Hüseyin YILMAZ

Hüseyin YILMAZ

Allah rahmet eylesin, diyemiyorum!

Bir kaç talebesinin şehâdetiyle nakledilir ki, 10 Nisan 1950 günü Üstad Bediüzzaman Hazretleri etrafındakilerle sohbette iken bir talebesi:

“Üstadım, Mareşal Fevzi Çakmak ölmüş!” diye haber verir.

Üstad:
“Kardeşim, o adam gençlerin intibâhına vesile olduğu hâlde, Allah rahmet eylesin, diyemiyorum!” der.

Sonra etrafındaki genç talebelerine bakar ve:

“Sizin hatırınız için bir seferlik söyleyebilirim...” der.

Ama Mareşal’a “Allah rahmet eylesin!” demeye hazırlanan Üstad’ın hamlesi akîm kalır:

“Aaa, Aaa..., Allah, Allah... Rahmet eylesin, diyemiyorum kardeşim!” der.

Mareşal ünvanlı Mustafa Fevzi Çakmak beş vakit namazını nâfile ve teheccüd namazları ile takviye eden, her gün Kur’an okumayı îtiyâd edinmiş, dilinden zikri eksik olmayan, elinden tesbihi düşmeyen insandır... Hususî hayatında bu kadar dindar, Allah’ı bilen ve İslâmiyeti yaşamaya çalışan ikbâli yüksek bu adam, uzun mareşallık yıllarında ordunun hâkim-i mutlakı gibidir. Kaşlarını çatsa, iki kelime ile talimât verse orduyu hareketlendirebilecek güce sahiptir.

yilmaz_fevzi_cakmak.jpgÜstad Hazretlerinin kendisini çok sevmesi beklenirken, “Allah rahmet etsin!” diyemeyişi dikkate şâyândır... Zirâ bu dindar insan M.Kemâl ile başlayan bir herc-ü merc devrinin en muktedirlerindendir. M. Kemâl inkılâb ve icraatlarının temel istinâd noktası olan maddî gücün yegâne nâzırıdır. Bir milletin bütün değerlerini hedef alan bu inkılâb fırtınasının karşısında durabilecek yegâne isimdir. Ama karşı durmak şöyle dursun, bütünüyle M. Kemâl’e râm olur... Ne bu milletin sinesinden sökülüp atılmak istenen dinin kendi dini olduğunu fark eder, ne de elinden düşürmediği Kur’an hükümlerinin hayatımızdan tard edildiğini görür.

Devrin bütün şenaatini yalnız başına göğüslemeye çalışan Üstad’ın mücâdelesine de desteği yoktur. Sadece bir Isparta ziyareti esnasında işgüzarlık yapan mahallî bir selâhiyet sahibine, “Ondan zarar gelmez, ilişmeyiniz; hürmet ediniz!” dediği nakledilir...

Bu geçmiş zaman vakâsını hatırlamama sebeb, vefatından sonra Denktaş’ın ardında ayyuka çıkan neşideler oldu... Namaz kıldığı bilinen, zaman zaman Nurlar hakkında müsbet ifâdelerde bulunan o Denktaş ki, Kıbrıs’ın fuhuş ve kumarhane arenasına dönüşmesine itiraz etmek şöyle dursun, zemin hazırlamış, en azından seyirci kalmıştır.

O Denktaş ki, Kıbrıs halkının dinî hayatına hizmet etmek için kılını kıpırdatmak şöyle dursun, bu yoldaki bütün teşebbüslerin önünü kesmiştir. O Denktaş ki, Kıbrıs meselesinin çözülüp Türkiye’ye ayak bağı olmaktan çıkmasına hep engel olmuş, derin güçlerin Kıbrıs temsilcisi vazifesini üstlenmiş; iktidarının ilk yıllarında AK Parti iktidarı ile aslanlar gibi mücadele etmiştir...

Gerçi Ak Partililer son zamanlardaki anlaşılmaz tavırlarına bir yenisini ilâve ederek Denktaş’ı nerede ise evliyaullah mertebesinde senâ ve yâd ettiler. En üst seviyeden cenaze merâsimine iştirakle yakın geçmişlerini torpillemekte de beis görmediler. Hoş, dünün darbe müteşebbislerini yargının önüne çıkaran AK Parti gücü hâlihazırda elinde bulunduran Necdet Özel’in siyâsete şekil ve çekidüzen vermeye çalışan çarşaf çarşaf beyanatlarına da hiç itiraz etmediler; “General, sana ne Kürt Meselesinin sosyolojik tarafından, sana ne Kürtçe eğitim meselesinden!” diyemediler...

Varsın milliyetçi, ulusalcı ve ergenekoncularla birlikte AK Parti muktedirleri de Denktaş’a olduğunun yüz seksen derece aksi bir kamet biçsin, hakkettiğinin tam tersi yüksek bir mevkii takdir buyursunlar. Ama ben, Denktaş’a, “Allah rahmet eylesin, diyemiyorum!”

Bugün

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
39 Yorum