Abdulkadir MENEK
Anadolu Ağabeyleri
Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, tek başına gönderildiği sürgün diyarlarında, etrafında hep kahraman ve civanmert insanları buldu.
Kâinatın Halık’ı, ahir zamanın dehşeti içinde Kur’an hizmeti ile tavzif ettiği bu son Müceddid’e, Anadolu’nun saf, temiz nesepli, kahraman ve fedakâr insanlarını muavin, talebe ve arkadaş olarak gönderdi.
Cebir ve ceberut devrinde, birçok okumuş ve âlim insan, dünyalarına bir zarar gelir korkusu ile kendi içlerine kapandılar.
Sessiz kalmayı yeğlediler.
Bir kısmı ise, daha da ileri giderek, devrin hata ve yanlışlarına fetvacı olmayı tercih ettiler.
Adeta, geçici ve fani dünyayı, ebedi ahiret hayatına tercih eder gibi bir tutum takındılar.
Bir kısım insanlar çareyi, kalpleri kırık ve gönülleri buruk bir şekilde vatanlarını terk etmekte buldular, hicret ettiler.
Kederlerini ve hasretlerini içlerine gömdüler.
Gittikleri ülkelerde hizmetlerini yapmaya çalıştılar.
Fakat bir kısım insanlar vardı ki, onlar tam kahraman ve şanlı geçmişlerine yaraşır bir vaziyet takındılar.
Belki büyük bir çoğunluğu âlim değildi.
Aralarında hiç okumamış insanlar da vardı.
Zar zor kendi meramlarını ifade edebilecek kadar okuma ve yazmayı öğrenmeyi çalışanlar da bulunuyordu.
İşte bu insanlar çok büyük bir iş başardılar.
Birçok büyük âlimin yüklenmekten çekindiği çok büyük bir vazifeyi, safi bir kalp ve halis bir niyet ile üstlendiler.
Üstad’larının ve Nur’un etrafında tam bir pervane oldular.
Bu insanları ürkütmek, korkutmak ve kaçırmak için, zamanın despot idarecileri her yola başvurdu.
Büyük zulümleri irtikâp etmekten çekinmediler.
Gün oldu bu insanlar karakollarda falakalara yatırıldı.
Tehdit edildiler.
Hapishanelere ve sürgünlere gönderildiler.
Fakat bu seçilmiş, büyük ve şerefli bir vazife ile tavzif edilmiş insanları, hiçbir şekilde korkutmak ve bu büyük hizmetten alıkoymak mümkün olmadı.
Onlar bütün varlıkları ile bu iman hizmetine sarılmaya ve şartlar ne kadar ağırlaşırsa ağırlaşsın, hizmet etmeye devam ettiler.
Anadolu’yu bu iman ve Kur’an nurları ile aydınlatan Üstad’larını asla yalnız bırakmadılar.
Onu bir gölge gibi takip ettiler.
Onun canını, kendi canlarından çok daha kıymettar ve aziz bildiler.
Canları pahasına, bu Nurlu hizmetin bir parçası ve bu büyük davanın davacısı olmaya devam ettiler.
Bu civanmert insanlar anadan geçtiler, yardan geçtiler, maldan geçtiler, serden geçtiler.
Fakat Üstad’larından ve davalarından asla vaz geçmediler.
Bu nura tam bir kara sevdalı gibi sarıldılar.
Zarar görme, hapislere düşme ve işkencelere muhatap olma pahasına, kendilerini bütün varlıkları ile bu davaya siper ettiler.
Bu büyük ve fedakâr insanların bu büyük ve kutlu seferi Barla’da başladı.
Tanımadıkları bir garip adamın davasına meftun olarak ve bütün şimşekleri üzerlerine çekme pahasına O’na ‘’lebbeyk’’ dediler.
Sonra bu büyük ve Nurlu yolculuk; Isparta’da, Eskişehir’de, Kastamonu’da, Denizli’de, Emirdağ’da ve Afyon’da her geçen gün artan bir şevk ve heyecan ile devam etti.
Ardından Ankara, İstanbul, Şanlıurfa, Erzurum, Diyarbakır, Gaziantep, Eskişehir, Bursa, Konya ve diğer birçok şehirlerde, bu ihlaslı ve cesur seslere iştirak eden ve bu çileye talip olan yürekli insanlar çıktı.
Onlar da bu hizmetin gönüllü ve samimi birer mensubu olmaya çalıştılar.
İmana ve Kur’an’a hizmet etmeyi, dünyanın bütün varlığına tercih ettiler.
Milletin imanını kurtarmaya vesile olmak gibi mukaddes bir gaye uğrunda, hayatlarını hiçe saydılar.
Öyle bir an geldi ki, bu yürekli sesler ve kahraman insanlar, seslerini ülkenin her tarafına işittirdiler.
Her yere ulaştılar ve her ili dolaştılar.
Sonra bu sesler bütün dünyada yankılanmaya başladı.
Anadolu’nun bağrından çıkan bu insanlar, giderek genişleyen ve zaman geçtikte daha da parlayan dalgalar halinde bütün dünyayı aydınlatmaya başladılar.
Şimdi bu büyük ve kahraman insanlara ‘’vefa’’ zamanı.
Risale Akademi ve Akademik Araştırmalar Vakfı (AKAV) mensupları, büyük bir kadirşinaslık göstererek, çelik asa-çelik çarık yollara koyulmaya karar verdiler.
Genç nesillere bu fedakâr insanları tanıtmak için zorlu ve meşakkatli bir hizmete talip oldular.
Şimdi ‘’bunlar da nerden çıktı’’, diyenler olacaktır.
Varsın, kim ne derse desin.
Hiç önemli değil.
Bir dava uğruna hayatını hakir gören bu mümtaz ve seçilmiş insanları anlatmak, onların yaydığı ışığa ayine olmaya çalışmak her şeye değer.
Bu bizim, bu milletin ve Nur Talebelerinin bir vefa borcudur.
Yerel yönetimler de, bu büyük vefa ve kadirşinaslık kervanına katıldılar.
Şimdi Anadolu, bu Nurlu kahramanlarla artık çok daha farklı zeminlerde, yepyeni bir şevk, aşk ve heyecan ile kucaklaşmaya başlıyor.
Böylece vefakâr Anadolu insanı bu Nurun kaynağına, çok daha büyük bir hizmet sevdası ile ulaşacak ve bu uhrevi hizmet kervanına intisap etmenin hazzını yaşamaya başlayacaktır.
Ne mutlu kadirşinas Anadolu insanına.
Ne mutlu bu büyük hizmet için her türlü meşakkate katlanmak pahasına yola düşen hizmet ehline.
Ne mutlu Anadolu Ağabeylerine…
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.