ABD aradan geçen 17 yıl sonra hala 11 Eylül'ü bahane ediyor
Amerika Birleşik Devletleri ve Dünya için bir dönüm noktası kabul edilen 11 Eylül saldırılarının etkileri sürüyor. ABD bu saldırıların ardından terör ve güvenlik bahanesi ile dünyayı Müslümanlara dar ediyor.
Dünya siyaseti ve güvenlik stratejilerinde dönüm noktası kabul edilen 11 Eylül saldırılarının üzerinden 17 yıl geçmesine rağmen saldırının etkileri hala hissediliyor.
ABD'de 11 Eylül 2001'deki saldırıların ardından başlayan "dünya düzeni", "yeni güvenlik stratejileri" ve "ABD'nin tek taraflı müdahaleleri" ile ilgili tartışmalar hala canlılığını koruyor.
Saldırılar, dönemin ABD Başkanı George W. Bush, sonraki Başkan Barack Obama ve mevcut Başkan Donald Trump'ın tüm dış politika argümanlarının ve güvenlik stratejilerinin en temel çıkış noktalarından biri oldu.
ABD ve dünya, 11 Eylül 2001 sabahı yeni bir dünya düzenine uyandı. Önce Newark, Boston ve Washington'dan havalanıp San Francisco ve Los Angeles'a giden 4 yolcu uçağının kaçırıldığı haberi ajanslara düştü. Ardından Los Angeles'a giden Amerikan Airlines'a ait uçağın yerel saatle 08.46'da New York'ta Dünya Ticaret Merkezinin İkiz Kuleler'inden kuzeydekine çarptığı haberi geldi.
Tüm dünya, kuzey kulesinin alevler içinde kalmasını büyük şokla izlerken Amerikan Airlines'a ait başka bir uçak, ilkinden 19 dakika sonra canlı yayında bu kez güney kulesine çarptı. İki kule kısa zamanda yerle bir oldu. Ardından 5 teröristin kaçırdığı bir diğer uçak, başkent Washington bölgesinde Virginia sınırları içindeki ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) binasına çarptı. Pentagon'a saldırı anına dair hiçbir fotoğraf ya da videonun paylaşılmaması, sadece binanın hasarlı halinin görüntülerinin yayınlanması, daha sonra ABD hükümetinin 11 Eylül saldırılarına ilişkin açıklamalarının doğruluğunun sorgulanmasına neden oldu. 11 Eylül saldırılarına ilişkin benzeri soru işaretleri hala tartışılıyor.
Son olarak dördüncü bir uçağın F-16'lar ile Pensilvanya kırsalında düşürüldüğü haberi geldi. Uçaktaki yolcuların teröristlere "kahramanca" müdahale ederek uçağı düşürdüğü iddiaları gündeme geldi.
11 Eylül saldırıları sonucunda İkiz Kuleler'de 2 bin 606 kişi, Pentagon'da 125 kişi ve kaçırılan uçaklarda 246 kişinin hayatını kaybettiği açıklandı. Dolayısıyla uçakları kaçıran 19 terörist dahil 2 bin 996 kişi saldırılarda yaşamını yitirdi.
Saldırıların sorumluluğunu Usame Bin Ladin'in elebaşı olduğu El-Kaide örgütü üstlendi.
11 Eylül'ün ardından hem ABD hem de dünya için yeni bir dönem başlamış oldu.
Değişen güvenlik stratejileri
ABD, Soğuk Savaş döneminden galip çıktıktan sonra ekonomik ve siyasi anlamda tek başat güç olarak görülüyordu. Topraklarındaki en büyük terör saldırısı olan 11 Eylül'ün ardından ABD'nin hem hegemonyası hem de dünyadaki konumu değişti.
ABD, saldırıların ardından 2002'de İç Güvenlik Bakanlığını kurdu. Ardından ABD Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza (ICE) birimi açıldı. ICE'nin kurulmasının ardından ülkedeki sınır dışı vakalarının iki kat arttığı belirtildi. ICE, son dönemde Trump'ın göçmen karşıtı politikaları nedeniyle yeniden gündeme gelmeye başladı.
11 Eylül'ün ardından sadece ABD'nin değil tüm ülkelerin ulusal güvenlik algısı değişti. Ülkeler ulusal güvenliğe daha fazla para ayırmak zorunda kaldı. Pentagon'un geçen yıl hazırladığı bir raporda Afganistan, Irak ve Suriye'deki "terörle mücadelenin" ABD'ye toplam maliyetinin 1,5 trilyon dolar olduğu belirtildi.
Artık sadece konvansiyonel ya da kimyasal silahlar değil herhangi bir araç ya da şüpheli biri de terör tehdidi olarak algılanmaya başlandı. Havalimanları başta olmak üzere halka açık alanlarda daha fazla güvenlik önlemleri alındı, böylece yeni bir güvenlik anlayışı ve sektörü oluştu.
ABD'nin "önleyici savaş doktrini" ve terör paranoyası
ABD 11 Eylül'ün ardından "önleyici savaş" doktrinini hayata geçirdi. ABD, bu doktrin kapsamında El Kaide gibi terör örgütlerinin ortaya çıktığı ya da kimyasal silah barındıran her ülkeyi terör tehdidi olarak görmeye başladı.
ABD saldırıların ardından daha bir ay bile geçmeden 7 Ekim 2001'de "Usame bin Ladin'in yaşadığı topraklar" olarak gördüğü Afganistan'ı işgal etti. Afganistan için bu tarihten sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Taliban yönetimine son verilen ülkede iktidara Batı'ya daha yakın duran Hamid Karzai geçti.
Afganistan'da kaç sivilin yaşamını yitirdiğine dair resmi açıklama yok ancak on binlerce masum insanın hayatını kaybettiği belirtiliyor.
ABD liderliğindeki NATO güçlerinin Afganistan’daki savaş misyonu 28 Aralık 2014'te Kabil’de düzenlenen törenle resmen sona ermesine karşın ABD hala "terörle mücadele" ve "ülkeyi yeniden inşa etme" gerekçesiyle ülkedeki askeri varlığını sürdürüyor.
New York Times gazetesinde geçen hafta yayımlanan bir haberde, ABD'nin Taliban'ın Afganistan'daki konumu ve Afganların sosyal yaşamı konusunda 17 yıldır kamuoyuna yanlış ve yönlendirilmiş bilgileri paylaştığı belirtildi.
Irak'ın işgali
Afganistan'ın işgalinin ardından ABD, dönemin Irak lideri Saddam Hüseyin'in El Kaide'ye destek verdiğini ve Irak'ta kimyasal silah bulunduğunu ileri sürerek Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinden (BMGK) bu konuda çıkacak kararı beklemeden 20 Mart 2003'te Irak'a operasyon düzenledi.
İşgal sırasında yüz binlerce Iraklı mezhep kavgasında hayatını kaybetti. İşgal yönetimi ülkeyi yeniden yapılandırırken kuzeydeki Kürt gruplar ile merkezi yönetim arasında derin görüş ayrılıkları etnik gerilimi artırdı. Irak, Amerikan işgalinin ardından Ortadoğu'da en karmaşık sorunlara sahip ülkelerden biri haline geldi.
Irak'a "istikrar ve demokrasi" getireceği vadedilen operasyona "Irak'ı Özgürleştirme Operasyonu" adı verildi ancak askeri müdahale yüz binlerce sivilin yaşamını yitirmesi ve milyarlarca doların harcanmasına neden olurken son olarak terör örgütü DEAŞ'ın ortaya çıkmasına zemin hazırladı.
İslamofobi ve 11 Eylül
Sadece ABD'nin işgalindeki ülkedekiler değil dünyanın her yerindeki Müslümanlar, saldırılardan sonra ortaya çıkan İslamofobi ile 11 Eylül'ün etkilerinden nasibini aldı.
11 Eylül saldırılarını üstlenen El Kaide'nin elebaşı Usame Bin Ladin, ABD'nin Müslümanları öldürdüğü, Filistin meselesinde İsrail'in yanında yer aldığı için bu ülkeye saldırdığını açıkladı.
Saldırının ardından özellikle ABD ve diğer Batı ülkelerinde geniş çapta Müslüman karşıtlığı ve İslamofobi oluştu. 11 Eylül'ün ardından başta ABD olmak üzere Batılı devletlerde Müslümanlara karşı işlenen nefret suçlarında büyük artış görüldü.
Ayrıca 11 Eylül ile ilgili yapılan birçok haber ve yapımda Müslümanların terörist gibi gösterilmesi, siyasilerin Müslüman karşıtı söylemleri, İslamofobiyi gittikçe güçlenen bir akım haline getirdi.
ABD siyasetinde 11 Eylül etkisi
11 Eylül saldırıları sırasında ülkenin başkanı olan George W. Bush'un terörle mücadele eden ABD'yi "Haçlı ordusuna" benzetmesi ve "uyuyan büyük bir gücü uyandırdılar" açıklamaları dünyadan tepki topladı.
Bush yönetimi, genel olarak Ortadoğu'da savaş yanlısı politika izlediği gerekçesiyle sık sık eleştirilerin hedefi oldu. Afganistan'ı işgal ederken birçok ülkenin desteğini alan Bush yönetimi, aynı desteği Irak'a girerken bulamadı.
Bush'un ardından ABD'nin başına geçen Barack Obama, "savaş karşıtı lider" olarak öne çıktı. Obama, kendi döneminde Amerikan askerlerinin büyük bir kısmını Afganistan ve Irak'tan çekti.
Obama, El Kaide'nin elebaşı bin Ladin'in kendi yönetimi sırasında ortadan kaldırılmasını "siyasi başarılarından biri" olarak nitelendirdi.
ABD'nin mevcut Başkanı Donald Trump da 11 Eylül'ü "Müslüman karşıtı söylemlerinde" sık sık gündeme getirdi.
Göreve geldikten sonra İslamofobik birçok adım atan Trump, bazı Müslüman ülkelerden vatandaşlara ABD'ye seyahat yasağı getirilmesi dahil aldığı bazı kararlarda 11 Eylül'ü güçlü gerekçe olarak kullandı.
AA
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.