‘Adam edilmesi’ gereken, devlettir

CHP’li milletvekili Gülsün Bilgehan’ın Dersim kurbanları için söylediği “iyi ki sürüldüler, adam oldular” mealindeki sözler, üzerinde durmayı hak ediyor. Çünkü bu görüş, CHP geleneğinin ve onun belirlediği “Cumhuriyet rejimi”nin özünü yansıtıyor.

Öyle ya; bu rejim 80 küsur yıldır hepimizi “adam etmeye” uğraşıyor. Bunun için normal zamanlarda eğitim ve propaganda araçlarını, sıradışı zamanlarda ise hapis, işkence, idam ve “tenkil” yöntemlerini kullanıyor. Kürtleri zorla Türkleştirmek, dindarları zorla laikleştirmek ve herkesi mutlaka Atatürkçüleştirmek için elinden geleni ardına koymuyor.

İyi de bu rejimin meşruiyeti nereden geliyor? Daha doğrusu nereden vehmediliyor?

Birincisi, Gülsün Bilgehan’ın açıkça ifade ettiği insanları “ortaçağ şartlarından kurtarma” görevi. Bu, Fransız sömürgecilerinin “mission civilisatrice” (medenileştirme misyonu) dedikleri şeyin yerli versiyonu. Bu misyonla tepenize dikilen, “seni dinden ve feodaliteden kurtarmaya geldik” diyen adamlara (ve kadınlara), “git başımdan kardeşim, ben halimden memnunum” diyemiyorsunuz. Sizi döverek, hatta öldürerek, “kurtarmak” istiyorlar. Ve tabii aslında bu arada kendi iktidarlarını büyütmüş, kendi çıkarlarını ilerletmiş oluyorlar.

Devlet ne için vardır?

Rejimin ikinci mevhum meşruiyet kaynağı ise, sadece CHP’yi değil tüm siyasi kültürümüzü etkilemiş olan “devlet otoritesinin üstünlüğü” inancı.

Bu, Dersim tartışmalarında açıkça ortaya çıkıyor. Yapılan katliama üzülen insanlar dahi, “iyi ama onlar da devlet otoritesini tanımıyormuş, başına buyruk yaşıyormuş” diye “açıklama” getiriyor. Yani, bir devlete, sırf devlet olduğu için itaat edilmesi gerektiğini, bu itaati göstermeyenlerin “te’dip” edilmesinin doğru olduğunu düşünüyorlar.

Oysa, bana sorarsanız, siyasette esas olan önce bireylerin hakları, sonra da onların başta aile olmak üzere tarih içinde oluşturdukları doğal sosyal yapılardır: Aşiretler, kabileler, halklar ve dini cemaatler gibi. Bu yapılar tarih içinde kendiliğinden evrilir, mesela iktisadi gelişme aşiret yapılarını çözerek “modernleşme” sağlar. (Şener Şen’in “Züğürt Ağa” filminde tasvir edildiği şekilde.) Ama devletlerin bunları zorla tasfiye etme hakkı yoktur.

Çünkü devletin meşruiyeti, gücünden değil, insanların ona göstereceği “rıza”dan gelir. Batı liberalizminin babası John Locke, devletin meşruiyetini “sosyal mukavele”ye dayandırırken bunu kast eder. İslam geleneğindeki “biat” (yani “sözleşme”) kavramı da benzer bir mantığa dayanır: Siyasi otoriteye, “kayıtsız şartsız” değil, hukuka uyması şartıyla itaat edilir.

Canavarın ehlileşmesi

Ama eğer devlet “rıza”ya değil de “güce” dayanıyorsa, o zaman siyaset bilimci Thomas Hobbes’un “Leviathan” (canavar) dediği şeye dönüşür. Bu canavar, elinin uzaştığı herkesi kendine boyun eğdirmek ister. Hukuku bile yeniden tanımlar ve adalete değil kendisine hizmet eden bir araca dönüştürür.

Açıkçası Kemalist Cumhuriyet de bir “Leviathan”dır. Eğer öyle olmasaydı, Dersim’in tepesine çökmek yerine oradaki aşiretlerle uzlaşma yolları arar, Osmanlı Devleti’nin asırlar boyu yaptığı gibi belirli bir “otonomi” üzerinde anlaşma sağlardı. Bugün Amerika’da ve İsrail’de bu şekilde “kendi iç işlerini düzenleyen” dini gruplar var; aralarında devletin meşruiyetini hiç tanımayanlar bile var.

Türkiye’nin 80 küsur yıllık siyasi meselesi ise, Kemalistlerin sandığının aksine, toplumdaki böyle farklı dokuların nasıl “adam edileceği” değildir. Aksine, kendisine bu küstah misyonu biçen devletin nasıl adam edileceği, ona haddinin nasıl bildirileceğidir.

Star

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.