Amerika da ittihad-ı İslam’a muhtaç

Amerika da ittihad-ı İslam’a muhtaç

Günlük Risale-i Nur dersi

Bismillahirrahmanirrahim

Azametli, bahtsız bir kıt'anın; şanlı, tali'siz bir devletin; değerli, sahipsiz bir kavmin reçetesi, ittihad-ı İslâmdır. (Mektubat Hakikat çekirdekleri sh. 452)

Ehemmiyetli bir hakikat ve Demokratlarla Üniversite Nurcularının bir hasbihalidir.

Şimdi milletin arzusuyla şeâir-i İslâmiyenin serbestiyetine vesile olan Demokratlar, hem mevkilerini muhafaza, hem vatan ve milletini memnun etmek çâre-i yegânesi, ittihad-ı İslâm cereyanını kendine nokta-i istinad yapmaktır. Eski zamanda İngiliz, Fransız, Amerika siyasetleri ve menfaatleri buna muarız olmakla mâni olurdular. Şimdi menfaatleri ve siyasetleri buna muarız değil, belki muhtaçtırlar.

Çünkü komünistlik, masonluk, zındıklık, dinsizlik, doğrudan doğruya anarşistliği intaç ediyor. Ve bu dehşetli tahrip edicilere karşı ancak ve ancak hakikat-ı Kur'âniye etrafında ittihad-ı İslâm dayanabilir. Ve beşeri bu tehlikeden kurtarmaya vesile olduğu gibi, bu vatanı istilâ-yı ecanipten ve bu milleti anarşilikten kurtaracak yalnız odur. Ve bu hakikate binaen, Demokratlar bütün kuvvetleriyle bu hakikate istinad edip komünist ve masonluk cereyanına karşı vaziyet almaları zarurîdir. (Emirdağ L. Sh.271)

İşte, ben bu ittihadın efradındanım ve bu ittihadın tezahürüne teşebbüs edenlerdenim. Yoksa, sebeb-i iftirak olan fırkalardan, partilerden değilim.

Elhasıl, Sultan Selim'e bîat etmişim. Onun ittihad-ı İslamdaki fikrini kabul ettim. Zîra, o, vilayat-ı şarkiyeyi ikaz etti; onlar da ona bîat ettiler. Şimdiki Şarklılar, o zamanki Şarklılardır. Bu meselede seleflerim Şeyh Cemaleddin-i Efganî, allamelerden Mısır müftüsü merhum Muhammed Abdüh, müfrit alimlerden Ali Suavi, Hoca Tahsin ve ittihad-ı İslamı hedef tutan Namık Kemal ve Sultan Selim'dir ki, demiş:

"İhtilaf ü tefrika endişesi,
Kûşe-i kabrimde hatta bîkarar eyler beni.
İttihadken savlet-i a'dayı def'e çaremiz;
İttihad etmezse millet, dağdar eyler beni. "
Yavuz Sultan Selim (Tarihçe-i Hayat Sh.59)

Bediüzzaman Said Nursi

SÖZLÜK:
BAHT : kader, kısmet.
BEŞERİ : İnsanları
BÎAT : Bağlılık, uyma, tabi olma.
BÎKARAR : Kararsız, yerinde durmayan.
CEREYÂN : Akım, hareket; bir fikir etrâfında toplanıp faaliyette bulunma.
ÇÂRE-İ YEGÂNE : Tek çıkar yol, tek çâre.
DÂĞDÂR : Pek acılı, üzüntülü. Gönlü acılı.
DEF' : Ortadan kaldırmak, Öteye itmek.
EFRÂD : Fertler, şahıslar.
HAKİKAT-İ KUR'ÂNİYE : Kur'ân'ın hakîkatleri
HASBİHÂL : Konuşmak, sohbet etmek.
İHTİLAF-U- TEFRİKA : Ayrılık, bölünme.
İSTİLÂ-YI ECANİB : Yabancıların istilası, işgali.
İSTİNAD : Dayanma, güvenme.
İTTİHAD : Birleşmek, birlik, aynı fikirde olmak.
İTTİHAD-I İSLÂM : İslâm Birliği.
KAVMÎN : Milletin
KÛŞE-İ KABİR : Kabrin köşesi.
MUÂRIZ : Karşı, zıd, ters.
MÜFRİT : İfrat eden, aşırıya giden.
NOKTA-İ İSTİNAD : Dayanak noktası, dayanma yeri.
SAVLET-İ A'DÂ : Düşmanın saldırısı.
SEBEB-İ İFTİRAK : Ayrılık sebebi.
SELEF : Evvelce bulunmuş olan, yerine geçilen.
ŞARK : Doğu
ŞEÂİR-İ İSLÂM : İslâmın sembolleri, işaret ve belirtileri. (Dînî kıyâfet, ezan, kurban gibi.)
TAHRİB : Yıkma, harap etme, bozma.
TEŞEBBÜS : Bir işe girişmek, sağlam bir niyetle bir şeye başlamak.
TEZÂHÜR : Görünme, belirme, ortaya çıkma.
VESÎLE : Sebep, vasıta, fırsat, bahane.
VİLÂYÂT-I ŞARKIYE : Kürdistan olarak da tâbir edilen doğu vilâyetleri.
ZARÛRÎ : Mecburî, vazgeçilmez, karşılanması zorunlu ihtiyaç.