Selahattin GEZER

Selahattin GEZER

Akif, Osmanlı’nın son çığlığı

Akif, haklı bir milletin vatan için, asil acılarını dile getiren güçlü bir çığlık. Benim amacım Akif’in hakkında bilinenleri değil, aslında ondan alınması gereken dersi ve düşündürdüklerini kendi kabımın miktarınca sizinle paylaşmak. Eserleri ile ilgili ve hayatı ile ilgili yeterince bilgilere sahipsiniz. Mümtaz şahsiyetlerin hayatlarına bakıldığında dünyevi yönünden ziyade hayatlarını neye göre tanzim ettikleri ve ne hassasiyetle yaşadıklarını, nelerden beslendiklerine bakıp, ders almak gerekir. Akif’in güçlü çığlığı, Osmanlı Devletinin finalinde ümitsizliğe düşen milleti yeisten kurtarmaya çalışan çığlıktır. Biliyordu ümitsizliğin milletleri tarih sahnesinden sileceğini. Yüce dinimiz ve milli kodlarımız ümitsizliği hiç kabul etmez. Bir insanı veya milleti yok etmek istiyorsanız içine yeisi salacaksınız, pimi çekilmiş bomba gibi içerden mahveder, hiç fazla yorulmanıza gerek kalmaz. Merhum Akif, bu milleti iyi bilenlerden biri idi ve onun kalemi milleti ateşleyen güçlü kalemlerden biri oldu.

Akif, İstiklal Marşını kaleme alırken, özellikle bu milleti asırlarca İslam’a hadim eden ve dimdik var olmasını sağlayan manevi kodları gelecek nesiller de görsün diye dizelerin içine yerleştirmeye çalıştı. İstiklal Marşı sadece bir bağımsızlık destanı değil, sadece bir Marş değil yol gösterici, adeta bir navigasyondur. Akif’e karşı art niyetli olan bakış ve vicdan onun “Korkma” demesini anlayamamışlardır. Hatırlatılan: Allah’tan gayrisine korkma! Başkalarından sebeplerden korkmak, baştan yenilgiye esir olmayı kabullenmektir. Hastalık bile yeis barındıran insanların bedeninde saltanatını sürer. Korkaklar başkalarını kahraman eder. Korkaklar bağımsızlığını teslim eder. Oysa kokmak sermayedir yerinde kullanılırsa insanı cesur eder. Sadece Allahtan korkmak insanı güçlü kılar, başkalarının zilletinden kurtarır. Allah korkusu, insanların ümitsizliğini küçültürken, yüreği irileştirir. Merhum Akif’in “ Korkma” deyişini anlamayanlar belki de Allah’tan yeterince kokmuyorlardır.

Milletler ancak manevi değerler etrafında sağlam halkalar oluşturabilir. Bozkır'ın özgür ruhlu insanı, uzak diyarlardan çıkıp, Anadolu'ya at üstünde engelleri bertaraf ederek gelmiş. Özgür ruhlu Türk Milleti, İslamiyet ile daha da bir özgür ruha kavuşurken, aynı zamanda dine hizmetkârlığa da gönüllü kol sıvamış asırlarca… İmanlı çığlık Akif, bu özelliği biliyordu, üzeri küllenmiş olsa da bu milletin içinde ki korun güçlü olduğunu külünün savrulup ortaya çıkması için gayretini muhabbetini feda etmişti.

Bir imparatorluk, mensuplarını adilane yönetiyorsa, sistemi sömürü üzerine kurulu olan ülkeler bundan ziyadesiyle ile rahatsız olurlar. Dessas İngiliz, aç gözlü batı ve Mason zihniyet  Ortadoğu’yu, Asya’yı ve Afrika’yı rahatça talan edebilmesi için, adil ve kuvvetli engel olan Osmanlı'nın çökertilmesi lazımdı. Kanı bozuk olanlar bu oyunların gönüllü mensubu oldular, dışarının darbesi yanında içerden de onlar hançeri soktular. Şükürler olsun ki bu alçakların haricinde, büyük çoğunluk mukaddesatın devamı için, ölüme gönüllü fedai oldular ve hiç eksik olmadılar... Osmanlı’nın çöküşüne sebep olan, içerinin ve dışarının ihanetini fark eden, bu alçaklıkları analiz edebilenlerden biri de  Akif idi.

Bir veteriner hekimi değil de sanki bir ruh hekimi olarak kendimize özgüvenimizi tekrar ortaya çıkarmaya çalışırken, asıl yenilginin İslam’dan uzaklaşmak olacağını yorulmadan haykırmış vicdanlı bir ses. Karanlıkta bir mum aydınlığı güçlü bir ışığı hatırlatır, güçlüsüne heyecan uyandırır. Akif, önce bir mum ışığı zifiri karanlıkta göz kamaştırdı ve daha sonra kartopu gibi büyürken, millet onunla asıl aydınlığa özlem duydu. Bağımsızlık ve ezanın devamına gönülleri alevlendirdi, uykudan uyanmayı hızlandırdı.

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır parlayacak!
O benimdir, o benim milletimindir ancak!

Ey iman dolu yürek: Torunların Allah’tan gayrisine kokmamayı öğrenmeye başladı. Kuran’la irtibat sağlayınca, sünnete yaklaşınca, bu milletin ruhu duyguları doğal beslenmeye başladı. Genlerindeki kahramanlık, gerçek tarihle sağlam irtibat kurulunca ortaya çıkmaya başladı. Bu millete eserlerin şu ilhamı da verdi: Kahramanlık aynı zamanda oyunlara, karanlık tezgâhlara gelmemektir. Alçak Siyonizm tuzaklarına düşüp, dinine ve milletine cephe almamaktır. İstiklal marşına ve Çanakkale destanına sahip çıkmak demek içeriden ve dışarıdan oynanan oyunlara özellikle dessas İngiliz’e uyanık olmaktır. O dönemin zındıklarını ve bugünün zındıklarını düşünerek kaleme aldığı dizeler, adeta edebiyat minberinden gönülleri irşat eden hutbeler gibiydi. Sadece Çanakkale şiiri bile bu milletin ruhunu cilalayıp, yüreğini cesaret pençesi yapmaya yeterdi. Ey Büyük Şair: Çileli hayatın, hor görüldüğün yılların meyvesini vermeye başladı. Bu millet topunu, tüfeğini, uçağını, tankını kendi üretmeye başladı. En önemlisi şimdi ezana, Kuran’a sevda daha da kuvvetlendi.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
4 Yorum