Allah, fiilî duayı kabul eder
Büyük işlerde muvaffak olan insanların hayatını incelediğimde gördüm ki
Hekimoğlu İsmail'in yazısı:
Allah, fiilî duayı kabul eder!..
Büyük işlerde muvaffak olan insanların hayatını incelediğimde gördüm ki, bu büyük başarıları, tesadüfen veya kendiliğinden değil, bir gaye uğruna ısrarla çalışmaları neticesinde gerçekleşmiştir.
O zaman inandım ki Allah fiilî duaları kabul eder. Sebepleri yaratan Allah olduğuna göre, sebeplere müracaat etmek de ibadettir; çünkü fiilî duadır.
Allah, insanı üstün kabiliyetlerle yaratmıştır. Mesela bir doktor arkadaşım demişti ki: “Şu işaret ve başparmağım olmasaydı diplomam işe yaramazdı. Ameliyatta bütün işi şu iki parmakla yapıyoruz.” Düşündüm ki, Allah yalnızca iki parmağımıza bile ne büyük kabiliyetler yüklemiş. Artık gerisi düşünülsün…
Annem derdi ki: “Evladım, her işine Besmele’yle başla ki işlerin rast gitsin.” Ben de annemin sözünü uyguladım. Fakat işlerim rast gitmedi. Acaba bunda bir yanlışlık mı var, diyerek bir âlime gittim. O âlim dedi ki: “Eğer Besmele çekmekle işlerimiz rast gitseydi, o zaman okula, tahsile, çalışmaya ne gerek vardı? Bir Besmele çekerdik, her şey önümüze gelirdi. Hâlbuki Allah insana üstün kabiliyetler vermiştir. Bunları kullanmak zorundayız. Sen elinden gelen gayreti göster, Besmele’ni de öyle çek.”
Sonra Peygamberimiz’in hayatını okudum. Baktım ki, O’nun hayatı mücadeleyle geçmiş. Savaşa gidileceği zaman ok talimleri, mızrak talimleri yaptırmış, şehrin etrafına hendekler kazdırmış; zırh giyinmiş. Yani, “ben dua ederim, düşman mağlup olur” dememiş. Peygamberimiz’in hayatı okunursa, fiilî duaya ne kadar yer verdiği anlaşılır.
Kalkınan, ilerleyen pek çok kişiyle tanıştım. Bu kişiler bende “Başarının onda dokuzu ter, biri kabiliyettir.” diye düşünmeme sebep oldu. Cisimlerin en küçüğü atomda bile sayısız kanun ve formül bulunuyor. Yani kâinatta kendiliğinden, tesadüfen oluş diye bir şey yoktur. Kur’an-ı Kerim’de buyrulmuş ki: “İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır.” (Necm, 39) Bu ayette fiilî dua emrediliyor adeta...
Mesela Nuh (as) gemicilikte, Musa (as) asası ile su çıkardığı için sondajda, İsa (as) tıpta, Yusuf (as) saatin icadında, Davut (as) demiri hamur gibi yoğurmakta, Hz. Muhammed (sas) en yüksek ahlakı ortaya koymakta birer mucit durumundadır. Böylece insanlarla ilgili faydalı işlerin bütünü, peygamberlerden sünnet olarak bize intikal etmiştir. Bu sebeple İslam’a uygun her iş, İslamî ölçülerle en azından sünnettir. Müslümanlar yıllar yılı bu mucize ayetlerini tarihî birer olay olarak düşünmüş ve kendilerine mesaj veren yönünü keşfedememişler. Hâlbuki Kur’an’daki tarihî hadiselerin her devrin insanına mesajı vardır.
Bir işi çok iyi bilen, doğru ve çalışkan olan, muvaffak olur. Bir de ibadetine devam ederse maddî-manevî kanatlarıyla uçarak cennete gider inşallah...
Zaman