Anaya küfür

Bir gün gayrı menkul satış ofisinde iken, ofis telefonu çaldı. Telefonu aldım kulağıma götürdüm. Karşıdaki şahıs Ofiste çalışan eleman olduğumu öğrenince kim olduğumu sormaya ihtiyaç duymadan küfretmeye başladı.
Sabah sabah yeni geldiğim işimde böyle bir şeyle muhatap olmam doğrusu beni şoke etmişti. İşin mahiyetini ve ne olduğunu anlamadan ve sorumlunun kim olduğunu bilemeden karşında rast gele en sevdiğin varlığın olan annene verip veriştiren küfreden birisiyle muhatap olmak. İnsanın kanını beynine sıçratacak bir şey.

İnsan telefonda bildiği bütün küfürleri karşısındaki densize sayıp telefonu suratına kapatabilir. Ama ben öyle yapmadım. Hiç cevap vermeden evvela telefonu küfredenin yüzüne kapattım.
Biraz sonra yine telefon çaldı. Telefonu açtım, yine aynı adam yine galiz ve ağza alınmayacak küfürlerle küfretmeye başladı ve neden telefonu kapattığımı söyledi.
Ben de cevaben, telefonu açan ilk şahsın kendisini tanıtması ve karşısındakinin kim olduğunu sorup anlaması ve aradığı şahıs muhatabıysa usul ve adabında derdini anlatması ve alacağı cevaba göre hareket etmesi gerektiğini anlattım.
Sen bunların hiç birini yapmadan, kimdir nedir demeden insanın en değerli varlığı olan annesine küfredersen bende böyle bir insanın kabili hitap olmadığı kanaatına vararak yüzüne telefonu kapattığımı söyledim.
Sen telefonda beni önce bir tanı, işini yapmayan ve savsaklayanın kim olduğunu bir öğren ondan sonra küfredeceksen o şahsa et zavallı anaların suçu ne?
Şunu bil ki benim anama ilk defa küfreden sensin. Bu yaşıma geldim anama küfrettirecek bir şey yapmadım. Bu ofise yeni geldim, seni de tanımıyorum. Sende beni tanımıyorsun. Benim annem 80’ine yaklaşmış, günde 5-6 cüz Kur’an okuyan, gece gündüz namaz kılan nur yüzlü bir ihtiyar. Allah’tan korkmuyor musun, hiç utanmıyor musun böyle bir yaşlı insana sövmeğe.
Bende senin annene küfredip telefonu yüzüne kapatabilirdim ama ben öyle yapmadım senin düştüğün hale düşmedim. Biliyor musun niye?  Adam merakla sordu hakikaten ben senin anana küfrederken seninde benim anama küfretmeni beklerdim ama sen hiç küfretmedin neden?
Dedim anne ve babaya küfredene Resul-i Ekrem lanet okuyor. Ben o lanete muhatap olmaktan titrerim. Eğer bende sana mukabele edip senin anana küfretseydim seninle beraber bende Resulullah’ın (ASM) lanetine müstahak olurdum. Allah’a şükür Allah beni böyle bir duruma düşmekten kurtardı.
Sözlerime devamla, dedim böyle telefonla küfretmeyi sen delikanlılık mı zannediyorsun. Eğer kendine güvenen bir insan ise, ofisin yerini biliyorsun, akşam mesai bitimine yakın gel ben burada seni bekliyorum. O zaman görüşürüz diyerek telefonu kapattım.

Canım çok sıkılmıştı. 30 senelik memuriyetimde ve elli senelik ömrümde böyle bir şeyle karşılaşmamıştım. Telefon konuşmalarımıza ofisteki personelde şahit olmuşlardı.
Kararlıydım. Bu ne yaptığını bilmez adama, daima müspet hareketi karakter edinmeye çalışan ben ne olursa olsun birkaç yumruk atacaktım. Bir kaç yumrukta ben yerdim. Olsun önemi yoktu. Kaderime razı olmuştum. Adam psikopat mıydı? Deli miydi, ama deliye benzemiyordu. Böyle bir adama müspet hareket, burnunu kırmakla olacak gibiydi.
O gün bitmek bilmedi. Adam hakikaten gelecek miydi? Kimdi bu adam. Başıma belayı mı sarmıştım? Saat Beşe yaklaşıyordu. Ofisteki iki bayanı erkenden yolladım evlerine. Erkek personelleri de gitmeleri hususunda iknaya çalışıyordum.
Masamın altına da ne olur ne olmaz bir sopa yerleştirdim. Birden baktım ofisin dışarısı görünen camdan kapısı önünde ikisi korumaya benzer siyah takımlı adam ortalarında da gözlüklü biri toplam üç kişi hızlı bir şekilde ofise girdiler.

Ben içimden işte belalılarım geldi. Şimdi bu işin içinden nasıl selametle çıkacağız. Hiçbir suçumun olmadığı ve aziz anama küfredilmesini kabullenemem ve adama meydan okumam başıma neler açacaktı, yardım etmesi için Allah’a dua ediyordum.
Ortadaki adam sordu. Ofis sorumlusu kim? Zaten Ofiste ben vardım ve masamda oturuyordum. Ayrıca salon çıkışına doğru korkuyla yürüyen hizmetli iki personel vardı.
Ofis sorumlusu benim dedim. Bu arada elimi yavaşça masa altındaki sopaya doğru uzatmaya başlamıştım. Adam yürüyerek yanıma kadar geldi ve doğrusu bana bir hamle yapmasını beklerken birden baktım hızla eğilerek “ver senin elini öpeceğim, ver elini öpeceğim” dedi.
Ben de ne oluyor diyerek şaşkın şaşkın adama bakıyordum. Bu bir numara mıydı neydi? Yeni bir oyun mu oynuyordu. Ben tabi elimi vermedim. Adam ısrarla “ver elini öpeceğim “ diyordu.

Yahu neden elimi öpüyorsun arkadaş. Sen telefonda anama küfreden adam değil misin? Ne oldu ki şimdide küfrettiğin adamın elini öpmeye çalışıyorsun?
Baktım adam bir nedamet içerisinde “yav dedi sen nasıl bir insansın ben sana küfrettim, anana, sana ısrarla küfrettim sen benim küfürlerime asla karşılık vermedin, nezaketini bozmadın, ağzını bozmadın ve beni mertçe, delikanlıca ofisine çağırdın, ben yanlış bir adama hakaret ettiğimi anladım. Ne olur ver senin elini öpeceğim. Sen ne iyi bir insan imişsin?”
Ben hala şaşkın haldeyim. Acaba adam samimimi yoksa numara mı yapıyor. Fakat belki on Dakka içerisindeki ısrarla 20-30 defa ver elini öpeceğim, beni affet demesi ve önümde tevazu ile eğilmesi neticesi anladım ki adam samimi, bir numara yapmıyor.
Dedim bana küfretseydin ben seni affederdim bu af dilemelerine, fakat sen anama küfrettin bu yaşa geldim ben anama küfrettirmedim sen haksız bir şekilde anama küfrettin anamdan helâlık dile, onun hakkını ben affedemem, onun için seni affetmiyorum, sana hakkımı da helal etmiyorum.

Ben adamı başımdan artık savmaya çalışıyordum, haydi git, dedikçe adam ısrarla beni affet helal et diyordu. Diğer iki adamda biri sağda biri solda heykel gibi durmuş bizi seyrediyorlardı. Nasıl bir adamla düşmüştük. İçinden çıkamıyordum.
Birden dedim seni bir şartla affedeceğim. Hem anneme de söyleyeceğim seni affetsin ve sana dua etsin. Anam bu şartıma sevinecektir.
Adam “tamam dedi” heyecanla “nedir o şartın? Masamın gözünden Risale-i Nur Külliyatından “Gençlik Rehberi” adlı eseri çıkardım. Dedim sen kitap okumayı severmisin? Biraz dedi.
Peki, Bediüzzaman Said Nursi ismini hiç duydun mu? “hayır, duymadım dedi. İşte bak bu kitap onun eserlerinden biridir. Bu kitabı sana hediye ediyorum. Seni affetmem ve helal etmem için bu kitabı götürüp baştan sona okuyacaksın. Yalnız bir cümle atlamayacaksın. Atlarsan kabul etmem. Bu kitabı baştan sona okuyacaksın iki gün üç gün ne zaman bitirirsen bitir, bitirdiğin an bil ki seni affedip helal etmişim.

Sonra adamın dosyasını bulduk. Meğer suç kendilerindeymiş. Ben ofiste çalışmadan bir sene evvel, ofisten satın aldıkları dairenin tapu harcını yatırmadıklarından tapu işlemleri gecikmişmiş.
Adam tekrar tekrar özür dileyerek gitti. Giderken de dedim. Sana ve bana da güzel bir hatıra oldu. Dersin ben adama küfrettim küfrettiğim adam bana kitap hediye etti diye hatırlarsın.
Yaklaşık bir hafta sonra adam geldi. Gençlik Rehberini okuduğunu çok istifade ettiğini ve bu eser sahibinin başkaca kitabı olup olmadığını sordu bende yanımda bulunan Sözler kitabını gösterdim bir tane sipariş verdi istettim geldi aldı parasını ödeyerek gitti.
Çok tatsız ve belalı bir halden suhuletle ve iş adamı olan bir insana Risale-i Nurları tanıtmakla bu iş böylece tatlıya bağlanmıştı.
Bize küfredenlere bile şefkatle yaklaşıp onların imanlarını kurtarmaya azmetmek meylini ve hizmet anlayışını veren Üstad Bediüzzaman’a minnettarlığımı ifade ederken, Rabbi Rahimime hadsiz şükrediyordum.
Hakikaten Risale-i Nurlar ve onun ders ve terbiyesini almamış olsaydım, sıradan bir insan olarak böyle bir hadisede ki küfürleşmelerin neticesi halimiz ne olurdu acaba. Tahmin edin bakalım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum