17 Aralık operasyonuna Risale-i Nur’dan yorum

17 Aralık operasyonuna Risale-i Nur’dan yorum

Celal Huyut: Nur cemaatlerinin bu işlerle ilgisi yok

Risale Haber-Haber Merkezi

Van’da uzun yıllardır hizmetlerde bulunan Risale-i Nur talebesi Celal Huyut, 17 Aralık operasyonunun yanlış olduğunu, cemaatlerin siyasi konulara müdahale etmemesi gerektiğini söyledi. Risale-i Nur talebelerinin ve cemaatlerinin gündemdeki hadiselerle yakından ve uzaktan hiçbir alakalarının olmadığına dikkat çeken Huyut, Risale-i Nur’dan yaptığı derlemede Nur talebelerinin gündemdeki konulara nasıl bakması gerektiğine dair ölçüleri bir araya getirdi.

Huyut’un açıklaması şöyle:

Son aylarda vuku bulan ve efkar-ı ammede hükümet-cemaat çekişmesi diye isimlendirilen hadise ve buna bağlı olarak; karşılıklı nahoş ithamlar, gıybetler, birbirinin ayıbını ve kusurunu bulup teşhir etmeler gibi, Kur’ana ve sünnete tamamen muhalif hareketler; bütün ehl-i imanın kalblerini dağıdar etmekte, buna mukabil vatanımızın ve dinimizin düşmanlarına bayram yaptırıp ekmeklerine yağ sürmektedir.

Muazzez üstadımız Bediüzzaman Hazretlerinin güzide talebeleri ağabeylerimizin ve ağabeyler meşvereti divan heyetinin, neşretttikleri lahikaları okuduk çok istifade ettik.

Ancak bu fitnenin devam ettirilmesine binaen; Rabbimizin ihsan ve ikramı ile çok değerli ve ehil kaptanların idaresinde olan Türkiye gemisinde seyahat eden bir Nur talebesi olarak, bu gemiye bir zarar gelmemesi, maddi ve manevi huzurumuzun ve asayişin muhafazası, idari ve manevi bütün müsbet hizmetlerin devamı, geminin salimen yoluna devam etmesi temenni ve niyazı ile Hz. Üstadımızın ısrarla üzerine nazar-ı dikkati çektiği meselelerden üç tanesini; efkar-ı ammeye, bilhassa ben Nur talebesiyim diyenlerin insaflı ve dikkatli nazarlarına arz etmek istiyorum.

1-Mevcut hükümetlere ve meşru idareye karşı daima dostane hareket etmek, manen yardımcı olmak, hiçbir vakit hükümetle ve idare ile mübareze etmemek. Yani; meşru olan ululemre itaat etmek.

2-Her zaman her hadisede daima müsbet hareket etmek, dahilde menfice ve rekabetkarane ve tahripkarane tavırlara girmemek. Yani; asayişi muhafaza etmek.

3-Hizmetleri hiçbir vakit neticelere bina etmemek. Maddi ve manevi dünyevi ve uhrevi, hiçbir gaye ve maksada alet etmemek. Yani; ihlas-ı tammeyi kazanmak.

Şimdi; Risale-i Nur külliyatında bu üç mesele ile alakalı bir kısım ibareleri arz ediyorum. Bu bahislerin geçtiği kısımların daha dikkatlice okunması ile hakikat daha iyi anlaşılacak ve Risale-i Nur talebelerinin ve cemaatlerinin yukarıdaki zikredilen hadiselerle yakından ve uzaktan hiçbir alakalarının olmadığı açıkça görülecektir. Cenab-ı Hak’tan bu hataları yapanları, en kısa zamanda akl-ı selime, dikkat ve ferasete getirmesini niyaz ediyoruz. Amin.

(Risale-i Nur’dan iktibas edilen sahife numaraları Envar Neşriyat’a göredir.)

“Hem Süphan Dağı kadar, İslamiyet’in izzet ve şerefine çalışan güruh-u mücahidini, acip bahanelerle en fena derekesine indirip, millete düşman gibi gösteriyorlar. Hem de Avrupa’nın terbiyesinin neticesi olarak:(Herşeyin güzel tarafına bak) kaidesiyle her şeyin en iyi cihetini nazara almak maslahat iken, en fena cihetini nazara alıp mütemadiyen milleti ye’se sevkederek, ruh-u cemaati öldürüyorlar.” (Asar-ı Bediyye / 108)

Ehakkı aramakla bazen hakkı da kaybeder. Hakta ittifak, ehakta ihtilaf olduğundan; bence çok defa hak, ehaktan ehaktır. Ehakkın müddet-i taharrisi zamanında, batılın vücuduna bir nevi müsamaha var. Yani bazen hasen, ahsenden ahsendir.(Asar-ı Bediyye / 114)

Dediler:

-İttihad’a şedid bir muarız idin. Neden şimdi sükut ediyorsun?

Dedim:

-Düşmanların onlara şiddet-i hücumundan. Düşmanın hedef-i hücumu, onların hasenesi olan azm ü sebattır ve İslamiyet düşmanına vasıta-i temsim olmaktan feragatıdır.

Bence yol ikidir: Mizanın iki kefesi gibi; birinin hıffeti, ötekinin sıkletine geçer. Ben  tokadımı, Antranik ile beraber Enver’e, Vezinelos ile beraber Said Halim’e vurmam. Nazarımda, vuran da sefildir.(Asar-ı Bediyye / 152)

Sual: Nasıl iyilikten fenalık gelir?

Cevap: Muhali talep etmek, kendine fenalık etmektir… Bir dağdan uçmak niyetiyle kendini havalandıran, parça parça olur. Zira onların istedikleri şey, ya bir hükümet-i masumedir… Halbuki şimdi şahs-ı vahid bile masum olamaz. Nerede kaldı; zerratı günahkarlardan mürekkeb bir hükümet, tamamıyla masum olsun. Demek nokta-i nazar, hükümetin hasenatı seyyiatına tereccühüdür.(Asar-ı Bediyye / 321)

Hükümetin işine karışmayacağız. Zira, hikmet-i hükümeti bilmiyoruz. (Asar-ı Bediyye / 420)

Hem de istibdat zamanında bir batman itaat etmişsek, şimdi on batman itaat ve ittihad lazımdır. Zira şimdi sırf menfaati göreceğiz. Çünkü hükümet-i meşruta, hakiki hükümet-i meşruadır. Elhasıl: ittifakta kuvvet var. İttihada hayat var. Uhuvvette saadet var. İtaat-i hükümette selamet var. Hablül metin-i ittihada, ve şerit-i muhabbete sarılmak zaruridir.

(Asar-ı Bediyye / 468)

Elfezleke:  Millet hastadır. Hükümet de hekimdir. En fena zamanda teslim-i nefs ettiğimiz halde, en menfaatli zamanda ittiham ve hodserane etmek; menfaat-i umumiyeyi hedef-i maksad edenin karı değildir. Kuvvet kanunda olsun. Yoksa istibdad münkasım olmuş olur. (Asar-ı Bediyye / 475)

Hem de o kadar geniş daire, ahrara efkar-ı umumiyeden başka serpuş olamadığından, riyaset-i şahsiyenin kat’iyyen aleyhindeyim. Reisimiz ancak hükümettir. (Asar-ı Bediyye / 476)

İttifakta kuvvet, ittihadda hayat, kardeşlikte saadet ve hükümette selamet vardır. İttihadın ipini (zincirini) ve muhabbetin şeridini iyi tutun ki, sizi beladan halas etsin. (Asar-ı Bediyye / 485)

Şimdi cem’iyetimiz bir hükümet-i meşruta-i meşruadır. Hükümet içinde hükümetin zararı görüldü. (Asar-ı Bediyye / 545)

İşte Risale-i Nur, üç ehl-i vukuf heyetinin ve üç mahkemenin incelemesinden geçtiği halde, bu iki vazife-i kudsiyeden başka, kasdî olarak dünyaya, idareye, asayişe dokunacak ciheti olmadığına, yirmi senelik hayatım ve yüzotuz Risale-i Nur meydanda cerhedilmez bir hüccettir. (Emirdağ Lahikası-1 (28)

Bu zamanda ehl-i iman öyle bir hakikata muhtaçtırlar ki; kâinatta hiçbir şeye âlet ve tâbi' ve basamak olamaz ve hiç bir garaz ve maksad onu kirletemez ve hiçbir şübhe ve felsefe onu mağlub edemez bir tarzda iman hakikatlarını ders versin. (Emirdağ Lahikası-1 (74)

Elhasıl: Hakikat-ı ihlas, benim için şan ü şerefe ve maddî ve manevî rütbelere vesile olabilen şeylerden beni men'ediyor. Hizmet-i Nuriyeye gerçi büyük zarar olur; fakat kemmiyet keyfiyete nisbeten ehemmiyetsiz olduğundan, hâlis bir hâdim olarak, hakikat-ı ihlas ile, herşeyin fevkinde hakaik-i imaniyeyi on adama ders vermek, büyük bir kutbiyetle binler adamı irşad etmekten daha ehemmiyetli görüyorum. (Emirdağ Lahikası-1 (75)

Risale-i Nur, dünyada her cereyanın fevkinde bulunması ve umumun malı olması cihetiyle, bir tarafa tâbi' ve dâhil olmaz. Belki mütecaviz dinsizlere karşı haklı tarafa yardımcı olur ve dost olur ve ihtiyat kuvveti hükmünde onlara bir nokta-i istinad olur.(Emirdağ Lahikası-1 (160)

Evet o ehl-i iman, lisan-ı hal ile diyecek ki: Madem bu hakikatı, bu kadar şiddetli düşmanları çürütemediler ve itiraz edemiyorlar ve şakirdleri, haktan başka onun hizmetinde hiçbir maksad taşımıyorlar; elbette o hakikat, ayn-ı hak ve mahz-ı hakikattır diye bin bürhan kadar bir delil hükmünde imanını kuvvetlendirir ve kurtarır. (Emirdağ Lahikası-1 (215)

Nur Risalelerinin ve Nurcuların siyasetle alâkaları yok ve Risale-i Nur, rıza-i İlahîden başka hiç bir şeye âlet edilmediğinden, mümkün olduğu kadar Risale-i Nur'un mensubları, içtimaî ve siyasî cereyanlara karışmak istemiyorlar.(Emirdağ Lahikası-2 (36)

Bu keşmekeş dünyasında, imanı kurtaracak ve muannidlere kat'î kanaat verecek bir tarzda; yani hiç bir şeye âlet olmayacak bir tarzda, bir Kur'an dersi vermek lâzımdır ki; küfr-ü mutlakı ve mütemerrid ve inadçı dalaleti kırsın, herkese kat'î kanaat verebilsin. Bu kanaat da bu zamanda, bu şerait dâhilinde, dinin hiçbir şahsî, uhrevî ve dünyevî, maddî ve manevî bir şeye âlet edilmediğini bilmekle husule gelebilir. (Emirdağ Lahikası-2 (79)

Rıza-yı İlahîden başka vazife-i fıtriye-i ilmiyenin sevkiyle yalnız ve yalnız imana hizmetin kendisi ayn-ı ücret bana gösterilmiş.(Emirdağ Lahikası-2 (106)

Böyle bir derse bu zamanda bu şerait dâhilinde hiçbir şahsî ve uhrevî ve dünyevî, maddî ve manevî bir şeye âlet edilmediğini bilmekle kat'î kanaat gelebilir.(Emirdağ Lahikası-2 (106)

Manevî pekçok kuvveti bulunan bu fedakârın tahammülü ve maddî kuvvetle ve menfî cihette mukabele etmemesinin hikmeti nedir? İşte bunu size ve umum ehl-i vicdana ilân ediyorum ki; yüzde on zındık dinsizin yüzünden doksan masuma zarar gelmemek için, bütün kuvvetiyle dâhildeki emniyet ve asayişi muhafaza etmek için, Nur dersleriyle herkesin kalbine bir yasakçı bırakmak için Kur'an-ı Hakîm ona o dersi vermiş. (Emirdağ Lahikası-2 (107)

Bütün Nurcuların bu çok taifelerinin umumen bütün maksadları, Kur'an-ı Mecid'in hidayetinden ve hakaik-i imaniye ile nurlanmaktan ibarettir. Bütün çalışmaları ilm ü irfan ve hakaik-i imaniyeyi neşretmektir. Bundan başka bir şeyle iştigal ettikleri bilinmiyor. Yirmisekiz seneden beri dehşetli mahkemeler dessas ve kıskanç muarızlar, bu kudsî hizmetten başka onlarda bir maksad bulamadıkları için onları mahkûm edemiyorlar ve dağıtamıyorlar.(Emirdağ Lahikası-2 (169)

Yani, hariçteki düşmanların tecavüzlerine karşı dâhildeki adaveti unutmak ve tam tesanüd etmektir. Hattâ en bedevi taifeler dahi bu kanun-u esasînin menfaatini anlamışlar ki, hariçte bir düşman çıktığı vakit, o taife birbirinin babasını, kardeşini öldürdükleri halde, o dâhildeki düşmanlığı unutup, hariçteki düşman def' oluncaya kadar tesanüd ettikleri halde; binler teessüflerle deriz ki: Benlikten, hodfüruşluktan, gururdan ve gaddar siyasetten gelen dâhildeki tarafgirane fikriyle, kendi tarafına şeytan yardım etse rahmet okutacak, muhalifine melek yardım etse lanet edecek gibi hâdisatlar görünüyor. (Emirdağ Lahikası-2 (175)

İşte bunun için hayat-ı içtimaiye ve vatanımıza dehşetli bir tehlike teşkil eden bu partinin iktidara gelmemesi için, Demokrat Parti'yi, Kur'an ve vatan ve İslâmiyet namına muhafazaya çalışıyorum. (Emirdağ Lahikası-2 (206)

Ve cihad-ı maneviyenin en büyük şartı da; vazife-i İlahiyeye karışmamaktır ki, "Bizim vazifemiz hizmettir, netice Cenab-ı Hakk'a aittir; biz vazifemizi yapmakla mecbur ve mükellefiz." (Emirdağ Lahikası-2 (241)

Biz dünyaya bakmıyoruz. Baktığımız vakitte onlara yardımcı olarak çalışıyoruz. Asayişi muhafazaya müsbet bir şekilde yardım ediyoruz. İşte bu gibi hakikatlar itibariyle, bize zulüm de etseler hoş görmeliyiz.(Emirdağ Lahikası-2 (243)

Onun için benim Nur âhiret kardeşlerim, ehven-üş şerr deyip bazı bîçare yanlışçıların hatalarına hücum etmesinler. Daima müsbet hareket etsinler. Menfî hareket vazifemiz değil. Çünki dâhilde hareket menfîce olmaz. Madem siyasetçilerin bir kısmı Risale-i Nur'a zarar vermiyor, az müsaadekârdır; ehven-üş şerr olarak bakınız. Daha a'zam-üş şerden kurtulmak için; onlara zararınız dokunmasın, onlara faideniz dokunsun.(Emirdağ Lahikası-2 (245)

Evet yol iki görünüyor. Cadde-i Kübra-yı Kur'aniye olan şu mesleğimizden şimdi ayrılanlar, bize düşman olan dinsizlik kuvvetine bilmeyerek yardım etmek ihtimali var. İnşâallah Risale-i Nur yoluyla Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın daire-i kudsiyesine girenler; daima nura, ihlasa, imana kuvvet verecekler ve öyle çukurlara sukut etmeyeceklerdir. (Lem'alar, 163)

Hadîsteki ihtilaf ise, müsbet ihtilaftır. Yani: Herbiri kendi mesleğinin tamir ve revacına sa'yeder. Başkasının tahrib ve ibtaline değil, belki tekmil ve ıslahına çalışır. Amma menfî ihtilaf ise ki: Garazkârane, adavetkârane birbirinin tahribine çalışmaktır; hadîsin nazarında merduddur. Çünki birbiriyle boğuşanlar, müsbet hareket edemezler. (Mektubat, 268)

Yoksa, mağlub düşecek. Hem dünya için dinini bırakan veya âlet edenlerin nazarlarında, Kur'anın hiçbir şeye âlet olmayan kudsî hakikatları bir propaganda-i siyasette âlet olmuş tevehhüm edilecek. Hem milletin her tabakası; muvafıkı ve muhalifi, memuru ve âmisinin o hakikatlarda hisseleri var ve onlara muhtaçtırlar. Risale-i Nur şakirdleri, tam bîtarafane kalmak için siyaseti ve maddî mübarezeyi tam bırakmak ve hiç karışmamak lâzım gelmiş. (Şualar / 362)

Sâniyen: Risale-i Nur şakirdlerinin değil emniyete ve asayişe zarar vermek, belki bütün kuvvet ve kanaatlarıyla milleti anarşilikten muhafaza ve emniyet ve asayişi temin etmek için çalıştıklarına delil ise, birinci esasta beyan edilmiş.(Şualar/365)

Çok diplomatları kendisine taraftar kazanmak için zemin hazır iken, sırf siyasete karışmamak ve ihlasına zarar vermemek ve hükûmetin nazarını kendine celbetmemek ve dünya ile meşgul olmamak için, bütün arkadaşlarına yazıp ki: "Sakın cereyanlara kapılmayınız, siyasete girmeyiniz, asayişe dokunmayınız!" dediği… (Şualar / 374)

Kadir-i Küll-i Şey bir dakikada bulutlarla dolmuş cevv-i havayı süpürüp temizleyerek semanın berrak yüzünde ziyadar güneşi gösterdiği gibi, bu zulümatlı ve rahmetsiz bulutları izale edip hakaik-i şeriatı güneş gibi gösterir. Onun rahmetinden bekleriz ki, bize pahalı satmasın. Baştakilerin başlarına akıl ve kalblerine iman versin, o vakit kendi kendine iş düzelir. (Şualar / 439)

Hiç bir akıl kabul eder mi ki; bu adam siyaseti takib ediyor ve maksadı dünyadır ve hükûmete ilişmektir. Eğer fikri, siyaset ve hükûmete ilişmek olsa idi, böyle bir adam birtek risalesinde sarihan, işareten, yüz yerde maksadını ihsas edecekti. (Şualar / 458)

"Ben ihtiyar oluyorum.. bundan sonra kaç sene yaşayacağımı bilmiyorum. Öyle ise bana en mühim iş, hayat-ı ebediyeye çalışmak lâzım geliyor. Hayat-ı ebediyeyi kazanmakta en birinci vasıta ve saadet-i ebediyenin anahtarı imandır; ona çalışmak lâzım geliyor.(Şualar / 462)

Biz ne siyasetle, ne idare ile aslâ alâkası olmayan yalnız dindar, saf halk kitlesiyiz. Bir insana hüsn-ü zan etmek ve kıymet vermek herkesin şahsî bir kanaatıdır.(Şualar / 563)

Bu itibarla siyaset peşinde koşmayı ve devlet mefhumu ile mübareze ithamını şiddetle reddediyoruz. Eğer böyle bir kasd olaydı, yirmibeş seneden beri edna bir tezahür olurdu. (Şualar / 566)

Eski Said sükûtu terkederek bazı gaddar memurların işkencelerine karşı hiddet etmiş; hükûmete değil, belki vazifesini sû'-i istimal eden o memurlara itiraz eylemiş, mazlumane şekvasını yazmış. (Tarihçe-i Hayat (221)

Fakat o risaleler, hükûmetle mübareze ve tenkid için değil, belki bana zulmeden ve memuriyetini sû'-i istimal eden bir kısım memurlara karşıdır. (Tarihçe-i Hayat (231)

Evet Hükûmet-i Cumhuriye, o gizli müfsidlerin vatana ve millete muzır efkârlarını elbette terviç etmez ve tarafdar olamaz. Men'etmek, Cumhuriyet kanunlarının muktezasıdır. Ve öyle müfsidlere tarafdarlık ile, Cumhuriyetin esaslı prensiplerine zıddı zıddına gidemez. Hükûmet-i Cumhuriye, bizim ile o müfsidler mabeyninde hakem hükmünü alsın. Hangimiz zalim ise ve tecavüz ediyorsa; o vakit hakem hükmünü versin ve hâkimlik noktasında hükmünü icra etsin. (Tarihçe-i Hayat (241)

Ben Hükûmet-i Cumhuriyeyi, ilcaat-ı zamana göre bir kısım kanun-u medenîyi kabul etmiş ve vatan ve millete zarar veren dinsizlik cereyanlarına meydan vermeyen bir Hükûmet-i İslâmiye biliyorum. (Tarihçe-i Hayat (251)

Bu sebeble asayişi ihlâl yolunda yüzde on câni yüzünden, doksan masumun hayatını tehlikeye ve zarara sokmayı adalet-i İlahiye ve hakikat-ı Kur'aniye şiddetle men'ettiği için; biz bütün kuvvetimizle bu ders-i Kur'aniyeye ittibaen asayişi muhafazaya kendimizi dinen mecbur biliriz. (Tarihçe-i Hayat (653)

Bizim iman derslerimiz anarşiye karşıdır, bozgunculuğa karşıdır, farmasonlara ve komünistlere karşıdır. Memleketin bütün zabıta dairelerinden sorulsun, beşyüz bin Nur irfan mektebi talebesinden birinin olsun nizam ve intizama aykırı bir vukuatı var mıdır? Yoktur. (Tarihçe-i Hayat (652)

Risale-i Nur'un gayesi de, içtimaî nizam ve intizamı kalblere yerleştirmektir. Siyasî rical, siyasî sahada nizam-ı içtimaîyi, milletin hak ve hürriyetlerini temine çalıştıkları gibi, Risale-i Nur müellifi de manevî sahada, kalblerde bunları yerleştirmeye çalışıyor. Gayeler müşterektir. (Tarihçe-i Hayat (654)

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
25 Yorum