Alimleri Bediüzzaman'a dövdürtmek insaf, hakikat ve ihlas derslerine aykırıdır
Sosyal medyada ipe sapa gelmez iddia ve görüşlere aklı selimle verilen cevaplar takdirle karşılandı
Iğdır Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Felsefe ve Din Bilimleri Mantık AnabiliM Dalı Başkanı Doç. Dr. Ahmet Kavlak'ın "İmam-ı Gazali’den sonra, kelam ilmînde telif olarak yazılan ilk eser, Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin Risale-i Nur külliyatıdır" sözleri sosyal medyada tartışılıyor.
Bazı ilahiyatçıların bu iddiaya itiraz ederken Said Nursi ve Risale-i Nur'a hakarete varan ifadeler kullanması da tartışmayı alevlendirdi.
Buna karşılık sosyal medyayı etkin bir şekilde kullanan yazarların aklı selimle verdikleri cevap takdirle karşılandı. İşte onlardan bazıları:
BİR ALİMİ BEDİÜZZAMAN'A DÖVDÜRTMEYE KALKIŞMAK VEYA ONLARI BEDİÜZZZAMAN'LA DÖVMEYE KALKMAK
Metin Karabaşoğlu: Bediüzzaman Said Nursî'nin hayatından ve eserinden iman dersini almış bir mü'min olarak söyleyeyim:
kendisini takdir için
başkalarını tekdir edenleri görmüş olsa,
muhakkak ki o bundan memnun ve razı olmazdı.
bediüzzaman bizim için daha kıymetli olabilir,
ama Allah'ın yoluna hizmet eden her alim kıymetlidir.
onlardan herhangi birini Bediüzzaman'a dövdürtmeye kalkışmak veya onları Bediüzzzaman'la dövmeye kalkmak,
en başta Bediüzzaman'ın verdiği insaf, hakikat ve ihlas derslerine aykırıdır.
ELEŞTİRME İDDİASI EDEP VE BASİRET İLE MÜMKÜNDÜR
Abdurrahman Cüneyt: 3 arkadaşım hariç nurcu olup da zihinsel hastalığa yakalanmamış kimse yok”, “aptallar sürüsü”, “her nurcu gibi hiçbir şey anlamıyorsun” gibi ifadeleri sarf eden birinin, ilmi temsil etmesi ne kadar mümkündür? İlim; aklı küçümsemekle değil, aklı selimle; hakarete sığınmakla değil, hikmetle konuşmakla olur. Risale-i Nur'u ilmi olarak eleştirme iddiası, bu üslup ile değil, ancak edep ve basiret ile mümkündür. Zira hakikatin dili, önce ahlaktır.
Dr. Sadık Tanrıkulu: Ben (Ahmet Kavlak) Hoca'yı şahsen tanımıyorum. Hoca'nın tespitine katılmayanlar "bilgi" sahibi olmak zorundalar. Ülkede Risale-i Nur eleştirenlerin %99,99 u külliyatı ilmi bir şekilde tetkik etmemiş kimselerdir. Bilmezler. Bilenlere burun kıvırırlar. Üzüldüğümüz nokta burası.
NURCULUĞUN ASIL YOĞUNLAŞMASI GEREKEN ALAN RİSALE-İ NUR'DAKİ BALI TATTIRMAKTIR
Ahmed Ay:
Yaşım kırkı geçti. Kendimce bir tecrübe edindim. Biraz okuma yaptım. Kanaatim o: Türkiye'de veya dünyada İslam'ın muvaffak olması için hiçbir cemaat 'tek başına' yetmez. Herkes lazım. Ne sadece nurcularla olur ne başkalarıyla. Herkesin işi var. Yeter ki ehl-i sünnet olsun.
Bunun bir hikmeti de cemaatlerin temayüllerinin onları bazı alanlarda görece 'başarısız' bazı alanlarda da görece 'başarılı' kılması. Kimisi iyi hafız yetiştiriyor. Kimisi iyi hoca yetiştiriyor. Kimisi avama iman hakikatlerini iyi anlatıyor. Kimi tasavvufa çalışıyor vs.
Nakşibendiliğin mübarek-mutedil bir kısmı nurcularla hiç kavga etmiyor. Bediüzzaman'ı da kendi medreselerinin mahsulü saydıklarından endişe yaşamıyorlar. Hürmet ediyorlar. Diğer az bir kısmı nurculuğun nakşibendilikten rol çaldığını düşünüyor. Buna güceniyorlar.
Hiçbir İslamî meslek/meşrep yok ki içinde ifrat-tefrit sahipleri bulunmasın. Onları bu ifrat-tefrit sahibi sorunlu bireyler üzerinden eleştirmek de insaflı gelmiyor. Sayıları eksere ulaşmışsa başka. Ama öyle değilse, bunu hiçbir yerde engelleyemezsiniz ki, onlar hep olurlar.
Aşağı-yukarı 23 senelik nurcuyum. Ta ilk katıldığım derslerden itibaren Risale-i Nur'un İslam kaynaklarıyla 'yarıştırılması' bana kekremsi bir tat vermiştir. Hiç buna ihtiyaç duymadım. Hiç kimseyi de böyle Risale-i Nur'a çekmek istemedim. Kovanımızdaki balsa tattırsak yeter.
Nurculuğun asıl yoğunlaşması gereken alan Risale-i Nur'daki balı tattırmaktır. Balın tadı kendi kendisini över. Yarıştırdığınız zaman işin içine en iyi ihtimalle 'gıpta damarını tahrik etmek' giriyor. Bir de övgünüzün altını dolduramazsanız daha da fena birşeye dönüşüyor.
İnsandaki fikir düzeyi bilgi düzeyiyle denk olmalı. İddiaları da yine bilgisiyle denk yürümeli. Risale-i Nur'dan başka İslam kaynaklarıyla pek ilişkisi olmamışlarımızın böyle şeyleri dillendirmesi bu anlamda da boşa düşüyor. Başka kaynak bilmiyoruz ki zaten. Nasıl kıyaslayalım?
İlaveten şunu da söylemek lazım: Hidayet yolculuğu ünsiyet yolculuğudur. Allah, kime, hangi kabdan bu şerbeti içirir bilemezsiniz. Sizin ünsiyetiniz bu kabdan olmuştur ama başkasının ünsiyeti belki başka türlüdür. 'Mübarek olsun' deyip kendi işinize bakmalısınız.
RİSALE-İ NUR KELAM İLMÎ SAHASINDA TECDİD YAPTI
Erdem Akça:
"Doç. Dr. Ahmet Kavlak Hocamız "İmam-ı Gazali’den sonra, kelam ilmînde telif olarak yazılan ilk eser, Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin Risale-i Nur külliyatıdır" demiş. Dikkat edilirse Ahmet Kavlak Hoca, "te'lif" eser diye sınırlama getiriyor. Kendisinin bu sözü İmam-ı Gazali'den itibaren yazılmış bütün kelam eserlerinin incelenmesi neticesinde söylenmiş bir sözse, araştırma ve incelem neticesinde söylenmiş "ilmî bir tespit" olur ve doğrudur. Ona itiraz etmek isteyecek kişiler de aynı araştırma ve incelemeyi yaparlarsa aynı sonuca varacaklardır. Bu araştırma ve incelemeyi yapmadan itiraz edenlerin itirazları tutarsız ve gayr-ı ilmî olacaktır. Eğer Ahmet Kavlak Hocamızın bu sözü kapsamlı bir araştırma ve inceleme eseri değilse bu durumda Kavlak Hocamız şahsî kanaatini belirtmiş ve bir genelleme yapmıştır, denilir. Bu durumda kapsamlı araştırma ve inceleme yapacak kişiler rahatça ve ilmî bir usulle Kavlak Hocamızın bu sözünü çürütebileceklerdir. Mesela diyebilirler ki 16. asır kelam âlimlerinden filan kişinin şu isimli eseri "te'lif" bir eserdir.
Ahmet Kavlak Hocamız, "İmam-ı Gazali sonrası kelam âlimlerinden hiç biri kitap yazmadı" demiyor. Te'lif eser yazan yoktur, diyor. Edebiyat ve ilim camiasında bilindiği üzere bir kitap ya eski ulemanın eserlerindeki görüşlerin cem edilmesine dayanır veyahut orijinal yeni tespitlerden meydana gelen bir hüviyet taşır. Eski ulemanın görüşlerini cem eden kitaplara teknik olarak "te'lif eser" denilmez. Mesela Diyanet İslam Ansiklopedisi'ndeki ilim adamlarının yazdıkları maddelere baktığımızda "iktibas" ve "derleme" hüviyetinde olduklarını görebiliriz. Buna mukabil "te'lif" eserlerde eski ulemanın tespit edemediği yepyeni usuller ve hususlar kitapta bulunur. Muhammed Ali es-Sabuni, Risale-i Nur'un "te'lif eser" olduğunu, Hastalar Risalesi'nin okuduğu zaman ifade etmiştir. Bu çerçevede bakıldığında Ahmet Kavlak Hocamız, Risale-i Nur'un kelam ilmî sahasında tecdid yaptığını, Ömer Nasuhi Bilmen'in ifade ettiği üzere "te'lif bir eser" olduğunu ifade etmiştir. Fakat "ilk" te'lif eser olup olmadığı kapsamlı bir araştırma ve inceleme gerektirir.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.