Abdülhamit'in Said Nursi hatası
Altan Tan, Bediüzzamanın Kürt sorununu 100 sene önceden gördüğünü ancak anlaşılmadığını söyledi ve Abdülhamiti bakın nasıl eleştirdi
Türk Time muhabiri Nevzat Çiçek’in Araştırmacı-Yazar Altan Tan röportajından ilgili bölüm:
Kitabınızda neredeyse gelenek halini alan Kürtlerin birbirini kabul etmemesi üzerinde çok duruyorsunuz. Bunu biraz açalım Kürtler neden birbirini kabul etmiyor?
Birbirini çekememe aslında Ortadoğu halklarının genel bir hastalığıdır. Kavga ihanet Araplar içinde söylenir bu. Yani Araplar birbirleriyle ittifak etmemek üzere ittifak etmişlerdir. Kürtlerde de bu tarihi hastalık var. Bunu 100 yıl evvel Bediüzzaman Said Nursi’nin yaptığı ve kitapta olan Ey Geli Kurdan isimli makalesinde Kürtlerin üç büyük hastalığını söylemiştir. Biri fakirlik, diğeri cahillik ötekisi de sürekli kavga maalesef bu bir vaka. Bu Kürtlerin bir arada durma taleplerini, toplu gönderme, getirme ve taleplerini kabul ettirme noktasında bir engel.
Said Nursi ve Sultan Abdülhamid arasındaki siyaseti kitapta oldukça farklı işlemişsiniz. Sultan Abdulhamid’in Üstad’a uyguladığı siyaset sizce bugün hala uygulanıyor mu?
Sultan Abdülhamid İslamcı bir politika takip ediyordu. Ve o dönemde 1907’de kendisi de büyük bir İslam müteffekiri olan Said-i Nursi’de İstanbul’a geldi. Sultandan şunu istedi; “Kürtlerin üç büyük hastalığı vardır fakirlik, cahillik ve birbirleriyle kavga etmeleri. Bunun da çaresi çalışmak el ele vermek ve okumak. Çare Bitlis’te Diyarbakır ve Van’da birer üniversite açmak. Bunun ilkini de Van’da Medresetü’z Zehra dediği üniversiteyi hayata geçirmek. Burada hem İslami ilimleri okutalım hem de müspet ilimleri okutalım. Burada Arapça, Kürtçe ve Türkçe öğrenim yapalım. Arapça vacip, Türkçe lazım, Kürtçe caiz . Öğretmenleri de Kürtçe bilenlerden seçelim. Yüz yıl evvel köklü bir çözüm. Ama o İslamcı Padişah tıpkı bugün tırnak içinde İslamcı siyasetçiler gibi Said-i Nursi’yi dinleyeceklerine o dönemin Kürt ağa ve cahil şeyhlerini yöneldiler. Belirli insanları İstanbul’a çağırıp onları paşalıkla ödüllendirip “Oğlum” diye hitap eden Sultan, Said-i Nursi’yi de tımarhaneye attırdı. Bunların sorgulanması lazım. Said-i Nursi’ye maaş bağlatıp mevki vermek istedi, “siz bana rüşvet mi veriyorsunuz. Ben sizden halkım ve milletim için başka bir şey istiyorum. Eğer rüşvet lazımsa duydum ki İstanbul’da her şey rüşvetle hallediliyormuş ben de İstanbul’a kellemi getirdim.” İslamcı padişah İslamcı aydını âlimi tımarhaneye attırdı.