Allah’a göklerde ve yerde bilemeyeceği bir şeyi mi haber veriyorsunuz?
Ayet meali
Bismillahirrahmanirrahim
Cenab-ı Hak (c.c), Yunus Sûresi 18-21. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:
18-Allah’ı bırakıp da kendilerine ne zararı dokunacak, ne de fayda verecek şeylere (putlara) tapıyorlar ve: “Bunlar, Allah katında bizim şefâatçilerimizdir” diyorlar. De ki: “Allah’a göklerde ve yerde bilemeyeceği bir şeyi mi haber veriyorsunuz?” O, onların ortak koşmakta oldukları şeylerden pek münezzeh ve pek yücedir.
19-Hâlbuki insanlar ancak (inanan ve güzel ameller işleyen) tek bir ümmetti; sonra ihtilâfa düştüler. Eğer Rabbin tarafından (hak ettikleri azâbın te’hîrine dâir) önceden (söylenmiş) bir söz olmasaydı (cezâları hemen gelir ve) üzerinde ihtilâf etmekte oldukları şeyler hakkında, aralarında elbette (çoktan) hüküm verilmiş olurdu.
20-“Ona, Rabbinden (bizim istediğimiz gibi) bir mu‘cize indirilmeli değil miydi?” diyorlar. O hâlde de ki: “Gayb ancak Allah’ındır; (eğer îmân etmezseniz) artık (cezânızı) bekleyin, doğrusu ben de sizinle berâber (azâbınızın nasıl olacağını) bekleyenlerdenim!”
21-Kendilerine dokunan bir zarardan sonra insanlara bir rahmet tattırdığımız zaman, bir de bakarsın ki âyetlerimiz hakkında onların yine bir tuzakları vardır! (*) De ki: “Allah, tuzak(larıyla onlara karşılık vermek) cihetiyle daha sür‘atlidir!” Şübhesiz ki elçilerimiz (hafaza melekleri), kurmakta olduğunuz tuzakları (tek tek) yazıyorlar.
(*) Bir ara Mekke’de yedi yıl devâm eden müthiş bir kıtlık hüküm sürmüş ve bu yüzden birçok hayvan ve insan telef olmuştu. Nihâyet Cenâb-ı Hakk bol yağmurlar ihsân edince, herkesin yüzü gülmüş, memleket refâha kavuşmuştu. Fakat Mekke müşriklerinin, o yağmuru yıldızların ve putların lütfundan bilmeleri ve tekrar Allah’ın âyetlerini yalanlayarak alay etmeye başlamaları üzerine, bu âyet-i celîle nâzil olmuştur. (Nesefî, c. 2, 227)