Abdulkadir ÇELEBİOĞLU
Risale-i Nur Tarihinde Sarıklı Gençler-2
3- Bir başka kesim ise sarıklı gencin şahıs olduğunu ifade etmek ile birlikte bazı vazifeler ile tavzif edildiği istihracında da bulunmuşlardır.
Bu kimseler şöyle demektedirler; "Sarıklı genç; Risale-i Nur'da tekmil, te'lif ve tefsîr ile alâkalı yerleri yapacak zâttır. Yâsîn Sûresi Tefsîri, Rahman Sûresi Tefsîri, Dokuzuncu Şua’ın Dokuz Makamını Tekmîl vazifelerine yapacaktır."
Bu hususta da Nurlarda geçen şu mektupları delil getirmektedirler;
"Sizin vazifeniz devam ediyor. Ve inşâallah vazifeniz şerh ve izahla ve tekmîl ve tahşiye ile ve neşr ve talim ile, belki Yirmi Beşinci ve Otuz İkinci mektubları te'lif ile ve Dokuzuncu Şua'ın Dokuz Makamını tekmil ile ve Risale-i Nur'u tanzim ve tertib ve tefsîr ve tashih ile devam edecek." (Barla Lâhikası, s. 372)
Yâsîn Sûresi'nin Tefsîri;
"YİRMİ BEŞİNCİ MEKTUB
Sûre-i Yâsin'in yirmi beş âyetine dair 'Yirmi Beş Nükte' olmak üzere olmak üzere rahmet-i İlahiyeden istenilmiş; fakat daha zamanı gelmediğinden yazılmamıştır." (Mektubat, s. 503)
Rahman Sûresi’nin Tefsîri; "Belki inşâallah Risale-i Nur'un bir şakirdi, Sûre-i Rahman'ı tefsir edip bu mes'eleyi de halleder." (Şualar, s. 338)
Dokuzuncu Şua’ın Dokuz Makamını Tekmîl;
"Gelecek makamatta beyan ve isbat edileceği gibi; Zât-ı Vâcib-ül Vücud'un hem mevcudiyeti, hem umum sıfatları, hem ekser isimleri, hem rububiyet, uluhiyet, rahmet, inayet, hikmet, adalet gibi vasıfları, şe'nleri lüzum derecesinde âhireti iktiza ve vücub derecesinde bâki bir âlemi istilzam ve zaruret derecesinde mükâfat ve mücazat için haşri ve neşri isterler."
(Şualar, 9. Şua, Mukaddime, s. 187)
9. Şua'nın 9 Âlî Makamı Nelerdir?
1. Makam-ı Âlî: Makam-ı Mevcudiyet-i İlahiye
2. Makam-ı Âlî: Makam-ı Sıfat
3. Makam-ı Âlî: Makam-ı Ekser-i Esma
4. Makam-ı Âlî: Makam-ı Rububiyet
5. Makam-ı Âlî: Makam-ı Uluhiyet
6. Makam-ı Âlî: Makam-ı İnayet
7. Makam-ı Âlî: Makam-ı Rahmet
8. Makam-ı Âlî: Makam-ı Hikmet
9. Makam-ı Âlî: Makam-ı Adalet
Bu şekilde Üstâd Bediüzzaman Hazretleri’nin kendi vefatından sonra yapılacak vazifeleri "Sarıklı küçük genç bir zât"ın yapacağını söyler.
Bu kesim içinde olanlar aynı zaman "Sarıklı genç" ifadesindeki genç tabirini şöyle açıklarlar; "Genç olarak tabir edilmesinin nedeni ise ihlâsının kuvvetindendir. Çünkü ihlâs ihtiyarlamaz. 'Hulusî ile omuz omuza verecek' dediği şey de bu mânâyı destekler. Yani Hulusî gibi ihlâsı hiç sarsılmadan hizmete devam eden mânâsındadır. İhlâsın genç olduğu anlatılır."
Bu bahsi geçen 3. kesim içinde bazıları daha da ileri giderek şöyle de derler; "Sarıklı genç; Üstâd'dan sonra Risale-i Nur dairesi içerisinden, Risale-i Nur’un prensipleriyle hareket edip, ümmeti hedef alan zâttır. O da ümmetin beklediği Hz. Mehdidir." Bu fikre katılmadığımız gibi kimsenin fikrini inhisara da alamayız. Bu da bir kanaattir ve șahsî "kanaate itiraz edilmez" (Şualar, s. 706) deriz.
4- Üstâd Bediüzzaman'ın bazı ifadelerine binaen "sarıklı genc"in "müteaddid kişiler" olduğunu ifade edenler bir kesim de vardır.
Mustafa Sungur Ağabey'den nakledilen hatıra şu şekildedir; "Üstâd Hazretleri 1955 senesinde, Isparta’da bir gün ‘Ben bir zaman o sarıklı genç Ceylan’dır demiştim… Hakikatte o bir kişi değildir. Müteaddid kişilerdir.’ demiştir. Evet gerçekten Hz. Üstâd Risale-i Nur'un hizmet-i imaniyesinde istihdam edilmiş bazı zâtlara o sarıklı genç olabileceklerine teşvik tarzında iltifatlarda bulunmuştur." (Mufassal Tarihçe-i Hayat, c. 2, s. 784)
Nitekim Tarihçe-i Hayat’ta Avrupa’nın tek bir kasabasında, Hristiyanlar içinde 65 Nur Talebesinin çıkmasının müjdesi verilirken onların "sarıklı genç" olarak ifade edilmesi dikkat çekicidir. İfadeler şu şekildedir; "Avrupa'da Hristiyanlar içinde bir tek kasabada altmış beş adet sarıklı genç Nur Talebesinin çıkması, bunun bir nümûnesidir." (Tarihçe-i Hayat, s. 696) Sarıklı genç modelinin gerçek ve mücessem şahıslar olarak bu mânâda görebiliriz.
Farklı farklı şahıslara Üstâd Bediüzzaman'ın "Sarıklı genç sensin" demesi vâkidir. Yahut Üstâd Bediüzzaman'ın farklı abiler için "sarıklı genç" mânâsına namzed olduğunu ifade etmesi de bu fikre kuvvet kazandırır. Bu mevzûyu "Risale-i Nur Tarihinde Sarıklı Gençler" başlığında ele alacağımız için oraya havale ediyoruz.
Burada sadece Zübeyir Gündüzalp Ağabey'in bir sözünü nakletmek istiyorum; "Sarıklı Genç (Genç Said): Üstâd'ımızın Genç Said (Sarıklı Genç) tabiri; hizmeti devam ettiren, faal, hareketli olan herkes için geçerlidir. Fakat, kibir ve gururlanmamak lazımdır." (Bir Dava Adamının Notları 2, s. 22)
Buradan da anlaşılacağı üzere Zübeyir Gündüzalp Ağabey sarıklı genç mânâsının "hizmeti devam ettiren, faal, hareketli olan herkes"e șâmil olduğunu belirtmektedir.
5- Bir diğer kesim ise "Sarıklı genç, bir modeldir ve teşviktir. Her Nur Talebesi de sarıklı genç olabilir ya da olmaya çalışmalıdır." demektedirler.
Sarıklı genç mânâsını bir prototip olarak görürler. Ve Nur Talebeleri için olmaları gereken durum budur ve teşvik olması için yazıldığını söylerler.
Mesela Zübeyir Gündüzalp Ağabey şöyle der; "Üstâd'ın: 'Aziz, sıddık, fedakâr kardeşlerim' gibi ifadeleri öyle olunuz mânâsındadır. Üstâd'ın sözleri: Fedakârlar dairesi inkişaf edecektir. Fedakârlık iksir gibi tesir eder." (Doktor Mehmet Akay'ın Kaleminden Manevi Reçeteler, s. 49)
Aynen mektuplarda Üstâd Bediüzzaman Hazretleri "Aziz, sıddık, fedakâr kardeşlerim" derken bizim öyle olmamızı istediği gibi "Sarıklı genç" ile de hakikî mânâda Nurlara sâdık bir Nur Talebesi olmamızda bize model verdiği söylenebilir.
Hülâsa sarıklı genci şahs-ı manevî olarak yorumlamak, şahıs olarak görmek, tavzif edilmiş ve bazı eserleri tekmil - te'lif - tefsîr edecek bir zât olarak görmek, müteaddid/birçok kişi olarak görmek ve model - prototip görüp șevk amacına matûf olduğu yorumlarının hepsi de kanaattir. Ve her birinin de doğruluk payı vardır. Sarıklı genç mevzusu için "efrâdını câmi, ağyârını mâni" bir sûrette anlayabilmek için hepsini birden ele alarak me'haz gösterip temellendirmek gerekir.
Bu beş kanaati naklettikten sonra diyebiliriz ki; șahs-ı manevînin başında mümessil olarak şahıslar bulunur ve Cenâb-ı Hak dilediği zaman dilediği şahısları hizmet-i kudsiyede istihdam eder. Sarıklı gençler olmuştur ve hizmet-i Kur'âniye ve imaniye devam ettikçe de biiznillah olmaya devam edecektir.
Șahs-ı manevî hususunda anlaşılmayan husus şudur; şahs-ı manevî kimlerden oluşur? Elcevap: Şahıslar. Demek ki şahıslar olmadan şahs-ı manevî oluşamaz. Dâvâ bâkidir, şahıslar fânidir. Cenâb-ı Hak bâki olan dâvâ için fâni olan şahısları istihdam eder. Bunu anladığımız zaman mesele de tavazzuh edecektir inşâallah. Çünkü hiçbir aklı başında Nur Talebesi, "Şahsı Değil Kitabı Esas Almak" Düstûruna aykırı davranmaz ve davranmamak gerektir. Bu yorumlar içerisinde birini seçenler olabilir bu da bir tercih meselesidir. Yeter ki kendi yorumunu tek hak yorum olarak ısrar etmesin. Kendi yorumunu mutlaklaştırılmasın. Aynı zamanda bu yazı serisi içinde göreceğiz ki 5 yoruma da bakan vecheleri vardır. Kimi zaman model ve olması gereken durum, kimi zaman bir şahıs, kimi zaman birden çok şahıs, kimi zaman da o şahıslardan müteșekkil șahs-ı manevî "sarıklı genç" mânâsını deruhte etmektedir.
Buraya kadar genel olarak 5 farklı kesimin yorumunu dile getirip hedef göstermek gibi yanlış bir zan olmaması için kaynak ve isim belirtmeden genel özelliklerini aktarıp en sonda da hülâsa etmeye çalıştık. Bir sonraki yazıda sarıklı genç hakkında çeşitli görüşleri kaynakları ile verip tahlil edelim.
(Devam Edecek)
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.