Ediz SÖZÜER
Namazın hakikatini keşfetmek
Dördüncü Söz Üzerine İzah Denemeleri
Yazımıza Risale-i Nur’da imanî meselelerin izah ve ispat metodu olarak temsiller, benzetmeler ve karşılaştırmalar kullanılması hakkında önemli bir bilgilendirme ile başlıyoruz:
Risale-i Nur’da büyük ve derin, ince hakikatlerin herkesçe anlaşılmasını kolaylaştırmak için benzetmeler, kinayeler ve karşılaştırmalı temsiller kullanılır. Bu yöntem, uzak hakikatleri akla yaklaştıran dürbün görevi görür.
Bir küçük temsil ile büyük bir hakikati ucu gösterilip, hüküm o hakikate bina edilir. Bu tarzdaki bir ispat metodu ise, çok kuvvetli ve etkili bir ispat yöntemidir ve klasik mantık delillerinden çok daha kesindirler.
Kur’ân, peygamberler ve maneviyat büyükleri ve hatta ilim adamları, temsil metodunu sıklıkla kullanmışlardır. Temsil, doğru hakikatleri ifade ettiğinden ve manaları, sonlarındaki hakikatler olduğundan, anlatılan temsile hayali bir hikâye imiş gibi yüzeysel gözle bakılmamalıdır.
Risale-i Nur’da kullanılan temsilleri ciddiye alarak bakmalıyız, çünkü hepimiz o temsillerin içinde yaşıyoruz ve başrolünde kendimiz oynuyoruz aslında.
Anlatılan hikâyenin başrol oyuncusunun kendiniz olduğunu ve hikâyedeki mekânın ise içinde yaşadığınız dünya olduğunu keşfettiğinizde, Risale-i Nur’da geçen temsillerin her bir kelimesinde derin bir hakikat bulacağınıza eminiz.
Şimdi eser metnini izah metni ile birlikte sunacağımız Sözler eserinin dördüncü sözü, “Küçük Sözler” adıyla küçük bir derleme kitapta neşredilmişti. Fakat bu sözleri dikkatle inceleyen ve temsillerin işaret ettikleri hakikati fark eden herkes, bu sözlerin hiç de küçük olmadığını ve çok “büyük sözler” olduğunu ve her okunduğunda başka mana tabakalarının açıldığını ve örneğin yedinci sözü defalarca okuduktan sonra bile: “daha önce hiç bu şekilde anlamamıştım” diyerek eserlerin mana zenginliğine ve temsillerin gerçeklerle olan ilişkisine hayretini ifade edenlerin çokluğu, bu kitapların gerçekten de başka kitaplara benzemediğini göstermektedir.
Bu nedenle yazımızda geçen basitleştirilmiş misallere yukarıdaki açıklamaları dikkate alarak, gereken önemi vererek bakmanızı istiyoruz. Çünkü o misallerin içinde yaşıyorsunuz!
Şimdi Kur’ân’ın, bu asrın insanlarının anlayışına bir dersi ve hakikatlerinin manevi bir mucizesi ve Kur’ân güneşinden parlayan Risale-i Nur’dan Dördüncü Söz’le namazın hakikatini ve hayatî önemini keşfe çıktığımız yolculuğumuzda, arkadaşlığınızı rica ediyoruz ve sizi içeri davet ediyoruz.
ESERİN METNİ
Dördüncü Söz
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
اَلصَّلاَةُ عِمَادُ الدِّينِ [1]
Namaz, ne kadar kıymetdar ve mühim, hem ne kadar ucuz ve az bir masraf ile kazanılır, hem namazsız adam ne kadar divane ve zararlı olduğunu, iki kere iki dört eder derecesinde kat’î anlamak istersen; şu temsilî hikâyeciğe bak, gör:
Bir zaman bir büyük hâkim, iki hizmetkârını, -her birisine yirmi dört altın verip- iki ay uzaklıkta has ve güzel bir çiftliğine ikamet etmek için gönderiyor. Ve onlara emreder ki: “Şu para ile yol ve bilet masrafı yapınız. Hem oradaki meskeninize[2] lâzım bazı şeyleri mübayaa ediniz. Bir günlük mesafede bir istasyon vardır. Hem araba, hem gemi, hem şimendifer, hem tayyare bulunur. Sermayeye göre binilir.”
İZAH METNİ
Uzak bir yere (ebedi hayata işarettir) gidecek birinin, elbette yol ve bilet masrafı için paraya ihtiyacı vardır. Ulaşım aracına göre (araba, gemi, tren, uçak) varış zamanı ve bilet ücreti değişir.
Yeterli parası olan herkes özellikle çok uzun yolculuklarda mutlaka uçağı tercih eder.
Hem de gidilecek yerde bir evde yerleşilecek ise, gerekli eşyaların önceden satın alınarak hazır edilmesi avantajlı olur.
Tabi burada akla şöyle bir şey gelebilir. Dünyada bir eve taşınacak kişi belki “ben taşındıktan sonra gerekli eşyaları alırım” diyebilir, ama örneğimiz ile dünya hayatı arasında ayrılan nokta şudur ki: “ebedi hayat için hazırlığı oraya gidince yaparım, oradaki hayatım için gerekli şeyleri oraya gidince de temin edebilirim” diyemez.
Çünkü bu dünya hayatı ve ömür sermayesi, ebedi hayat için “burada” çalışarak, ona hazırlanmak ve onu “burada” kazanmak için verilmiştir.
Nasıl ki, emeklilik tazminatına, yalnızca çalışılan süre içinde, çalışma miktarıyla orantılı olarak hak kazanılır. Emeklilikten sonra, artık iş bitmiştir.
Bu dünya “geçici olarak çalışılan” bir misafirhanedir ve insanın daimi ikamet edeceği ve “işten emekliye ayrılacağı” yer, ebedi hayatıdır.
ESERİN METNİ
İki hizmetkâr, ders aldıktan sonra giderler. Birisi bahtiyar idi ki, istasyona kadar bir parça para masraf eder. Fakat o masraf içinde efendisinin hoşuna gidecek öyle güzel bir ticaret elde eder ki; sermayesi birden bine çıkar. Öteki hizmetkâr bedbaht, serseri olduğundan; istasyona kadar yirmi üç altınını sarf eder. Kumara-mumara verip zayi eder, bir tek altını kalır.
Arkadaşı ona der: “Yahu, şu liranı bir bilete ver. Tâ, bu uzun yolda yayan ve aç kalmayasın. Hem bizim efendimiz kerimdir; belki merhamet eder, ettiğin kusuru affeder. Seni de tayyareye bindirirler. Bir günde mahall-i ikametimize gideriz. Yoksa iki aylık bir çölde aç, yayan, yalnız gitmeye mecbur olursun.” Acaba şu adam inad edip, o tek lirasını bir define anahtarı hükmünde olan bir bilete vermeyip, muvakkat bir lezzet için sefahete sarf etse; gayet akılsız, zararlı, bedbaht olduğunu, en akılsız adam dahi anlamaz mı?
İZAH METNİ
Örnekte iki hizmetkar ifadesi ile, insanın Allah’ın emrine uymak durumunda olan bir kul olduğu hatıra getirilmek isteniyor. Ayrıca, bu iki hizmetkârın birisinin talihi açık, şanslı diğerinin talihsiz ve serseri olarak ifade edilmesi, bu işin sonucunda birinin mutlu ve kazanan diğerinin mutsuz ve kaybeden olacağına işarettir. Eldeki sermaye, ömürdür. Ömrünü adeta bir serseri gibi, serbestçe harcayan birine benzetiliyor namaz kılmayan kişi. Çünkü o ömür namaz kılınmadığı takdirde, tamamen yok olup faydasız çürüyüp gidecek.
Her işte önemli olan neticedir, akıbetin ne olacağıdır. En disiplinli ve düzenli bir hayat dahi, madem toprak altına girecektir. O halde, namazı kılınmamış ve geçici bir lezzet için dinen yasaklanmış zevklere harcanan bir ömür, serserice boşa harcanmış sayılır.
Bu ise, aklı başında iken yapılacak bir iş değildir, böyle zararlı bir işi yapmak için insanın ya aklını kaybetmesi veya kendini gafletle sarhoş etmesi gerekir.
ESERİN METNİ
İşte ey namazsız adam ve ey namazdan hoşlanmayan nefsim!
O hâkim ise; Rabbimiz, Hâlıkımızdır. O iki hizmetkâr yolcu ise; biri mütedeyyin, namazını şevk ile kılar. Diğeri gafil, namazsız insanlardır. O yirmi dört altın ise, yirmi dört saat her gündeki ömürdür. O has çiftlik ise, Cennet’tir. O istasyon ise, kabirdir. O seyahat ise kabre, haşre, ebede gidecek beşer yolculuğudur. Amele göre, takva kuvvetine göre, o uzun yolu mütefavit derecede kat’ederler. Bir kısım ehl-i takva, berk gibi bin senelik yolu, bir günde keser. Bir kısmı da, hayal gibi elli bin senelik bir mesafeyi bir günde kat’eder. Kur’ân-ı Azîmüşşan, şu hakikate iki âyetiyle işaret eder.[3]
O bilet ise, namazdır. Bir tek saat, beş vakit namaza abdestle kâfi gelir. Acaba yirmi üç saatini şu kısacık hayat-ı dünyeviyeye sarf eden ve o uzun hayat-ı ebediyeye bir tek saatini sarf etmeyen; ne kadar zarar eder, ne kadar nefsine zulmeder, ne kadar hilaf-ı akıl hareket eder. Zira bin adamın iştirak ettiği bir piyango kumarına yarı malını vermek, akıl kabul ederse; hâlbuki kazanç ihtimali binde birdir. Sonra yirmi dörtten bir malını, yüzde doksan dokuz ihtimal ile kazancı musaddak bir hazine-i ebediyeye vermemek; ne kadar hilaf-ı akıl ve hikmet hareket ettiğini, ne kadar akıldan uzak düştüğünü, kendini âkıl zanneden adam anlamaz mı?
Hâlbuki namazda ruhun ve kalbin ve aklın büyük bir rahatı vardır. Hem cisme de o kadar ağır bir iş değildir. Hem namaz kılanın diğer mubah dünyevî amelleri, güzel bir niyet ile ibadet hükmünü alır. Bu surette bütün sermaye-i ömrünü, âhirete mal edebilir. Fâni ömrünü, bir cihette ibka eder.
İZAH METNİ
İnsanlık ebedi hayata giden bir yolculuktadır. İnsan, eline verilen ömür sermayesini ne kadar kazançlı bir yatırım aracında değerlendirdiyse, bununla kazanacağı manevi derece ölçüsünde bu yolculuğu çeşitli şekillerde tamamlayacaktır.
Bazısı şimşek hızında, bazısı hayal hızında yolu geçeceklerdir. Yolculuğun bileti ise, namazdır.
O uzun ebedi hayata 24 saatin bir tek saatini sarf etmemek ve tüm vaktini sanki sadece bu dünya için yaratılmış gibi sırf dünya hayatı için harcamak, akla ne kadar zıttır.
Kazanç ihtimali çok düşük şans oyunlarına ümit bağlayan insan, kazanılması %99 ihtimal olan ebedi bir hazine ile hiç ilgilenmezse, bu insana nasıl akıllı denilir? (bu hazinenin kazanç ihtimalinin %99 olduğunun izah ve ispatı ise, onuncu söz gibi ebedi hayatın ispatlandığı risalelerin konusudur)
Namaz, bedene çok ağır bir iş olmamakla beraber, güzel bir niyetle beraber, dünyevi anlamda dinen yasaklanmamış diğer tüm işlerin ibadet olarak değerlendirileceği, dinimizin büyük bir müjdesidir. Kaybedilmez ve vazgeçilmez bir fırsattır.
Böylece, tüm ömür sermayesi sanki ebedi hayat için harcanılmış ve büyük bir kazancın kapısı açılmış olur. Fani ömür, ebedi bir ömre dönüştürülür, baki bir ömür haline girer.
İman etmeyen ve namaz kılmayan ise, bu kazançtan mahrum kalacaktır. Ayrıca, böyle insanların, var oluş gayelerine zıt hareketleri nedeniyle, iyilik yapmak ve iyi bir insan olmak gibi iyi işlerinin de boşa gideceği, Kur’ân’ın açık ayetlerince sabittir.
[1] “Namaz dinin direğidir.” (Tirmizi, İmân: 8; İbni Mâce, Fiten: 12; Müsned, 5:231, 237)
[2] Mesken: Ev. Mübayaa etmek: Satın almak. Şimendifer: Tren. Tayyare: Uçak.
[3] “Gökten yere kadar her işi düzenleyip yönetir. Sonra bütün bu işler, sizin hesabınıza göre bin yıl tutan bir günde Ona yükselir.” Secde Sûresi, 32:5. “Melekler ve Rûh, Onun Arş’ına; miktarı elli bin sene olan bir günde yükselirler.” Meâric Sûresi, 70:4.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.