5 kelime ile terörden kurtulma formülü
Yıllardır terör ve anarşi ile içiçe yaşayan Türkiye neden bu illetten kurtulamıyor? Dr. Abdullah Hakimoğlu'nun analizi
Dr. Abdullah Hakimoğlu'nun yazısı:
Anarşiyi Önlemede Risale-i Nur Örneği
Giriş
Anarşist görüşlere göre, günümüz kapitalist toplumu, “bir tek insanlık”tan oluşmaz. Durumları ve işlevleri toplumsal olarak farklı olan, birbirinden farklı iki kampa bölünmüştür: proleterya ve burjuvazi. Anarşist hareket Marksizm, Komünizm ve Bolşevizm kaynaklarından besleniyor. Ancak anarşistler, kendilerini, Komünistlerin ve Bolşeviklerin devletçi anlayışlarına karşı olarak nitelendiriyor, Marksizm’in iki hedefi olan sınıfsız ve devletsiz bir toplum sloganıyla hareket ediyorlar. Buna göre anarşistler hiçbir otoriteyi kabul etmiyor. Onlara göre devlet ve otorite belirli bir sınıfın elinde ve bunlar işçileri, emekçileri eziyorlar, onların haklarını gasp ediyorlar. Bu yüzden hedefleri, herkesin eşit şartlarda yaşadığı bir toplum. Anarşistler bunu şiddete dayalı devrimci metotlarla gerçekleştirmek için çalışıyorlar.
Son 80 yıl içerisinde dünyanın birçok ülkesinde anarşistler boy gösterdi ve örgütlendi. Türkiye’de 80 senedir, devrimci hareketlerin var olduğu bir gerçek. Ülkenin yetmişli yıllarda kan gölüne çeviren de bunlar. Günümüzde terör örgütü PKK ve uzantıları anarşistlik yapıyorlar. Bugün anarşi yerine terör kullanılıyor, anarşist yerine de terörist tercih ediliyor. Anarşi daha genel bir mana ifade ediyor. Toplumsal düzenin, aile ve devlet düzeninin bozulmasına anarşi diyebiliriz. Bunu yapanlar da kendilerini ne olarak isimlendirirlerse isimlendirsinler, anarşisttirler.
Said Nursi’ye Göre Anarşinin Sebepleri
Said Nursi, anarşiyi ahir zaman ile ilgili hadis ve ayetlere göre değerlendiriyor. Hadislerde geçen “Deccal” kavramını ve ayetlerde geçen “Yecüc ve Mecüc” kavramının anarşiyle bağlantısını ele alıyor.
Said Nursi’ye göre Deccal, Hıristiyanların sosyal hayatlarını idare eden rabıtaları bozarak anarşitliğe zemin hazırlamıştır. Ona göre büyük deccal Komünizm ve Bolşevikliktir. Bu cereyanları “dehşetli dinsizlik cereyanları” olarak nitelendirmek de mümkündür.1 Ye’cüc ve Me’cüc’ün Komünistlik içinde ortaya çıkan anarşistlik olduğu yorumunu yapan Said Nursi’ye göre, Fransız ihtilalinde hürriyetperverlik tohumu ve onun aşılamasıyla sosyalistlik türedi, sosyalistlik ise bir kısım mukaddesatı tahrip ettiğinden aşıladığı fikir daha sonra Bolşeviklik’e inkılap etti. Bolşeviklik dahi çok ahlakî, kalbî ve insanî mukaddesleri bozduğundan, elbette ektikleri tohumlar hiçbir kayıt ve hürmet tanımayan anarşistlik mahsulünü verir.
Nursi, bunun sebebini de şu şekilde açıklar:
“Çünkü kalb-i insanîden hürmet ve merhamet çıksa, akıl ve zekavet, o insanları gayet dehşetli ve gaddar canavarlar hükmüne geçirir, daha siyasetli idare edilmez.”2
İşçi sınıfının emeğini kurtarmak için yola çıkan ve her türlü şiddeti mubah sayan inançlara savaş açan Marksizm ve Komünizm’den beslendiğinden anarşistlerin kalbinde hürmet ve merhamet duygusu kalmaz. İnsanî, ahlakî ve kalbî mukaddesleri kaybolan kişiler de, insanları acımadan öldürür, mallarını gasp ederler. Bunu da amaca ulaşmak için normal görürler. Çünkü insanın fıtri olarak serbest bırakılan duygularını ve kuvvelerini ancak inanç ve ahlak ilkeleri sınırlayabilir. İnançsız bir insanda ahlak zaafa uğrar, kuvveler ve duygular ifrat ve tefrit arasında bocalar, bu da insanları acımasız, merhametsiz, kalpsiz yapar.
Komünist Fikirler İnsanlığı Etkilemeye Devam Ediyor
Nursi, kuzeyde çıkan Komünizm’i, “kızıl tehlike” olarak nitelendirerek, bunun anarşistlik tohumunu saçtığını, nesil ve milliyeti mahvettiğini, herkesin çocuklarını kendine alıp karabet ve mülkiyeti izale ettiğini, insanlığın medeniyetini ve sosyal hayatı bütünüyle bozmaya yol açtığını söyler.3 Ona göre Komünistlik perdesi altında anarşistlik, “emniyet-i umumiyeyi” bozmaya dehşetli bir şekilde çalışmaktadır.4 Bugün Komünistler bizim ülkemizde ya da başka ülkelerde sayıca çok gözükmeseler bile komünizmin getirdiği anarşiye, ahlaksızlığa sebep olan inançsızlık ve sınırsız özgürlük fikirleriyle insanlığı etkilemeye devam etmektedirler. Bu yüzden mücadele dinsizliği, inançsızlığı, ahlaksızlığı yayan izmlere karşı, fikirlerle olmalı; ve bu devam etmeli.
Said Nursi, Hazret-i Muhammed’in (s.a.v.) getirmiş olduğu dinin ebedi olan bir kısım hükümlerini nefis ve şeytanın desisesiyle bozmaya çalışan bir cereyanın varlığından bahseder. Bu cereyan insanlık hayatının maddi ve manevi bağlarını bozar, serkeş, sarhoş ve sersem nefisleri başıboş bırakarak hürmet ve merhamet gibi nurani zincirleri çözer. Kokuşmuş heveslerin bataklığında birbirine saldırmak için cebrî bir serbestlik ve istibdadın tıpkısı olan bir özgürlük vermekle dehşetli bir anarşistliğe meydan açar ki bu durumdaki insanları ancak istibdatla idare etmek mümkün olur.5
Bu izahlardan anlaşılmaktadır ki, kişinin inanmış olduğu dininin bağlarından kopmuş olması, nefsinin ve kötü arzularının esareti altına girmesi onu anarşist yapar. O insan maddi ve manevi hiçbir şeyden korkmaz hale gelir. Özellikle de İslam dininin zincirinden çıkanlar başka bir dine de giremez, dinsiz de olamaz. Olsa olsa anarşist olur. Nursi, Emirdağ Lahikası isimli eserinde Risale-i Nur’un esas amacının imanı kurtarmak ve Allah rızasını elde etmek olduğunu bildirdikten sonra, ikinci derecede dünyaya ait bir görevinin de, bu millet ve vatanı anarşistlik tehlikesinden kurtarmak olduğunu ifade eder ve şöyle der: “Çünkü bir Müslüman başkasına benzemez. Dini terk edip İslamiyet seciyesinden çıkan bir Müslüman, dalalet-i mutlakaya düşer, anarşist olur, daha idare edilmez.”6
Terörün silahla önlenmesi mümkün değildir. Onun beslendiği fikri kaynaklarla, fikri olarak mücadele etmek gerekir. Bizim ülkemizde teröristler, çoğunlukla Marksist ideolojilerden beslenmektedir. İslam dininin adını kullanarak terör yapan, anarşiye bulaşan insanlarla da fikri olarak mücadele edilebilir. Bu da ancak, laikliğin bir çok Avrupa ülkesinde olduğu gibi dine karşı değil, dini özgürlüklerin önünü açan bir sistem olarak anlaşılmasıyla ve tatbik edilmesiyle mümkündür. Ne yazık ki ülkemizde laiklik dinsizlere ve ahlaksızlara alabildiğince özgürlük tanırken, dine ve dindarlara kısıtlama getiriyor ve sık sık irtica yaygaralarıyla asayişe yardımcı olmak isteyen samimi dindar Müslümanlar rencide ediliyor. Bu da asayişi bozmak isteyen bazı karanlık güçlerin işine yarıyor. Dine irtica damgasını vuran insanların, anarşi ve terör hesabına çalıştıklarını bilmelidirler. Terörün ve anarşinin panzehiri İslam dinidir. Çünkü İslam dini barış ve kardeşlik dinidir. İslam dini özgürlüğü Allah’a kul olmakla sınırlandırarak, insanları hayvanlardan farklı ve üstün bir konuma getirmektedir.
Bu yüzden Nursi, bu ülkede dindarlara cephe alan insanların, siyaseti dinsizliğe alet etmek istediklerini veya komünistlik perdesi altında bu mübarek vatanda, bilerek veya bilmeyerek, anarşistliği yerleştirmek istediklerini bildirir. Ona göre bir Müslüman, İslamiyet dairesinden çıksa mürted ve anarşist olur. Sosyal hayata bir zehir hükmüne geçer. Çünkü anarşi hiçbir hukuk tanımaz, insaniyet seciyesini canavar hayvanlar seciyesine çevirir. Ahirzamanda gelecek Ye’cüc ve Me’cüc’ün komitesi, anarşistler olduğuna Kur’an işaret ediyor.7
Aynı konuyla ilgili olarak Nursi, bir İsevi’nin Müslüman olması durumda, İsa Aleyhisselam’ı daha fazla seveceğini, bir Musevi’nin Müslüman olması durumunda Musa Aleyhisselam’ı daha fazla seveceğini açıkladıktan sonra, “Fakat bir Müslüman, Muhammed Aleyhisselatü Vesselam’ın zincirinden çıksa, dinini bıraksa, daha hiçbir dine girmez, anarşist olur; ruhunda kemalata medar hiçbir halet kalmaz, vicdanı tefessüh eder, hayat-ı içtimaiyeye bir zehir olur.”der.8
Ahlakta Anarşi
Bu ülkede 1950 öncesinde dinsizlik ve inançsızlık tohumlarının devlet eliyle ekilmesinden dolayı, hiçbir kural tanımayan, ahlaksız, namusları payimal etme arzusunda olan, insanların canına, malına, mülküne zarar veren anarşistler ortaya çıkmıştır. Bu yüzden Nursi’ye göre, günümüzde sosyal hayatı idare eden en önemli bir esas olan hürmet ve merhamet gayet sarsılmıştır. Bazı yerlerde gayet elim ve biçare ihtiyarlar, peder ve valideler hakkında dehşetli sonuçlar veriyor. Risale-i Nur, bu müthiş tahribata karşı girdiği yerlerde mukavemet ediyor. Ona göre Kur’an seddinin sarsılmasıyla ahlakta ve hayatta zulmetli bir anarşistlik ve zulümlü bir dinsizlik fesada ve ifsada başlıyor.9
Nursi, burada anarşinin ahlaki boyutuna da dikkat çekiyor. İhtiyarları, acizleri, zayıfları incitmek, namusları payimal etmek ahlaktaki anarşinin en büyük tezahürlerindendir. Bunu ortadan kaldıracak olan da Kur’an’ın düsturlarıdır. Avrupa insanlığın ortak malı olan teknolojide ileri gitmekle birlikte ahlakta büyük bir anarşi, kargaşa yaşıyor. Avrupa ve Amerika’dan ülkemize gelen insanlar, ülkemizde kendilerini daha güvende hissediyorlar. Biz ise bu güveni laikliği dine özgürlük tanımak olarak anlayarak artıracağımız yerde, ortadan kaldırmak istiyoruz. Ülkede huzursuzluk çıkaran, ahlakta anarşistlik yapan, teröristlik yapan insanların nereden beslendiklerini iyi araştırmak gerekir. Bir insanı haksız yere öldürmenin bütün insanları öldürmek kadar büyük bir cinayet olduğunu söyleyen bir dine inanan ve onu yaşama gayreti içinde olan kişiler herhalde bu tür oyunların içine girmezler ve girmemişlerdir de. İslam’ı terör yapmaya uygun zannederek onu kullananlar, İslam’a en büyük zararı veren kimselerdir. İslam hiçbir zaman anarşi ve terörü desteklemez.
Önemli olan İslam’ı doğru bir şekilde öğrenmektir. Bu açıdan bazı kesimlerin ısrarla görmezden geldikleri Risale-i Nurlar asrımızda doğru İslamiyet’in anlaşılmasında çok önemli bir referanstır. Said Nursi yazmış olduğu eserlerinde, “dahilde cihad manevidir” diyerek, kendisine tabi olanları, bütün Müslümanları asayişi korumaya çağırmış, kendisini mevcut idareye karşı isyana çağıran Şeyh Said gibi kimselerin bu davetini anarşiye sebep olur düşüncesiyle reddetmiştir. Bu açıdan Said Nursi ve onun eserlerini okuyarak Allah’a, ailelerine ve topluma karşı görevlerini yerine getiren samimi Müslümanlar teşvik ve tebrike layık iken hiç de hak etmedikleri ithamlara maruz kalmışlardır. Bu ithamlar yüzünden yüz binlerce genç insanın İslam’ı doğru öğrenmesinin de önüne geçilmiş, bilerek ya da bilmeyerek bu gençler anarşiye, ahlaksızlığa, asayişi bozmaya yönlendirilmişlerdir. Son günlerde üniversitelerde ve liselerde meydana gelen ya da getirilen olaylara alet olan gençler araştırıldığında, bunların sağlam dini inançlardan mahrum oldukları görülecektir. Bu mahrumiyet onlardaki merhamet ve şefkat duygularını dumura uğratıyor. Bu da başkalarına haksızlık yapmaktan zevk alır bir duruma gelmelerine sebep oluyor.
Asayişin Olmazsa Olmaz Beş Esası
Bütün bu izahlardan anlaşılmaktadır ki, anarşinin sebebi dinsizlik ve inançsızlıktır. Nursi, dinsizliğin “medeniyeti tahribe ve anarşistliğe yol açtığını” söylüyor.10 Çünkü din ve inanç insana; Allah’a, kendisine, topluma ve çevresine karşı bir sorumluluk duygusu veriyor. Zaten Allah’a karşı sorumluluğunun bilincinde olan bir insan, Allah’a ve diğer iman esaslarına sağlam bir şekilde inanan bir insan, Allah’ı sever, bütün insanları ve diğer canlıları da Allah’ın yarattığı varlıklar olduğu için sever.
Başkasının hakkını gasbettiğinde, malına, canına zarar verdiğinde bunun hesabını vereceğini düşünür, Allah’ın sevgisinden ve rahmetinden mahrum olacağını aklına getirir ve mümkün olduğu kadar hiçbir kimseye zarar vermez. Eğer bazen hataları olursa da, bu hatasından çabuk döner. Bu yüzden inancı sağlam olan bir insan sevgi dolu ve merhametli bir insan olur. Toplumun huzuru da bunlara bağlıdır. Bu toplumun huzurlu olmasını isteyenlere, İslam dinini yaşamak isteyen insanlara “mürteci damgası”nın vurulması, insanların dinden uzaklaştırılmak için planların yapılması, hep teröristlerin, anarşistlerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur.
Bu yüzden Nursi’ye göre, İslam’ın insana verdiği şefkat, merhamet, hak ve hakikat, bir Müslüman’ın asayişi bozacak davranışlara girmesini engelliyor. Ona göre, bu millet ve vatanın sosyal ve siyasi hayatının anarşilikten kurtulması için beş esas zaruridir. Bunlar da, merhamet, hürmet, emniyet, haram ve helalı bilip haramdan çekilmek, serseriliği bırakıp itaat etmektir. Zaten Risale-i Nur da, bu beş esası temin etmeye çalışarak, asayişin temel taşını sabitleştiriyor.11
Burada bildirilen beş esası insanların kalplerinde yerleştirecek olan da sağlam imandır. Sağlam bir inanca sahip olan insanlar, merhametli olur. Zayıflara, acizlere, masumlara acırlar. Kimseye kötülük yapmazlar. Hürmetli olan bir kimse de, başkalarının hakkına, hukukuna saygı gösterir. Emniyet sahibi olan, yani güvenilir olan bir insan, elinden ve dilinden insanların zarar görmediği bir insandır. Bir insanın helal olanları bilmesi, helal olan fiillere yönelmesi, haramları bilip onlardan çekilmesi zaten onun kendisine de, topluma da faydalı bir insan olduğunu gösterir. Bütün bu dört özelliğe sahip olan bir kimse ise, serseriliği bırakır ve itaat eder. Anarşist ve terörist olmaz. İşte bütün bu özellikleri insana kazandıran İslam dinidir. İslam dininin toplumla yerleşmesini, yayılmasını istemeyen insanlar, toplumun huzur ve mutluluğunu da dinamitleyen insanlardır.
Anarşiyi Önlemede Risale-i Nur Örneği
Bediüzzaman Said Nursi’nin telif etmiş olduğu Risale-i Nurları okuyan, bununla imanlarını kurtaran insanlar, bu beş esası öğreniyor ve tatbik ediyorlar. Nursi bunun örneğini de kendisi veriyor ve şöyle diyor:
“Emniyet-i ihlal vehmiyle bize ihanet etmek ve teveccüh-ü ammeyi kırmak kastıyla tahkirkârâne, aldanmış mahdut adamların bed muamelelerine mukabil, hadsiz ehl-i hakikatin ve nesl-i atinin takdirkarare alkışlamaları var diye ihtar edildi.
“Evet, komünist perdesi altında anarşistliğin emniyet-i umumiyeyi bozmaya dehşetli çalışmasına karşı, Risale-i Nur ve şakirtleri, iman-ı tahkiki kuvvetiyle bu vatanın her tarafında o müthiş ifsadı durduruyor ve kırıyor, emniyeti ve asayişi temine çalışıyor ki, pek çok bir kesrette ve memleketin her tarafında bulunan Nur talebelerinden, bu yirmi senede alakadar üç dört mahkeme ve on vilayetin zabıtaları, emniyeti ihlale dair bir vukuatlarını bulmamış, kaydetmemiş. Ve üç vilayetin insaflı bir kısım zabıtaları demişler: “Nur talebeleri manevi bir zabıtadır. Asayişi muhafazada bize yardım ediyorlar. İman-ı tahkiki ile, Nur’u okuyan her adamın kafasında bir yasakçıyı bırakıyorlar. Emniyeti temine çalışıyorlar.”
“Bunun bir numunesi Denizli hapishanesidir. Oraya Nurlar ve mahpuslar için yazılan Meyve Risalesi girmesiyle, üç dört ay zarfında iki yüzden ziyade o mahpuslar öyle fevkalade itaatli, dindarane bir salah-ı hal aldılar ki, üç dört adamı öldüren bir adam, tahta bitlerini öldürmekten çekiniyordu. Tam merhametli, zararsız, vatana nafi bir uzuv olmaya başladı. Hatta resmi memurlar bu hale hayretle ve takdirle bakıyordular. Hem daha hüküm almadan bir kısım gençler dediler: ‘Nurcular hapiste kalsalar, biz kendimizi mahkum ettireceğiz ve ceza almaya çalışacağız, ta onlardan ders alıp onlar gibi olacağız, onların dersiyle kendimizi ıslah edeceğiz.’”12
Bu örnekler de gösteriyor ki, sağlam bir iman dersi alan insanlar, cani de olsalar, merhametli bir insan haline dönüşüyor. O halde anarşi ve terörden kurtulmanın çaresi, insanları dinsizliğe, inançsızlığa ve ahlaksızlığa sevk etmek değil, imana, dini öğrenmeye sevk etmektir. İnsanların dinlerini öğrenmeleri ve yaşamaları ne kadar serbest olursa, bu ülkedeki asayiş ve huzur da o kadar güzel olacaktır. Hapishanelere doldurulan insanlara Risale-i Nur eserlerinden beslenerek imanlarını kurtarmaya çalışan insanlar eğitimci olarak gönderilse, hapishaneler birer ıslah evine ve bir okula dönüşür. Vatanını ve bu ülkede yaşayan insanları seven onlar için gerçek bir iyilik yapmayan isteyen idarecilerimizin zaman içerisinde bunu düşünmeleri vatandaşlarımızın hayrına olur kanaatindeyim.
Diğer taraftan örgütlü anarşistlerin gençleri kolayca avlamalarına sebep olan zenginler ile fakirler arasındaki uçurumun kapatılması da ancak dinin hükümlerinin bilinmesi ve yaşanmasıyla mümkündür.
Nursi, İşaratü’l-İcaz isimli tefsirinde şöyle diyor:
“Heyet-i içtimaiyenin hayatını koruyan intizamın en büyük şartı, insanların tabakaları arasında boşluk kalmamasıdır. Havas kısmı avamdan, zengin kısmı fukaradan hatt-ı muvasalayı kesecek derecede uzaklaşmamaları lâzımdır. Bu tabakalar arasında muvasalayı temin eden zekât ve muavenettir. Halbuki vücub-u zekât ile hürmet-i ribaya müraat etmediklerinden, tabakalar arası gittikçe gerginleşir, hatt-ı muvasala kesilir, sıla-i rahim kalmaz. Bu yüzdendir ki, aşağı tabakadan yukarı tabakaya ihtiram, itaat, muhabbet yerine ihtilâl sedâları, haset bağırtıları, kin ve nefret vâveylâları yükselir. Kezalik, yüksek tabakadan aşağı tabakaya merhamet, ihsan, taltif yerine zulüm ateşleri, tahakkümler, şimşek gibi tahkirler yağıyor.
“Maalesef, tabaka-i havastaki meziyetler, tevazu ve terahhuma (merhamet etmeye, sevmeye) sebep iken, tekebbür ve gurura bâis oluyor. Tabaka-i fukaradaki acz ve fakirlik, ihsan ve merhameti mucip iken, esaret ve sefaleti intaç ediyor. Eğer bu söylediklerime bir şahit istersen âlem-i medeniyete bak, istediğin kadar şahitler mevcuttur.
“Hülâsa, tabakalar arasında musalâhanın temini ve münasebetin tesisi, ancak ve ancak erkân-ı İslâmiye’den olan zekât ve zekâtın yavruları olan sadaka ve teberruatın heyet-i içtimaiyece yüksek bir düstur ittihaz edilmesiyle olur.” (Nursi, İşaratü’l-İcaz, Daru’l-Mihrab, Germany, s. 46-47)
O halde anarşistlerin gençleri kandırmak için kullandıkları fakirler ve zenginler arasındaki ekonomik uçurum ancak İslam’ın zekat ve sadaka hükmünün yerine getirilmesiyle mümkündür. Bunun için de insanların dinin emirlerini yapmaları teşvik edilmelidir.
Sonuç:
Anarşi ve terör, inancın ve dinin hükümlerinin insanların akıllarından ve vicdanlarından sökülmesiyle ortaya çıkar ve yayılır. Çünkü inançsızlık insanlardaki merhamet, şefkat, sevgi, güven duygularını yok eder. İnsanların ifrata varan duygularını ve kuvvelerini ancak İslam’ın inanç, ibadet ve ahlak hükümleriyle sınırlamak ve her türlü anarşiyi önlemek mümkündür. Sadece emniyet kuvvetlerinin silahlı mücadelesiyle anarşi ve terörün önlenmesi mümkün değildir. Avrupa Birliği’ne üyelik sürecinin işlediği bir dönemde, en az bir Almanya kadar dine ve dindarlara daha fazla özgürlük tanınmalı, dindar insanların toplumu huzurlu hale getirmesine fırsat verilmelidir. Said Nursi’nin ifade ettiği gibi, dindarların asayişi bozucu değil, asayişi korumaya yardım edici bir rolü olduğu unutulmamalıdır.
Dipnotlar
1. Nursi, Said, Şualar, Yeni Asya Neşriyat, 1994, s.467, 512.
2. Nursi, Şualar, s.507-508.
3. Nursi, Şualar, s. 340.
4. Nursi, Lemalar, Yeni Asya Neşriyat, 1994, s.260.
5. Nursi, Şualar, s. 512.
6.Nursi, Emirdağ Lahikası, Yeni Asya Neşriyat 1994, s.301.
7. Nursi, Emirdağ Lahilakası, s.383.
8. Nursi, Emirdağ Lahikası, s.457.
9. Nursi, Emirdağ Lahikası, s. 111.
10. Nursi, Divan-ı Harb-i Örfi, Yeni Asya Neşriyat, 1994, s.70-72.
11. Nursi, Kastamonu Lahikası, Yeni Asya Neşriyat, 1994, s.186.
12. Nursi, Lemalar, s. 260.
Köprü