi ve gruplara karşı da çok dikkatli olmak, bu mücadelede yetkililerin en önemli görevlerinin başında gelir.
15 Temmuz hain darbe girişiminin üçüncü yıldönümünde, şehidlerimizi bir kez daha rahmet ve mağfiret duaları ile anıyoruz. Rabbim bu kahramanların makamlarını ali eylesin. Kahraman gazilerimizi de saygı ve minnet ile selamlıyoruz.
Millet ve devlet olarak bu kahramanlara çok şey borçluyuz. Hiçbir şeyden korkmadan, adeta ölüme meydan okuyan bu aziz kahramanlar, bu devletin bağımsızlık ve bu milletin de hürriyet beratı olarak canlarını feda etmekten zerre miktar çekinmediler.
Bizlere düşen en büyük vazife, bu büyük manayı asla unutmayarak ve bu şuurla hareket ederek bu ülkeyi geleceğe taşımak, tarihin şanına yakışan, istikbalin ve mazlumların beklediği hakiki vazifesini deruhte ederek, geleceği bu iman ve azim ile yeniden inşa etmek ve aydınlatmaktır.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.