Hutbe-i Şamiye semineri: İslam Dünyası İçin Fecr-i Sadık Geliyor

Hutbe-i Şamiye semineri: İslam Dünyası İçin Fecr-i Sadık Geliyor

Üsküdar Üniversitesi, Çarşı Yerleşkesinde, Risale-i Nur Enstitüsü, Şekercihan Derneği ve Çağın Vicdanı Kulübü’nün birlikte organize ettiği Prof. Dr. Adem Ölmez ile “Şam’ın Tarihi Misyonu ve Hutbe-i Şamiye” isimli seminer gerçekleştirildi

Haber: Sabahat Beyza Kağan
Fotoğraf: Enes Çelik

BAHAR MEYVESİ MÜNAZARAT VE MUHÂKEMAT, KIŞ MEYVESİ HUTBE-İ ŞAMİYE

Prof. Adem Ölmez, Bediüzzaman’ın II. Meşrutiyet sonrası yaptığı hizmetlerden bahsetti. Bediüzzaman’ın 1910 yılında İstanbul’dan doğuya geri döndüğünde geniş bir coğrafyada bahar ve kış seyahati olarak isimlendirdiği iki seyahat gerçekleştirdiğini; bahar seyahatinin meyvesi Münazarat ve Muhâkemat, kış seyahatinin meyvesinin ise Hutbe-i Şamiye olarak ortaya çıktığını ifade etti.

BEDİÜZZAMAN’IN ŞAM SEYAHATİNİN SEBEBİ NE OLABİLİR?

Ölmez, “Bediüzzaman’ın Şam seyahatinin sebebi ne olabilir” sorusunu gündeme sordu ve bu seyahatin sadece hacca gitmek için başlanan bir yolculuk olarak düşünülemeyeceğine dikkat çekerek; “İslam dünyasının geleceği ile ilgili görüşlerini paylaşmak istiyordu. Bunun yapılacağı en iyi yer Şam’dı. Şam’ın tarihi bir misyonu ve güncel bir entelektüel yapısı vardı, bundan dolayı İslam dünyasına mesaj vermek için Şam’ı seçmiştir” ifadelerini kullandı.

Ölmez, “Mekke, şehirlerin tacı, ibadet ve kulluk yeri; Medine, şehirlerin annesi, şefkatli belde; Bağdat, bilginin, gücün ve adaletin mekanı; Kahire, zenginliğin ve bilimin merkezi, Semerkand, mana ve tasavvuf şehri; Kurtuba, felsefe ve özgürlük diyarı, İstanbul, dünya hakimiyetinin sembolü. Şam ise, Emeviler ile sistemleşmenin, çelişkiler içinde düzenin, ihtirasların şehri. Şam-ı Şerif’tir” dedi.

Şam hakkında 35 tane hadis nakledildiğini ifade eden Ölmez, Risale-i Nur’da da gündem edilen, “Şam, haşir ve neşir yeridir” hadisine atıf yaptı.

whatsapp-image-2025-01-05-at-21-51-35-1.jpeg

DEVLET GELENEĞİ, KURUMLARI VE MANTIĞI OLUŞTU

Şam’ın şeairlerine dikkat çeken Ölmez, "İslam tarihindeki ilk mescit Kuba mescididir. Daha sonra Medine’de Mescid-i Nebevi, ardından Kufe, Basra mescitleri ve Şam Emevi Camii yaptırılmıştır. Caminin içinde yer alan Hz. Yahya Makamı, Emevi Camii’deki Minaretü’l-beyza; Halid b. Velid, Hz. Hüseyin, Bilal Habeşi, Selahaddin Eyyübi, Muhyiddin Arabi, Mevlâna Halid-i Bağdadi gibi büyük zatların türbesi yine Şam şehrinde yer almaktadır” şeklinde konuştu.

Ölmez, Şam’ın hilafetin ısırıcı saltanata tam anlamıyla dönüştüğü yer olduğunu da ifade ederek, Şam’ın aynı zamanda fetih şehri olduğunu, Şam merkezli Emevi devletinin batıda Kuzey Afrika üzerinden Paris yakınlarına, doğuda Çin ve Hindistan’a, Anadolu üzerinden ise İstanbul’a kadar uzanan bir coğrafyaya kadar genişlediğini harita üzerinden gösterdi. Prof. Ölmez, “Emeviler devrinde İslam toplumu ilk kez bu denli geniş sınırlara ulaştı. Devlet geleneği, kurumları ve mantığı oluştu. Ancak fetih ile adaletin her zaman birlikte yürümediğine de şahitlik edildi” dedi.

whatsapp-image-2025-01-05-at-21-51-35-2.jpeg

İSLAM DÜNYASINA DARBE VURANLARIN İLK HEDEFİ HİCAZ DEMİRYOLU OLDU

Osmanlı Dönemi açısından Şam’a bakıldığında ise Yavuz Sultan Selim’in ilk olarak Şam’a girdiğini, Şam’ın imarı bağlamında Kanuni döneminde Süleymaniye Külliyesi’nin, Abdülhamit Döneminde, Hamidiye Çarşısı, Şam Tren İstasyonunun yapıldığını belirtti. Telgrafın Şam’dan Medine’ye ulaştığı anda yapılan Telgraf Anıtı ve Süleymaniye Külliyesinin içinde Türkiye istemediği için oraya defnedilen Vahdettin’in türbesini hatırlatan Ölmez, Hicaz Demiryolu projesini anlattı:

“İslam dünyasının hızlı bir şekilde mübarek beldelerde buluşmasına imkân sağlayan çok faydalı bir hizmet olduğu, 3 yıl gibi kısa bir zamanda 1 milyon insanın Hac, umre yapmasına vesile olurken, İslam dünyasına darbe vuranların ilk işinin bu tren yolunu hedef almaları da yapılan hizmetin büyüklüğünü göstermektedir.”

whatsapp-image-2025-01-05-at-21-51-35-3.jpeg

ŞAM HUTBELERİNE

Farklı dönemlerde irad edilen “Şam Hutbelerine” dikkat çeken Ölmez, “Selahattin Eyyübi Emevi Camiinde Kudüs’ün fethine çıkmadan hutbe okuttu. Yavuz Sultan Selim, Mercidabık’ta Memlük ordusunu yendikten sonra Şam’a girdi ve İmam Veliyyüddin Ferfur Sultan’a “el-melikü’l-muzaffer hâdimü’l-haramenyni’ş-şerifeyn” ünvanıyla hitap ettiği cuma hutbesi de burada okundu” dedi.

Bediüzzaman Said Nursi’nin, 1911 yılında Hutbesini okurken 100 ehl-i ilim ve 10 bine yakın insana hitap ettiğini ifade eden Ölmez, bu hutbenin zamanı geçmiş bir ders değil güncelliğini koruyan bir ders niteliğinde dinlenmesi gerektiğini vurguladı.

ECZAHANE-İ KUR’AN’İYEDEN ALTI ÇARE

Hutbe-i Şamiye’de altı hastalığın zikredildiğini, buna karşı eczahane-i Kur’an’iyeden altı çareye yer verildiğini hatırlatan Ölmez, Bediüzzaman’ın 1911’de Sultan Reşad’la Rumeli seyahatine çıktığını ve bu seyahat esnasında; “Trende giderken, iki genç muallimle ‘Asabiyet-i diniyye mi? Asabiyyet-i Milliye mi?’ konusunu müzakere etti. Bu müzakeresini ‘Teşhisü’l-İllet’ adıyla Hutbe-i Şamiye’nin zeyli olarak neşretti. Bu müzakere o dönem tartışılan başka bir hastalık olarak karşımıza çıkıyor menfi milliyet fikri. Bu anlamda 6 + 1 hastalık ve tedavi yöntemini Bediüzzaman ders veriyor” dedi.

Ölmez, sözlerini şöyle tamamladı: “1911’de Şam’da başlayan olaylar bir baharın habercisi olur mu demiştik ama o fecr-i kazip oldu, inşallah bu yaşananlar fecr-i sadık olur ve İslam dünyasında güneşin doğuşuna, mazlumların hürriyetine ve birlik ruhuna hep birlikte şahit oluruz.”

whatsapp-image-2025-01-05-at-21-51-35-4.jpeg

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum