Caner KUTLU
Said, kaçıncı Said...
Son günlerdeki İslamcılık tartışmalarında da görüldüğü üzere Bediüzzaman parçalara ayrılmış durumda...
Siyasete hamiyet-i İslamiyenin gereği olarak bakan Bediüzzaman, ilk kez Mardin'de öğrendiği Efgani, Sünusi ve Namık Kemal gibi düşünürlerden etkilenerek geliştirdiği hürriyet, meşrutiyet ve ittihad siyasetini Kur'anın engin hakikatleriyle tahkim ederek bir anlayış olarak ortaya çıkarmıştır.
Bediüzzaman'a eğer hamiyet-i Islamiye noktasından bakarsanız bu minval bütün çizgilerle dost görebilirsiniz. Himmetini milleti için sarfeden birinci Said İslam dünyasındaki bütün hamiyetperverlerle birliktedir.
Çalkantılı Istanbul hayatında, toplumun farklı kesimleriyle ve fikir cereyanlarıyla tanışmış, kimileriyle, yine hamiyet davasında birlikte hareket etmiştir.
Elbette yorum ve yöntemlerinde, usluplarında farklılıklar olmuştur. Burada, İslamiyet adına, millet ve vatan uğruna desteklediği fikirleri elbette bütünüyle kendisine mal etmek de bir kolaycılıktır.
Bediüzzaman'ın 1925'ten sonraki büyük iman hizmetini vatan sathına yayma gayretini de bir hamiyet davası olarak görmek durumundasınızdır.
Yoksa Bediüzzaman'ın hizmet tarihi, 1925'te elleri kelepçeli, üzgün ve hakarete maruz ikinci Said olarak başlamamıştır.. Böyle tanımaya başlarsanız üçüncü Said'i de anlayamazsınız. Ölüme yaklaştığı günlerde zamanın hükûmetiyle, muhalefetiyle yaşadığı gerginliklere de anlam veremezsiniz.
Müsbet hareketi de çözümleyemezsiniz.
Bediüzzaman'ın gayrete ne kadar değer verdiği malumdur. Ondaki gayret kendisini bir an hizmetten ayrı tutmamıştır. Himmetini İslam milletine tümüyle vakfetmiştir.
Yani, Bediüzzaman'ı okuyan birisi Bediüzzaman'dan ayrı bir siyaset yolu kuracak boşluğu Onun hayatından çıkaramayacaktır. Böylelikle, O'nunkinden ayrı bir siyaset yolu açmak talebeleri içinde mümkün değildir.
Bütün Said'ler tek kişidir. Hele şimdiki talebeleri bütününe aşina oldukları için doğumundan ölümüne bir tam Üstad'a muhataptırlar.
Üçüncü Said bu anlamda bize birinci Said ile ikinci Said'in aynı Said olduğu, bunun bir kişilik ve üslup zenginliği oluşturduğunu da gösterir.
Birinci Said'in yalnızca Kur'anı muhatap alarak yazdığı eserlerin şerh ve izahları ikinci Said'in Risale-i Nur külliyatı ile ortaya çıkmıştır.
İkinci Said'in ara sıra dünyaya bakması ve birinci Said'in üslubunu takınması da vakidir. Birinci Said'in en büyük hayali olan Medresetüzzehranın manevi meyveleri ikinci Said dönemindedir.
Demokratların doğuda bir üniversite açma girişimi karşısındaki heyecanı ve reisi cumhur ile başvekile Medresetuzzehra projesini anlattığı mektupları üçüncü Said'in birinci Said de olduğunu gösterir.
İnsanı yetiştirirken, imanla birlikte ahlakı, ilimle birlikte fazileti, medeniyetle birlikte hamiyeti ders veren Said, Horhor'daki talebelerine ders verirken atış talimi de yaptırması gibi aynı vatan ve millet himmetini Barla'da, Kastamonu'da, Eskişehir'de, Denizli ve Emirdağ'da da göstermiştir.
Talebelerini Kore'ye vatan ve din adına göndermiştir. Erek dağına çekilip ölümü bekleyen Said de kendisine gelen isyancılara hamiyet-i milliye dersleri vermiştir.
Hapishanelerde müdürlere, mahkemelerde hakimlere hamiyeti milliye ve diniyeyi anlatmaktan geri durmamıştır.
İmanın en ince noktalarını açarak, din düşmanlarına karşı milletin evlatlarını koruyacak yüzlerce yıllık malzemeyi hazırlamıştır. Bugün bir vatan evladı her türlü inkar fikrine karşı başı dik olarak karşı durabiliyor, her türlü imani rüknü iki cümlede ispat edip küfrü mağlup edebiliyorsa Bediüzzaman'ın hamiyet ve gayretinin neticesidir.
Geleneği geleceğe bağlayan üç kişiyi saymak gerekirse, bunlar birinci, ikinci ve üçüncü Saidlerdir.
Hamiyeti milliye noktasında ve ittihad-ı Muhammedî davasında en birinci bir tek kişi saymak gerekirse o da Bediüzzaman Said Nursi'dir.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.