Ahmet AKCAN
Doğru Okuma-II
Halık-ı Kerim insana, mütenevvi nimetlerin derecelerini tadarak bilecek gayet hassas bir terazi hükmünde iştihalı bir mide ve damak verdiği gibi, ruy-i zeminin geniş müştemilatını görebilecek, a’sar ve ef’al dairelerini tefekkür ile seyredebilecek, kâinatın hilkatindeki ulvi maksatları fehmedebilecek, rububiyetinin saltanatını, hâkimiyetinin haşmetini müşahede edebilecek binler hissiyat ve cihazat ile yarattığı görülmektedir.
Böyle yüksek vazifeleri ifaya müstaid, melaikenin gıpta ettiği kemalata çıkmaya müsait bir vaziyette yaratılan şu aciz insanın, Kur’an’ı ve ondan mülhem eserleri anlaması, ihatalı bir nazar ile mes’eleri kavraması için doğru okumaya yoğunlaşması gerekmektedir.
Öğrenme süreci bir bütündür. Bütüne ait parçalardan birinin eksik olması hem mana bütünlüğünü daraltmakta hem de zıt kanaatleri doğurmaktadır. Bu itibarla, hakikat silsilesini kemaliyle tamamlamak için okunan mes’eleyi tam ve doğru anlamak zaruret olarak karşımızda durmaktadır.
Doğru okumalardan maksad, kesret-i malumata ve dahi enaniyetin istihsaline kuvvet veren ‘hatmetme’ tarzı devri okumalar değildir. Doğru okumalar ile Sani’in kudsi marifetini intaç eden, muhabbet-i ilahiyeye, halis ubudiyet ile efkarın istikametine sebebiyet veren okumalar kast edilmektedir.
Geniş manaları ihtiva eden ‘doğru okumaları’ gerçekleştirmek, “efradını camî, ağyarını mâni” olarak tarif etmek, Vücûd ve Vahdet-i İlahiye, Esma’ül Hüsna ve Şuunat-ı Mukaddese gibi derin mes’elelerden bahseden bir eserin doğru anlaşılması adına hayati öneme sahip olduğu değerlendirilmektedir.
Doğru okumalar, elfazı camiiyeti ile bilmeyi, yani mananın elbisesi olan lafzın mana çeşitliliğini fark etmeyi, mana zenginliğini istihsal adına kelimeler arasındaki münasebeti görmeyi gerektirmektedir.
Doğru okumalarda; kim demiş (mütekellim merkezli bakış), kime denilmiş (muhatap merkezli bakış), ne denilmiş (metin merkezli bakış), hangi makamda söylenmiş bilinmesi gerekmektedir. Çünkü kelam bazen hüküm, bazen haber, bazen tedbir, bazen ta’zim, bazen tarif, bazen tavsif bazen tebliğ, bazen teklif, bazen tehdit, bazen tahdit, bazen tebşir, bazen tekmil bildirmektedir.
Evet kelam söyleme niyetine, yani makamına ve söylenen kişiye yani muhatabına göre farklı manalar ifade etmektedir. Mesela, düşmanın düşmanına ‘görüşürüz’ sözü tehdit, dostun dostuna ‘görüşürüz’ demesi temenni olarak değerlendirilmektedir. Bir hükmün bilmeyene bildirilmesi ‘tebliğ’ sayılırken, bilene bildirilmesi ‘teklif’ ve emir telakki edilmektedir.
Doğru okumalarda; kelamın hüküm mü haber mi verdiği, mutlak mı mukayyet mi, has bir mana mı yoksa umumi bir mana mı ifade ettiğinin de bilinmesi gerekmektedir.
Doğru okumalarda, mes’elenin külliyetiyle anlaşılmasına medar unsurlardan birinin noksan kalması manayı gölgelemekte, maksadı örtmekte, hatalı hükümleri intaç etmektedir. Hatalı hükümler ise, beşer tabakaları arasında menfi ihtilafı tevlid ile beraber çekişmelere ve bölünmelere sebebiyet vermektedir.
Muhit manaları mutlak yorumlar ile tek bir manaya hasretmek mana zenginliğini daraltmaya sebebiyet vermektedir. Nurlu eserlerde geçen “bu ayetin binler hakikatlerinden birini işit” Mi’racın beşyüzden fazla meyvelerinden nûmune olarak yalnız beş tanesini zikredeceğiz” gibi ifadeler, mana tabakalarının genişliğini sınırlamamayı ifade etmektedir.
Evet bir mes’eleye tek bir açıdan bakmak, diğer mana katmanlarını dikkate almamak geniş manaları darlaştırmayı tevlid etmektedir. Ayet ayet, sûre sûre inen Kur’an usul olarak, külliyete cüz’iyet ile ulaş mesajını vermektedir.
Doğru okumalar bir kısım neticeler ile kendini ihsas etmektedir. Bunlar; doğrulama-tasdikteki netlik, doğru ile olma-tatbikteki istikrar ile süreklilik, doğrultma-tebliğ ve davette ciddiyet ile nitelik, doğurma-yeni manaları istihsal ile zenginlik gibi nurani neticeler ile tezahür etmektedir.
Malumatı arttıran ancak marifet-i ilahiyeden nasipsiz bırakan, havf ve haşyeti artırmayan, günahlardan kaçınmayı yani takvayı doğurmayan okumalar, halis niyetten mahrum, belli bir usul tahtında yapılmayan ‘sıradan okumalar’ olarak nitelendirilmektedir.
Nazarın külliyeti, niyetin hulusiyeti, usulün de meşruiyeti ve isabeti ile gerçekleşen doğru okumalar; tefekküri bir nazar ile ilmin istihsalini, tahsil edilen manaların kalbe nakşedilmesini netice vermektedir.
Elhasıl; Kur’an’ı ve hakikatlerini ‘hatmetme’ sevkiyle âşıkâne okumak, sadece nazmındaki fesahat ile kalben alakalanmak, harika tespitleri vecize olarak ezberine almak, mana ve maksad ile alaka kuramamak, kâinata ve hadisata külli ve muhit bir nazar ile bakamamayı intaç ettiği gibi, enaniyetin tezyidine, gurur ile fahrin teşdidine kuvvet vermektedir.
Mana mertebelerinde derinliği intaç eden, idraki melekeleri inkişaf ettiren yeni okuma modelleri bulmak ve uygulamak gerekmektedir. Mana mertebelerinde derinlik gerçekleşmeden, tefekkür dünyamız zenginleşmeden ülfet ve yeknesaklığa düşmekten, nefis ve şeytana yenilmekten kurtulmak müşkülleşmektedir.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.