Habibi Nacar YILMAZ

Habibi Nacar YILMAZ

Kendini Bulmak Yolculuğu

Bulmak, kendini bulmak yolculuğunu düşününce, rahmetli Mehmet Emin Birinci Abi'den defaatle dinlediğim hazin bir hatıra gelir aklıma.1960 yılların ortalarıdır. Nur'un ve mazlumların kahraman avukatı Bekir Berk Abinin İstanbul Fatih'te Kiğılı Pasajında mütevazı bir yazıhanesi vardır. Bekir Bey kimseden avukatlık ücreti almadan, mazlumların imdadına koşmakta, nerede iman ve Kur'an davasının bir duruşması varsa; sadece yol ücreti karşılığında duruşmaları takip etmekte, çoğundan da berat kazanmaktadır.

İşte o dönemde, Bekir Abinin yanında bulunan bahtiyarlardan biri de Mehmet Emin Birinci Abi'dir. Çoğu zaman çay simitle idare eden bu bahtiyarlar, nadiren de olsa şehriye çorbası pişirmekte ve bunu bulduklarına da sevinmektedirler. Suyu bol olan çorbaya kaşık sallarken de çorbanın içinde bir arpa şehriye bulduklarında onu kaşıklamakta ve bunu da "vecettü" (buldum) diye ilan etmektedirler. Her lokmanın başında besmeleyi, sonunda da hamdi eksik etmeyen Bekir Abi ve arkadaşları huzuru, böylece "huzur ve hitap makamında" buluyorlardı. Kim bilir, belki de onlar çorba kâsesinin içinde bir şehriyeyi bulurken, kendilerini bulmakta, kendilerinin farkına varmakta, huzurda bulunmanın huzuruna ermekte idiler.

"Huzurda bulunmanın huzuru" zorlu bir yolculukla, önce kendini keşfetmek, yani kendini bulmak, kendinin farkına varmakla başlıyor demek ki. Sonra da yeryüzünü bir sergi hükmünde yapan ve antika sanatlarını orada teşhir eden Žât-ı Zülcelâl'i tazim ve sena içinde anmakla elde edilebiliyor. İşte, Birinci ve Bekir Âbi ve emsali insanlar, bir şehriye tanesine "vecettü" çekerek tazim ve senalarını kemal-i iftikâr ile (ihtiyaçlarını tevazu ile göstererek) ilan etmiş oluyorlardı. Kendini bulmak, yani kendinin farkına varmak; tam bir mahviyet içinde Rabbini sena ve hamd etmeyi netice verir. Muhabbetle ibadetini yalnız ona mahsus kılmak, hamd ve sena etmek insanın varlık gayesidir de aynı zamanda.

İşte, bu varlık gayesine ulaşmak da evvela, kendini keşfetmek yani kendinin farkına varmakla başlıyor. Hemen her okuduğumuz derslerde bir vesile ile 26. Sözdeki Zeylin İkinci Hatvesine getiririm sözü. Oradaki Haşir Suresinin "Allah'ı unutanlar gibi olmayın ki Allah da onlara kendi nefislerini unutturdu." mealindeki 19. Âyetini özellikle okurum. Âyetin ikinci kısmını açıklayan "Kendini unutmuş, kendinden haberi yok." cümlesi, sanki beynime çakılmış gibi her daim tazeliğini korur. İnsanı sarsan bir cümle değil mi?

"Kendinden haberi yok." ne demek arkadaş? Develerin bunca cüsselerine rağmen, kendilerinden haberi yoktur mesela. Evet, onların kendinden haberinin olmaması, vazifelerini yapmalarına engel değil. Yine yük taşırlar, süt verirler ve et deposu sayılırlar. Fakat insan kendini unutunca, öyle değil. İnsan kendini, yani var edildiğini unutunca, varlık gayesini de unutuyor. Her daim kendi başındaki sanatçısını bile unutmak gafletine düşebiliyor. Bu da bir insanın kendini unutması, kendinden haberi olmaması ile nasıl bir sukuta düştüğünü gösteriyor.

Peki, kendini niçin unutmuş, kendinden habersiz yaşamak gibi bir hazin keyfiyete niçin düşmüş olabilir ki insan? Âyet bunu birinci kısmıyla açıklıyor. "Onlar, Allah'ı unuttu çünkü." Unutmak, birçok yönüyle nimet sayılıyor. Fakat bir insanın "Kendisini sonsuz sanat mucizeleriyle, peygamber ve kitaplarıyla tanıtan" ona ummadığı, bilmediği ve elinin yetişmediği yerlerden nimetler gönderen, daha da önemlisi bir nefesinde ona hayatını iki defa iade eden, hülâsa "kendini gayet Kerim, Rahim, Mürebbi, Müdebbir unvanları içinde akla gösteren" sanatkâr ve ustasını unutması, bırak unutmayı aklına bile getirmemesi, ne kadar hazindir ve dehşetli bir iflastır.

26.Söz'ün Zeylinin devamına da bir bakalım isterseniz; insan kendinin unutunca, neler oluyormuş görelim. "Mevti düşünse, başkasına verir. Fena ve zevali görse, kendine almaz." Kendisini unutan; ölümünü, öleceğini hatırına getirir mi? Kendini görmüyor ki öleceğini, ölümünü görsün. Hep başkasını görüyor, hâliyle ölümü de kendi üzerine almıyor, hep başkasına yakıştırıyor. Peki, Rabbini, devamında kendini unutan, başka neyi unutuyor? Külfet ve hizmet zamanında, nefsini de unutuyor. Yani ibadet ve hizmet de yok. Hani anlatılır. Kendini unutmaya meyilli birisi, bir veli zâta "Allah'ı unutmanın O'na hamd ve O'nu sena etmemenin bir yolu, çaresi var mı? diye sorar. O da ona, var diye cevap verir. Nedir peki diye sorar o da.Veli de cevap verir. "O'nun verdiği ağzı, gözü, kulağı kullanma. Seni, senin bile farkında olmadan döndürdüğü dünya misafirhanesinden in. Güneşinden aydınlanıp ısınmayı bırak. Onun mülkü hududundan ayrıl, çık. O zaman O'nu unutabilirsin, ibadet de etmeyebilirsin, kendini de unutabilirsin." cevabını verir. Yani "O'na hizmet ve ubudiyeti bırakmak ya da gevşetmek için, ne gibi bir sebebinin, mazeretin, özrün olabilir ki?" demek istiyor.

Peki, insanın unutamadığı da var mı acaba? Neyi unutmuyor, unutamıyor mesela? İbadet ve hizmeti olmazsa da ücret talebini unutamıyor maalesef, unutmuyoruz yani. Hem de hiçbir bedel ödemeden, bir emekle çalışmadan ücret talep etmek insana mahsus. Bu önemli, güzel ve ayn-ı hakikat bir insan okumasına denk gelmedim gerçekten. Üstad, Nurların çok kısımlarında olduğu gibi, burada da muazzam bir insan okuması yapıyor ve insana dair tespitlerde bulunuyor.

Her şey bulmaya, tanımaya, kendinin farkında olmaya bakıyor. Daha doğrusu, Hakka yolculuğun başı, insanın kendini araması, sonra kendini bulması ve kendinin farkında olmasıyla başlıyor. Başa dönersek, Bekir Âbi ve emsali bahtiyarların "vecettüsü" ile başlıyor da diyebiliriz.

Evet dostlar, "Eğer insan, kendini misafir bilse"nin ilk adımı da "nihayetsiz kesret içinde" kendini bulmaya ve kendinin farkında olmayla atılıyor. "Kimin merhameti ile idare, Kimin keremiyle müşfikâne terbiye olunuyorum ve böyle nazeninâne besleniyor ve idare ediliyorum?" sorularındaki "Kim hitabının" cevabının doğru verilmesi de işte bu "kendini bulma ve tanımaya" bakıyor. Böyle bir yolculuk ihmale gelir mi?

Selam ve dua ile.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum