Abdullah Yeğin'in Menderes'e çektiği Said Nursi telgrafı
Başbakana telgraf çekmek için postahaneye gittim. Saat gecenin dördüydü, Ramazan ayındayız...
Ahmet Bilgi'nin haberi:
RİSALEHABER-Merhum Abdullah Yeğin ağabey vefatının ikinci yıl dönümünde rahmetle anılıyor. Yeğin ağabey, Bediüzzaman Said Nursi'nin Urfa'da vefat etmeden önceki iki gün meydana gelen gelişmeleri birebir yaşamıştı.
Bediüzzaman Hazretleri hasta yatağından beraberinde Zübeyir Gündüzalp, Bayram Yüksel ve Hüsnü Bayram ağabeyler ile birlikte Urfa'ya gittikten sonra ilk olarak Abdullah Yeğin'i bulurlar.
Zamanın içişleri bakanlığı ise Bediüzzaman Hazretlerinin peşindedir. Ve Urfa'ya geldiği anlaşılınca oradan çıkarılması için polisler devreye girer. Ancak başta ağabeyler olmak üzere Urfalılar direnir. Yetkililere telgraf çekilir.
İçişleri Bakanlığı: Derhal buradan gidin
Abdullah Yeğin ağabey de Başbakan Adnan Menderes'e telgraf çektiğini Risale Haber'e şöyle anlatmıştı:
"Her işe biz koşuyorduk. Ne iş var biz oradayız, koşuşturuyoruz. Telefon edenler oluyor, onlara cevap veriyoruz. Bu günkü gibi cep telefonu yok veya telsiz telefon yok sabit telefonlar kaldığımız yere telefon geliyor gidip cevap veriyoruz.
"İlk gün akşama kadar bir şey yoktu. O günün akşamı mıydı yoksa ertesi gün müydü tam bilemiyorum. Birden polisler gelmeye başladı. Gelir gelmez de hemen bize tebligatta bulundular. Dediler “İçişleri Bakanlığından emir var Hoca Efendinin burada kalmaması lazım, burada durmasın, derhal buradan gidin.”
Bediüzzaman bizim misafirimizdir, biz onu hiçbir yere veremeyiz
Zübeyir abi ile konuştular. Polisler ikinci gün Hüsnü kardeşten arabanın anahtarını almışlar. Bir karışıklık vardı, hissediyorduk ama ben o işlerle uğraşmadığım için fazla detaylı bilmiyorum.
"Daha sonra bu emir İçişleri Bakanlığından geldiği için, biz her tarafa, tanıdıklarımıza, çevre illere Maraş’a Ankara’ya, tanıdık bütün Nur talebelerine telefon ediyoruz. İçişleri Bakanlığı “böyle böyle demiş, Üstadımız Urfa’da hastadır rahatsızdır, şimdi yola çıkamaz gelemez gidin Menderes’le veya içişleriyle temasa geçin, müsaade etsinler burada kalsın” diye telgraflar çekiyoruz, telefonlar ediyoruz. Daha sonra oranın Demokrat Parti başkanı Mehmet Hatipoğlu geldi. “Bediüzzaman bizim misafirimizdir, biz onu hiçbir yere veremeyiz. Bizim misafirimiz Allah misafiridir, kimseye vermeyiz” dedi.
Sonra Emniyete gitmiş Zübeyir abi ile emniyet müdürü ile aralarında tartışma olmuş silahını masanın üstüne koymuş, “benim icabında silahım konuşur. Buradan gitmez. Bu bizim misafirimiz” demiş. O şekilde sert çıkışları olmuş. Ben beraber gitmediğim için daha sonra bunları duydum.
BAŞBAKAN MENDERES’E TELGRAF ÇEKTİM
Bu şekilde mücadelemiz devam etti, her tarafa telefon çekiyoruz. Pazartesi, salı günü böyle, mücadeleyle geçti. Hep geliyorlar konuşuyoruz. Üstadı ziyaret ediyorlar, ziyarete geliyorlar.
Salıyı çarşambaya bağlayan gece merhum Başbakan Adnan Menderes’e telgraf çekmek için postahaneye gittim. Saat gecenin dördüydü, Ramazan ayındayız. Telgrafta ne yazdığımı şu anda iyi hatırlamıyorum. Sadece bir kaç cümle hatırımda. İşte “Üstadımız Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri Urfa’ya geldi, bu insan dinine, vatanına geçmişte çok hizmet etmiş hala da ediyor, iman ve Kur’an yolunda hayatını hizmete vakfetmiş, bu uğurda çok zahmet görmüş bir insandır. Bunun suçu nedir ki burada durmasın deniyor? Niye böyle yapıyorsunuz? Bu zulüm nedendir? Bu zulmün neticesi ne olacak? Kimse ceza görmeyecek mi?” işte böyle bir şeyler soruyorum.
Kırk lira verdiğimi hatırlıyorum, o zaman kırk lira çok kıymetli bir para, bir telgrafa vermiştim. Menderes’e Park Palas otelinde, İstanbul’da toplantı varmış. Telgrafı oraya çekiyorum.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.